Uğur Zengin
Dünyanın en büyük petrol tüketicisi ABD emperyal hırsla küresel petrol üretimini kontrol altında tutmak isterken, Trakya ve Diyarbakır’a ilişkin planlarını uygulamaya koymaya başladı.
Bu yılın mart ayında ulusal ve uluslararası maden-enerji tekelleri için hazırlanan ‘süper talan’ yasası Meclise geldi. 14 Mart’ta ABD’nin 40, dünyanın 113. zengini Harold Hamm’in şirketi Continental Resources ve ABD sermayeli TransAtlantic Petroleum ile detayları açıklanmayan bir anlaşma imzalandı.
Birkaç gün sonra Türkiye’de muhalefete yönelik operasyon başladı ve Trump’ın ‘Fahri İçişleri Bakanı’ Harold Hamm doğrudan operasyona ilişkin, ABD medyasına, “Bilirsiniz, muhaliflerinizi hapse atarsınız ve onların icabına bakarsınız” diyordu.
İmza töreninde Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın yanında yer alan iki isimden biri Harold Hamm, diğeri ise TransAtlantic Petroleum’un patronu Malone Mitchell’di.
Malone Mitchell, Diyarbakır ve Edirne’nin ‘modern’ Kolomb’u. Kolomb nasıl ki İspanya’ya dağlarca altın gönderme tutkusuyla hayatını şekillendirdiyse, Amerikan yerlilerinin yağmalanması ve katledilmesine nasıl yol açtıysa, Hamm’in vekili de benzer işlevi görüyor.
Malone Mitchell’in şirketi TransAtlantic Petroleum, Trakya ve Anadolu’nun güneydoğusunda uzmanlaşmış, petrol ve gaz sahaları açmış; Trakya’nın üç boyutlu sismik haritasını çıkarmış bir şirket. Yatay kuyular açmış, Diyarbakır, Batman ve Şırnak’ta petrol kuyuları var.

Şimdi, çok yakın zamanda Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 436 bin metrekare araziyi petrol üretimi için kapatacak. Projeye ilişkin ÇED süreci başladı.
Şirketin üretim planı günde 80 ton üretim. Yılda toplam 208 bin varil ham petrol üretimi hedefleniyor ve yalnızca bu kuyudan çıkarılacak petrolün bugünkü fiyatlarla piyasa değeri 13 milyon dolar. Bu tutarın küçük miktarı (yaklaşık yüzde 10) devlet hissesi ve kalanı ABD’li şirketin.
O zaman devlet neden Diyarbakır toprağını ABD’li şirkete teslim ediyor? İstihdam için mi?
Resmi açıklamalarda bu tür projelerin “İstihdam yaratacağı” iddia edilse de, rakamlar bunun aksini gösteriyor. Proje aşamasında yalnızca 40 kişi çalışacak. İnşaat sürecinde 10, işletme aşamasında ise sadece 20 kişi istihdam edilecek.
Üstelik proje sahasında işçiler için revir dahi kurulmayacak. Bu durum, uluslararası sermaye için Türkiye’nin nasıl “cazip” hale getirildiğini; İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun dahi şirket çıkarları doğrultusunda nasıl esnetildiğini gösteriyor. ABD’li şirket, petrol üretimi başladığında sadece 20 işçi, 7 gün 24 saat üretim yapacak.
***
ABD’li petrol şirketinin Türkiye ‘sahasına’ hakimiyeti ve üretim kapasitesini artıracak olması kayda değer ancak her şey bununla sınırlı değil. TransAtlantic Petroleum’un güçlenen sermaye ağları ve ABD’li enerji şirketlerinin, Trakya’nın talanına işaret ediyor.
ABD merkezli TransAtlantic Petroleum’un Türkiye’deki enerji sahalarındaki etkinliği güçleniyor. Şirket, geçtiğimiz hafta Kanada’nın en hızlı büyüyen enerji tekellerinden Valeura Energy ile ortaklık anlaşması imzaladı. Ortaklık, Trakya havzasında yıllardır atıl bırakılan doğal gaz sahalarının yeniden işletmeye açılması ve bölgedeki hidrokarbon üretim kapasitesinin artırılması anlamına geliyor.
Kanadalı Valeura Energy, 2021’de 3 milyon dolar olan cirosunu 2024’te 689 milyon dolara çıkararak yüzde 20 bin 64 gibi olağanüstü bir büyüme kaydetti. Bu büyümenin ardından şirket, bu anlaşmayla 15 yıldır sahip olduğu Trakya havzası arazilerinde operasyonel faaliyete başlayacak.
2017-2019 yılları arasında yerinde trilyonlarca metreküp gaz bulunduğu açıklanan sahayı yeniden canlandırmayı hedefleyen ortaklık kapsamında TransAtlantic Petroleum, girişimin operatörlüğünü üstlenecek. Şirket, bu çeyrek sonunda test çalışmalarına başlanması planlanan Devepınar-1 keşif kuyusuna yeniden giriş masraflarını karşılayarak Valeura ve Pinnacle’ın derin sahalarındaki haklarının yüzde 50’sine ortak olacak.
Enerji tekellerinin ortak hamlesi, Trakya’nın doğasını ve tarım alanlarını tehdit eden yeni bir “enerji talanı”nın habercisi.
***
Dünya petrol rezervlerinin yüzde 65’i, üretimin ise yüzde 30’u Ortadoğu’da bulunuyor. ABD’nin bölgedeki askeri ve ekonomik varlığı, enerji kaynakları üzerindeki kontrolüyle doğrudan bağlantılı.
Günbegün ABD’nin petrol ve gaz havzası haline gelen Anadolu, bu bağımlılık ilişkisinin yeni halkası haline geliyor. Irak örneği hatırlatıcı: 2003 işgalinden bu yana Irak’ın tüm petrol gelirleri ABD Merkez Bankasındaki bir hesapta tutuluyor. Irak egemen bir hükümet kurmuş olsa da, petrol gelirleri için ABD dışında hesap açması hâlâ yasak.
Bu düzen, yalnızca enerji kaynakları üzerinde değil; parasal egemenlik üzerinde de ABD kontrolünü pekiştiriyor. Irak’ın petrol fonları ve dinarının değeri Washington tarafından belirleniyor. Türkiye’deki enerji anlaşmaları ve “süper talan yasası”yla izlenen rota, derinleşen bir bağımlılık ilişkisine işaret ediyor.




