Fatih Polat
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli ‘barış ve demokratik toplum’ çağrısına bağlı olarak PKK’nin, 5-7 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirdiği 12. Kongresinde fesih ve silah bırakma kararı alması ve 11 Temmuz’da sembolik silah yakma töreni düzenlemesinin ardından Kürt Özgürlük Hareketi, dün görüntülü olarak paylaşılan basın toplantısıyla, Türkiye’deki silahlı güçlerinin tamamını sınır dışına çekme kararını duyurdu.
Açıklamada, “Yaşanan yetersiz yaklaşımlara rağmen Önder Abdullah Öcalan ve Kürdistan Özgürlük Hareketi, Türkiye ve Kürtler üzerine gittikçe ağırlaşan tehlikeleri bertaraf edebilmek için gelecek yüzyılların özgür, demokratik ve kardeşçe yaşamının temellerini atabilmek için, barış ve demokratik toplum sürecini ikinci bir aşamaya taşıyabilmek amacıyla ön açıcı yeni pratik adımlar atmaya çalışmaktadır” denildikten sonra, şöyle devam edildi: “Bu doğrultuda, 12. Kongre kararları temelinde planladığı Türkiye sınırları içinde çatışma riski oluşturan ve olası provokasyonlara açık olan Türkiye’deki tüm güçlerimizi Medya Savunma Alanlarına geri çekme işlemini Önder Abdullah Öcalan’ın da onayı temelinde gerçekleştirmekteyiz. Medya Savunma Alanlarına ulaşan gruplardan bir kısmı şu an burada bulunmakta ve bu açıklamaya bizzat katılmaktadır. Ayrıca sınır alanlarında da çatışma riski oluşturan olası provokasyonlara açık olan mevzilerde de benzer düzeltici tedbirler alınmaktadır.”
İçinde bulunduğumuz sürecin ilk yılında, Türkiye’nin son yarım asrını etkilemiş bir örgüt açısından kendi tarihi bakımından stratejik kararlar alan Kürt Özgürlük Hareketi, sürecin ritminin düştüğü ve yakından takip eden kesimlerin ilgisinin dışına çıkmaya başladığı bir dönemde çok önemli bir adım daha attı. Çatışma çözümleri literatüründe ‘Güven artırıcı önlemler’ bağlamında sınıflandırılabilecek bir adımla Türkiye’deki silahlı güçlerini sınır dışına çekme kararını duyuran örgüt, beklentisini de şu şekilde ifade etti: “Çok açık ki biz 12. Kongre kararlarına bağlıyız ve uygulamakta kararlıyız. Ama bunların pratikleşmesi için de yine PKK 12. Kongresinin aldığı kararlar doğrultusunda sürecin gerektirdiği hukuki ve siyasi yaklaşımlar gecikmeden gösterilmelidir. Bu çerçevede PKK’ye özgü geçiş hukuku esas alınmalı, demokratik siyasete katılabilmek için gerekli özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları gecikmeden çıkarılmalıdır.”
PKK’nin kendisini feshettiğini açıklamış olmasına rağmen, geride bıraktığımız hafta Türkiye sınırları içinde PKK’ye yönelik operasyon haberlerinin gelmesi, ‘Neler oluyor?’ tartışmalarına neden olmuştu. Bu açıklamayla da anlıyoruz ki, daha önce Öcalan’ın çağrısıyla Türkiye’den sınır dışına çekilmek için bulundukları noktalardan çıkarak harekete geçen gruplara yönelik askeri hareketlerinin benzeri bir durum söz konusu olmuş olabilir. Böylesi dönemlerde bu gibi tutumların ‘norm dışı güçler’, ‘sürece karşı olan güçler’ gibi gerekçelerle açıklanması inandırıcı olmaktan uzak oluyor. Aynı anda ülke içinde hem ana muhalefet partisinin tutuklu Cumhurbaşkanı Adayı İmamoğlu ile ilgili yeni bir soruşturma olarak ‘casusluk’ dosyası açan, bu dosya kapsamında TELE 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ı gözaltına alan ve TELE 1’e daha Merdan’ın soruşturması dahi tamamlanmadan kayyım atama kararı alan bir iktidarın, kendince gerekçelerle yatırım yaptığı çok önemli bir sürece dair boşluklar bırakması düşünülemez.
