Büyük medeniyetlerin ve Dünya kültürünün temellerini atan Sümerler, tarih sahnesine diğer medeniyetlere nazaran çok daha erken çıkmıştır. M.Ö 4000 yıllarından itibaren başlayan tarihi ile Sümerler; yazı, dil, tıp, astronomi, matematik gibi pozitif öğretilerin yanı sıra din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda da diğer medeniyetlere örnek olmuşlardır. Sümerler döneminde Mezopotamya ‘da 18 tanesi büyük olmak üzere yaklaşık 35 şehir ve kasabanın var olduğu bilinmektedir. Bunlara; Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur örnek verilebilir. İlk olarak Uruk Kralı Lugalzagizi Aşağı Mezopotamya’daki kent devletlerini bir yönetim altında toplamıştır (M.Ö.2750). Sümerlere Elamlar son vermiş (M.Ö 2000 yıllarının başları) ve böylece Mezopotamya’da Akadların devri başlamıştır.
Sümer dini çok tanrılı bir dindi. Dünyada görülen, hissedilen her nesnenin bir tanrısı vardı. Tanrılar insan görüntüsünde, fakat ölümsüz ve insanüstü güçlere sahipti. İnsanlar gibi onların da çocukları ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir baş tanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır hatta yaralanabilirdi. Yer, gök, su, hava tanrılar’ yaratıcı, diğerleri idare edici tanrılardı. Sümerliler bu tanrılar alemi ile ilgili pek çok hikaye geliştirmişler, şiirler yazmış, ilâhiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunları yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır.
Ülkemizde Sümer Tarihi ile ilgili araştırmalarıyla tanınan 1914 yılında doğan ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın en çok savunduğu konulardan biri; Semavi İbrani dinlerin kökenin Sümerlerden alınmış olduğu dolayısıyla Sümerleri taklit eden sahte bir semavi din anlayış yapısının olduğunu anlatmıştır. Çığ’a göre Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’in Sümer Dini ile ortak yönleri şunlardır; Tanrının yaratıcı ve yok edici gücü, yargılaması, tanrı korkusu, kurbanlar, ilâhiler, dualar ve tütsülerle tanrıyı memnun etmek, iyi ahlaklı, dürüst ve adil olmak, büyüklere ve küçüklere saygı göstermek, sosyal adalet ve temizlik idi.
Yine Çığ’a göre Sümer kanunu, Hammurabi kanunun temelini oluşturmuş, ondan Yahudilik kanunu Hristiyanlık kanunu ve İslam kanunu etkilenmiştir. Hz. Musa’ya indirilen levhalarda bulunan anaya babaya saygı, kimseyi öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın, çalmayacaksın, yalan tanıklık etmeyeceksin, komşunun eşine ve malına göz dikmeyeceksin gibi kuralların Sümer Kanununda da aynı olduğunu ve Semavi dinlerin kökeninin tamamen Sümer kökeni olduğunu dolayısıyla peygamberlerin de bu kitapları kendi yazdığını ve içerik de hırsızlık yaptığını kastetmiştir.
Bu bakış açısında büyük hatalar vardır. Öncelikle Kuran’ı okuduğumuzda Nahl 36.ayette ‘ Yemin olsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: “Allah’a kulluk/ibadet edin, tâğuttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi, yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.’’ Belirtildiği gibi zaten her ümmete Allah tarafından bir resul gönderilmiştir. Bundan dolayı zamanında birçok kişiyi sınırlarında barındırmış ve birçok açıdan tarihe geçmiş olan Sümer ümmetine de bir peygamber gönderilmesi kesin olarak ortadadır. Gayet tabii aynı kandilden çıkan ışıklar misali Sümerlere gönderilen peygamber veyahut peygamberlerin de Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran da bahsedilen konuların çoğunun aynı olması çok normaldir.
Tek korunan kitap Kuran olduğu için diğer kutsal metin veya kitapların zamanla insani dezenformasyona uğramış olmaları bir gerçektir. Gerek bilgilerin zamanla kötü niyetle değiştirilmesi gerekse yerlerine başka maddeler konulup değiştirilmesi ve putlaştırmalar yüzünden kutsal metinler anlamlarında değişim ve erozyona uğramıştır. Sümerlerden Kuran’ a 3000 i aşkın yıl vardır. Örneğin;
Sümerlilere göre ölüler, kur adlı karanlık, dönüşü olmayan bir yer altı dünyasına gidiyorlar. Tevrat’ta bu Şeol, Yunan’da Hades, İncil’de cehennem, İslâm’da ahiret olarak devam etmektedir. Bunlardan hareketle Sümerlilere göre burada tekrar dirilme yoktur. Başlangıçta Sümer Peygamberinin bilgileri günümüze doğru olarak gelmiş ancak sonrasında tekrar diriltme bir şekilde metinlerden çıkarılmıştır.
