Taşıyıcı annelik Kıbrıs’ta milyonlarca dolarlık bir “üreme turizmi” pazarına dönüştü. Bu zincirin yükünü ise yoksul kadınlar taşıyor. Merdiven altı kliniklerde kadınlar hem ekonomik hem de bedensel olarak sömürüye açık hale getiriliyor. Maddi sıkıntılar nedeniyle Kuzey Kıbrıs’a taşıyıcı anne olarak giden Zehra B., “Para çok işimizi gördü. Borçlarımızı ödedik. Fakat uzun süre depresyon, anksiyete yaşadım. Yaşadıklarım bana çok ağır geldi” ifadelerini kullandı.
Sarya Toprak
Taşıyıcı annelik ve yumurta bağışı tüm dünyada bir sektöre dönüşmüş durumda. Özellikle ABD, Kıbrıs, Gürcistan ve Hindistan bu sektörün merkezi haline geldi. 2010’lardan sonra yaygınlaşan bu sektörün en büyük mağduru ise yoksul kadınlar. Taşıyıcı anneliğin Avrupa merkezleri arasında yer alan Kıbrıs’ın ise hem kuzeyi hem güneyi Avrupa’nın “üreme turizmi merkezine” dönüştü.
Türkiye’de ise taşıyıcı annelik, yumurta bağışı gibi uygulamalar medeni kanuna göre tamamen yasak. Fakat Gürcistan ve Kıbrıs’ta taşıyıcı annelik yapan kadınların büyük bir kısmının Türkiyeli kadınlar olduğu biliniyor. Taşıyıcı annelik piyasasından çok yüksek paralar kazanılırken kadınlar toplam ücretin ancak %10-15’ini alabiliyor. Küresel hacmin 2023 itibarıyla 20 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilirken 2032’ye kadar 90–100 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Süreç aracı ajansların taşıyıcı anneleri bulmasıyla başlıyor. Üreme klinikleri teknik süreci yönetiyor. Hukuk büroları ise doğacak çocuğun vatandaşlık ve velayet haklarını düzenliyor. Reklam siteleri ve ajanslar taşıyıcı anneliği genellikle şöyle pazarlıyor: “Hayalinizdeki aileye kavuşun”, “Mutlu aileler yaratıyoruz”, “Siz sadece bebeğinizi kucağınıza alın.” Öte yandan son yıllarda Telegram Instagram gibi mecralarda da eşleşmeler yapılıyor.
Temmuz ayında yayınlanan “Taşıyıcı Annelik Pazarının Boyutu ve 2025-2034 Tahmini” başlıklı makaleye göre 2020 itibarıyla Kuzey Kıbrıs’ta 15’ten fazla doğurganlık kliniği faaliyet gösteriyor. Bu sayı nüfusa orantısız biçimde yüksek. Kliniklerin %80’inden fazlası yabancı hastalara, özellikle Türkiye, İngiltere, Almanya ve İsrail’den gelenlere hizmet veriyor. Her yıl yaklaşık 4-5 bin kişinin üreme hizmetleri için adaya geldiği belirtiliyor. Bu kliniklerin yıllık toplam gelirinin 50 milyon doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
İSTANBUL’DA ANLAŞMALI KLİNİKLERİ BİLE VAR
Kuzey Kıbrıs’ta bulunan bir üreme kliniğini aradığımızda taşıyıcı annelik için fiyat almak istediğimizi söylüyoruz. Telefonda konuştuğumuz kişi aynı zamanda embriyolog olduğunu belirtiyor ve tüm süreçleri kendisinin yürüttüğünü söylüyor. Kendisine çocuk sahibi olamadığımızı ve taşıyıcı annelik hizmeti almak istediğimi belirtiyoruz. Yaşımız genç olduğu için “yumurta bağışı” öneriyor ve bizi muayene olmamız için İstanbul’da anlaşmalı oldukları bir kliniğe yönlendireceğini söylüyor. Yumurta bağışı için 6000 bin dolar fiyat veriyor.
Bu zincirin mağduru olan taşıyıcı annelik yapan kadınların neler yaşadığını merak edip maddi zorluklar sebebiyle Kuzey Kıbrıs’ta taşıyıcı annelik yapan 36 yaşındaki Zehra B.’ye de (isim güvenlik nedeniyle değiştirilmiştir) sorularımızı yöneltiyoruz.