Peki, PKK kendisini feshetmiş olduğuna göre Kürt Özgürlük Hareketi olarak adlandırabileceğimiz hareketin bu kritik adımının ve çağrısının ne gibi sonuçları olabilir?
Bir adım geri çekilerek tabloya bakıldığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ortağı Bahçeli’nin ortaklaştığı ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın telkin dozlu ifadelerle sıkça dile getirdiği SDG’nin Şam’a entegrasyonunun, Ankara’nın talep ettiği gibi dağılarak, bir anlamda ‘Silah bırakarak’ gerçekleşmesi başarılamadı. İmralı’nın da devreye sokulduğu süreç içinde Ankara, bu amacını yerine getirmek için tüm düğmelere birden basmış olsa da istediği sonucu alamadı. Bunlar yaşanırken, bir yandan da PKK’nin silah bırakma sürecinin yavaş ilerlediği iddialarını içeren söylentiler yayıldı. Şimdi Kürt Özgürlük Hareketi, kendisi açısından stratejik bir adım ile sürece dair kararlılığını yeniden somut bir göstergeyle ifade etmiş oluyor.
İktidardan sembolik karşılıklar gelebilir
Açıklanan takvime göre bu hafta DEM Parti’nin İmralı heyeti ile Erdoğan görüşecek. Mecliste oluşturulan süreç komisyonunun toplantısı ile İmralı heyetinin İmralı ziyareti de yine bu hafta gerçekleşecek. Önümüzdeki 15 gün içinde AKP’nin hukuki çerçeve hazırlığını görmüş olacağız. Şu ana kadar ki işaretler, bu çerçevenin beklentileri karşılamaktan uzak dar bir çerçeve olacağını gösteriyor. Ama yine de iktidarın ve ortağının, bu sürecin içinde olduğunu ifade eden bir tutum göreceğiz ve izleyen günlerde kayyım gibi pratikler bakımından da bazı sembolik gelişmelere tanıklık edebiliriz.
Erdoğan ve iktidarının bu süreci, kendi iktidarının gelecek planlarının bir parçası olarak son derece pragmatist temelde ele aldığı ve bu yaklaşımın temelinde DEM Parti’ye CHP ve tüm demokratik muhalefet arasındaki ilişkileri dağıtamazsa da zayıflatmayı esas aldığı aşikar. Bu yöndeki baskılamaların DEM Parti üzerinde şu ana kadar hiçbir etki yapmadığı iddia edilemeyeceği gibi, işlerin iktidarın amaçladığı gibi gittiği de söylenemez.
Bu noktada muhalefetin iktidar karşısında göstereceği ortak duruş ve dirayet, Türkiye geleceğinde barış ve demokrasi taleplerinin yan yana karşılık bulacağı bir zemini güçlendirmenin yegane yoludur. Yani iktidarın mahir olduğu ‘yukarıdan siyaset, algı yönetimi ve manipülasyon’ zeminine aşağıdan oyun bozucu örgütlü bir müdahalede bulunmak.
Muhalefetin Esenyurt duruşu kıymetli bir örnek
Somut bir örnekle açalım. Esenyurt’ta önceki gün DEM Parti, EMEP, TİP, TÖP, EHP ve SMF tarafından “Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için birlikte mücadeleye” çağrısıyla miting düzenlendi. Yerine kayyım atanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in gözaltına alınmasının birinci yıl dönümüne yakın bir zamanda düzenlenen mitingde, kayyımlara tepki öne çıkarken, Özer ile dayanışma mesajları verildi. Aynı gün, bu mitingin hemen öncesinde de mitingi düzenleyen partilerin genel başkanları ve sözcüleri kayyım atanan TELE 1’i ziyaret ederek, TELE1’i ve kanalın gözaltına alınmış olan Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ı yalnız bırakmayacaklarını ifade ettiler.
Şimdi bu yazının başlığındaki soruya dönerek cümlemizi bağlayabiliriz. Eğer siyasal ve toplumsal muhalefet örgütlü bir dirayetle müdahil olmaya devam etme başarısı gösterirse süreç barış ve demokrasiye dair kapılar açılmasına doğru genişleyebilir. Dolayısıyla Kürt Özgürlük Hareketinin attığı yeni önemli adım da böyle bir zeminde, süreci ivmelendirici bir karşılık bulabilir




