Uzun, karanlık, eski ve yıpranmış-yıpratılmış bir tarihin baş kahramanıdır insan. Hududlarını bilmediği bir ömür sahnesinde kendisine yakışan rolü oynamaya çalışır. Ard arda açılıp kapanır perdeler, perdelerin arkasında rolünü ezberleyen insan.. Kötüye kimisi, kimisi iyiye meyleder. Nefiste bir hapis hayatı yaşayanı mı desek, karanlık işlerden ışık arayanı mı söylemek lazım kestirmek zor. Zoraki bir amaç edinenlerin yanında kutsal bir yaşam uğruna çalışanlar da vardır her zamanın son birikintisinde. Ama insanoğlunun kendisiyle olan savaşı bitmez hiçbir zaman. Büyük bir cihattır bu kutsi çaba. Bitmez, bitmek bilmez aklın nefisle debelleşme harbi, harpte zafer bayrağını hangi taraf göğüsleyecek, işte can alıcı nokta bu.
Zalim mazluma zulümle muamele ederken nefsinin insafız ve insansız isteklerine göre davranır. Nefsiyle olan savaşta zalim hep kaybeder ama kazandığını sanmakla büyük bir aldanış içine hapsolur. Öyle ki müebbet…
Uğur Kaymaz 13 Kurşunla öldürüldüğünde, Ceylan Önkol bombalarla parçalandığında, 35 Kürt Kaçak-çı F-16’larla katledildiğinde insanlık ağır bir yenilgi almıştı vahşi nefsinden. İnsanlığından utanır olmuştu vicdanlı yürekler. Bu kadar aşağılanır mıydı Ya Rabbi insan, bu kadar ayaklar altına alınır mıydı onur, nasıl müstehak görürler bu derece rezil bir muameleyi insanlar kendilerine. Evet, insanoğlunun kendisiyle savaşında yine yenik düşen akıl ve vicdan oldu. Geçelim…
               ” “Keşişler” diyor Kierkegaard, “dünyanın tarihini anlatmayı hiçbir zaman bitiremediler, çünkü hep dünyanın yaratılmasıyla işe başladılar”…
Kişi kendi doğası ile sahici bir ilişkiye girdiği andan itibaren, yakından tanımaya çalıştığı varlığının, esasen tahmin edilenden daha uzakta ve derinlerde, tıpkı dünyanın başlangıcında olduğu gibi sabit bir nokta üzerine kurulu, hiç kımıldamayan ve sonu gelmeyecek meseleler üzerinde adeta bir savaşın ortasında yer aldığını görecektir. Böyle gerilimli bir ‘savaş’ın öznesi olmak, daha en baştan varoluşun binbir türlü zahmetine işaret eder. “
Zulüm iktidarlarının seferber ettiği kapitalist nefis, insanı sonu olmayan bolluğa, olabildiğince berbat ve çılgın bir tüketiciliğe sevketmiş ve kirli amaçlar uğruna zayıf olanları ezmeye teşvik etmiştir. Mantığı emreden akıl ve faydacılığı (pragmatizmi) öngören nefis ikilemi arasında kalan insanoğlu, ölümcül bir timlerindenercih yapma ihtimaliyle karşı karşıya bırakılmıştır. Sahip olduğu cüz’i irade onu seçimlerinin sorumlu tutmaya mahkum etmiştir. Böylelikle menfi bir seçim yapanları acı bir azapla ikaz eder kutsal kitaplar.
Yansın yine toprak,
Küllensin yürek, küllensin biçare yaprak
Zulüm yenilsin, ağaç yeniden dirilsin,
Açsın lale, açılsın nefiste zambak.
İşte çöl bitti, bitti serap
İmdada yetişti Rabb.
Bunlar bir temenniden öteye gitmez belki ama insanlık bunca acıya mukabil umudunu az da olsa muhafaza etmiştir. İman sahibi insanlık- hangi dine mensup olursa olsun- felaketler karşısında ümitvar olabilmiştir. Bugün mazlum halklar- gruplar, bilhassa ülkemizde Kürtler faili meçhuller, onlarca asit kuyuları, sosyal siyasal soykırımlar görmelerine rağmen hala güzel günleri yaşayabilme umuduyla tarih sahnesinde barışa dair söylenecek sözler sarfedebiliyor, inanç şarkıları söyleyebiliyorlar.” Allah sabredenlerle beraberdir.”
İnsanoğlu varoluşunun tarihten önceki yıllarda bile kendi fikirleri, mevcut yeryüzü nesneleri ile çatışma halinde olmuş, kendini açıkça bir zalim koltuğunda addetmiştir. Nefsi, öz varlıksal kişiliği, ruhunda çatışan inançlar, aklına tezat gördüğü gerçekler her an beşer öznesi ile bir debelleşme süreci içerisinde olmuştur. İnsan zaman zaman bunun farkında olmuş fakat umursamayı bir yana bırakın, bundan haz bile almıştır. Öyle ki çevresindeki nesneler ile çatışmayı sürdürmekte en ufak bir sakınca görmemiştir. Yine dünyada ve Türkiye’de zalim mazlum tezadı sürmekte ve vahşi nefsin iktidarı hiç bitmemektedir. Daha dün “pasaporta içleri ısınmadığı için” sınır ötesinden mazot getirenlerin nasıl katledildiğini gördük. Ve yazık ki hemen unutma gafletinde bulunduk. Acı tablodan zulmün acımasız zaferi zuhur etmiş, ve “bir operasyon kazası” diye geçiştiştirilebilmiştir. İnsanoğlu bir daha maddi ve manevi alemle çatışmaya girmiş, Allah’ın Kelamı’ndaki “zalimlik” mertebesine(!) ulaşabilmiştir. Müjdeler olsun, cehenneme davet var!…
ABDUYEZDAN HAŞEM