Üç yıl önce Kıbrıs’a taşıyıcı anne olmaya gittiğini söyleyen Zehra B., “Eşimle o sıralar çok kötü durumdaydık. Pandemiden sonra o işsiz kaldı, ben temizliklere gidiyordum. Ev sahibine üç ay kira borcum vardı, kredi kartları dolmuştu. O dönemde bir tanıdığım vasıtasıyla bir kadınla tanıştım. ‘Kıbrıs’ta ailelere yardımcı oluyorsun, sana da iyi para veriyorlar’ dedi. Önce anlamadım. Sonra taşıyıcı annelik olduğunu söyledi” ifadelerini kullandı.
HARAM MI YASAK MI DİYE KORKTUM
Başta çok korktum, ‘haram mı, yasak mı’ diye düşündüm. Ama sonra çocuklarımın okul masraflarını, borçları düşündüm diyen Zehra B. “O para bizim için büyük bir kurtuluştu. Bu yüzden aklıma yattı, yapmaya karar verdim” dedi.
Zehra B. yaşadığı süreci şöyle özetledi:
“Embriyo transferi yapıldıktan sonra birkaç hafta bekledik, tuttu. Hamile kaldım. Başlarda bir şey hissetmedim. Ama üç dört ay geçince, bebek hareket etmeye başlayınca işler değişti. Gece karnımdaki hareketleri hissedince ağlıyordum. Kendimi suçlu hissediyordum. Çocuğun benim olmadığını bilsem de karmaşık duygular hissediyordum. Hamilelik sürecini Türkiye’de geçirdim. Doğum için ise Kıbrıs’a geldim. Doğum zamanı geldiğinde, hastaneye götürdüler. Her şey çok hızlı oldu. Bebeği doğurur doğurmaz hemen aldılar. Kucağıma bile vermediler. ‘Bakmasan daha iyi olur’ dediler. Sonra parayı alıp Türkiye’ye döndüm. Para çok işimizi gördü. Borçlarımızı ödedik. Fakat uzun süre depresyon, anksiyete yaşadım. Bana çok ağır geldi.”
AFRİKALI VE TÜRKİYELİ ÖĞRENCİLER AĞIRLIKTA
Öte yandan Kuzey Kıbrıs’taki üreme ticaretinin mağdurlarının büyük bir kısmının üniversite öğrencisi kadınlar olduğu tahmin ediliyor. Kuzey Kıbrıs Mülteci Hakları Derneği’nin İnsan Ticaretiyle Mücadele Projesi Koordinatörü Damla Kodan ve Proje Asistanı ve İletişim Sorumlusu Laden Molla ise taşıyıcı annelik ve yumurta bağışı sektörüne ilişkin BirGün’e değerlendirmelerde bulundu. Kodan, “Üniversitelerde özellikle Afrikalı ve Türkiyeli öğrenciler kandırılarak sömürülüyor” dedi.
Son zamanlarda taşıyıcı annelik ve yumurta bağışı üzerinden insan ticareti mağduriyetinin arttığını kaydeden Kodan, bu işlere aracı olan ajansların okul önlerinde broşür dağıttığını söyledi. Fuhuşun da çok yaygın olduğunu vurgulayan Kodan, “Birçok öğrenci buradaki ajanslarla iletişime geçerek insan ticareti mağduru oluyor. Kadınlara iyi bir eğitim hayali satılıyor, uçak bileti, vize, okul ön kayıt işlemleri gibi işlemleri gerçekleştiriliyor. Daha sonra geldiğinde, borçlu olduğunu ve bu borcu ödemek için çalışması gerektiğini söyleyerek, genç kadın öğrenciler fuhuşa zorlanıyorlar. Telefon ve pasaportlarına el konuluyor ve dış dünya ile iletişimi kesiliyor” ifadelerini kullandı.
Laden Molla ise bunun en büyük sebebinin yasadaki eksiklikler olduğunu vurguladı. Molla, “Yabancıların sadece onu iş için getiren kişinin yanında çalışmasına izin veriliyor. Yani kimsenin ben bu işten memnun değilim, yeni bir iş bulayım deme şansı yok. Bu da kişilerin çaresizce kötü koşullara razı olmasına sebep oluyor” diye konuştu.
MERDİVEN ALTI İŞLEM YAPIYORLAR
Aynı zamanda taşıyıcı annelik ve yumurta bağışının genellikle merdiven altı yapıldığını, bu sebeple de gerçekçi verilere ulaşamadıklarını belirten Molla, “Tabipler Birliği’nin verdiği bilgiye göre örneğin Sağlık Bakanlığı’na 15 işlem yapıldığı belirtiliyor, fakat gerçek sayı 100. Bu durumda 85 kişinin hangi koşullarda tıbbi işlem gördüğü, sağlığının ne durumda olduğu bilinemiyor” dedi. Damla Kodan da yabancıların karakolda başvurabileceği bir birim bile olmadığını söylüyor. Kodan, “Başvurabilecekleri yerler sadece insan hakları derneklerinin acil yardım hatları. Kadınların taşıyıcı annelik yapması veya yumurta bağışı yapması hiç masum şeyler değil. Kadının vücudu zaten yumurta üretiyor, satsın diyemeyiz. Merdiven altı yapılan işlemlerde kadınlar hayatını kaybedebilir. Kuzey ve Güney Kıbrıs’ın birlikte mücadele etmesi gerek. Türkiye’de bu konuda adım atmalı” ifadelerini kullandı.
HİNDİSTAN YABANCILARA YASAKLAMIŞTI
Üreme turizminin yaygın olduğu Hindistan, Nepal, Tayland gibi ülkelerde ise yoğun sömürü vakaları yaşandı ve 2015 senesinden sonra “yabancı müşterilere” hizmet verilmesi yasaklandı.
ABD’DE ÜNLÜLER ARASINDA POPÜLER
ABD’nin bazı eyaletlerde ticari taşıyıcılık annelik tamamen yasal. ABD’li birçok ünlü isim de bu şekilde çocuk sahibi oluyor. Geçtiğimiz şubat ayında oyuncu Lily Collins ile yönetmen eşi Charlie McDowell taşıyıcı anne yöntemiyle bebek sahibi olduklarını duyurmuşlardı. Aynı zamanda Nicole Kidman, Paris Hilton, Sarah Jessica Parker, Elizabeth Banks, Jamie Chung ve Chrissy Teigen’in de taşıyıcı anne yoluyla çocuk sahibi olduğu biliniyor.
∗∗∗
TÜRKİYE-GÜRCİSTAN-KIBRIS TRAFİĞİ VAR
2019 yılında İstanbul’da ortaya çıkan ‘taşıyıcı annelik çetesi’ne yönelik bir polis operasyonu, Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te bulunan bir kliniğin hâlâ Türkiyeli kadınlarla çalışmaya devam ettiğini gözler önüne serdi.
Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti Şube Müdürlüğü’nün operasyonunda, taşıyıcı annelik çetesinin Kuzey Kıbrıs vatandaşı liderinin Türkiye, Gürcistan ve Kuzey Kıbrıs arasındaki trafiği yönettiği, Moldova uyruklu iki üyenin ise Gürcistan ayağını koordine ettiği belirleniyor. Operasyonda çok sayıda doğurganlık artırıcı hormon ilacı ele geçirilirken, ifadeler bu ilaçların Kuzey Kıbrıslı lider tarafından tedarik edildiğini ve Türkiye’de taşıyıcı anne olarak seçilen kadınlara kullandırıldığını ortaya koyuyor. Kadınların Kuzey Kıbrıs ve Gürcistan’daki kliniklere, yönlendirildiği tespit ediliyor.
∗∗∗
GELİR ŞİRKETLERE AKIYOR

∗∗∗
NEDİR BU TAŞIYICI ANNELİK?
Taşıyıcı annelik, bir kadının başka bir kişi ya da çift için hamile kalıp bebeği doğurması anlamına geliyor. Yani başka bir kadının yumurtası ile bir erkeğin spermi laboratuvarda döllenir ve oluşan embriyo, taşıyıcı annenin rahmine yerleştirilir. Taşıyıcı anne bebeği dokuz ay boyunca taşır, doğumdan sonra ise bebeği biyolojik ebeveynlere teslim eder.
∗∗∗
BEDENİ PİYASALAŞTIRIYOR
Taşıyıcı annelik, feministler tarafından “rahmin kiralanması” veya “bedenin piyasa nesnesine dönüştürülmesi” olarak görülerek eleştiriliyor. Taşıyıcı annelik yapan kadınlar hamilelik sürecinde sözleşmeyle bedenine ilişkin karar hakkını kaybediyor. Bazı sözleşmelerde “kusurlu” embriyonun tıbbi kürtajla sonlandırılması garantisi bulunuyor. Taşıyıcı anneler, doğum sonrası “annelik bağını koparmak” zorunda kaldığı için uzun vadede depresyon, anksiyete, travma gibi etkiler rapor ediliyor.

Avrupa Parlamentosu taşıyıcı anneliği “kadının bedeni ve üreme organlarının sömürüsüdür” diyerek kınarken feminist ağlar (“No somos vasijas”, “No maternity traffic”, “Swedish Women’s Lobby”) bu uygulamanın yasaklanması için kampanyalar yürütüyor.