Bir başka örnekte tufan olayını incelediğimizde çok eski çağlarda, insanları yok etmek amacı ile Tanrı tarafından büyük bir tufan yapıldığı hikâyesinin, yalnız ilk kutsal kitap Tevrat’ da yazılı olduğu biliniyordu. Fakat geçen yüzyıllar içinde Ninive’de yapılan kazılarda çıkan Asur Kralı Asurbanipal Kütüphanesi içindeki bir tablette aynı hikaye okununca (1872) Tufan olayının Semavi Kitaplarla benzer öğeler içerdiği görülmüştü. Buna göre kısaca: İnsanlar öyle çoğalmış ki tanrılar onların gürültü ve şamatasından uyuyamaz olmuşlar. Bunun üzerine dört büyük tanrı bu insanları bir tufan ile yok etmeye karar veriyorlar. Bilgelik tanrısı bir tufan yapmaya karar verdiklerini, bir gemi yapmasını söylüyor. Geminin tarifini veriyor. Adam söylendiği şekilde gemiyi 7 günde tamamlıyor. Gemi yapıldığı müddetçe çeşitli hayvanlar kesiliyor, beyaz, kırmızı ve su katılmamış şaraplar nehir suyu gibi bol olarak içiliyor, adeta yılbaşı törenlerine benzer şenliklerle işler yapılıyor. Utnapiştim geminin içine ailesini, akrabalarını, sanatçıları, evcil ve yaban hayvanlarını dolduruyordu. Geminin kapısı kapanır kapanmaz şiddetli bir fırtına ile birlikte yağmur boşalıyordu. Sular yalnız gökten boşanmakla kalmıyor, yer tanrıları da yerden fışkırtıyordu suları. Tufan öyle azgınlaşıyor ki, onu yaptıran tanrılar bile korkuyordu. Bu kıyamet 6 gün 6 gece sürdükten sonra yedinci gün gemi Nisir Dağına oturuyordu.
Bu yazılanları teyit edebileceğimiz ve içeriği İlahi Korumalı tek Kutsal Kitap Kuran’la teyit ettiğimizde ise Tufan olayının gerçeğini ve cümlelerin eğilip bükülmediği anlamı Hud Suresi’nde geçmektedir. Bu duruma göre insanlar tarafından tufan olayının içeriğinin bir kısmı değiştirilmiş ve kendi keyifleri ve menfaatleri gereğince çok tanrılı bir olay örgüsü kurgulamışlardı. Hud Suresi, 37. ayet: “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda Bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda- boğulacaklardır.”
Hud Suresi, 38. ayet: Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: “Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz” dedi.
Hud Suresi, 39. ayet: “Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek.”
Hud Suresi, 40. ayet: Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: “Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.” Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.
Hud Suresi, 41. ayet: Dedi ki: “Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.”
Hud Suresi, 42. ayet: (Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: “Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma.”
Hud Suresi, 43. ayet: (Oğlu) Dedi ki: “Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.” Dedi ki: “Bugün Allah’ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur.” Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
Hud Suresi, 44. ayet: Denildi ki: “Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.” Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: “Uzak olsunlar” denildi.
Bu arada dünyanın her köşesinde yapılan araştırmalar, ‘’Tufanın hemen hemen bütün toplumların yazıtlarında ve görsellerinde yer aldığını’’ göstermiştir. Asya’da 13, Avrupa’da 4, Amerika’da 37, Avustralya ve Okyanusya adalarında ise 9 adet Tufan tespit edilmişti. Bir örnek verirsek ‘’Hopi’’ Kızılderililerine ait olanıydı. Okyanustan çok uzakta, Kuzey Amerika’nın güney batısında yaşayan Hopi’lerin destanlarında kabaran suların ülkelerini kapladığı, dağların tepelerine kadar yükseldiği ve yeryüzündeki canlıları yok ettiği anlatılıyordu. Amerika’nın eski sahiplerinden olan Azteklerin destanlarından ise Tufan olayının süresi bile veriliyordu. Bütün bunlar tufanın insanlık tarihinin hemen hemen başlarında meydana geldiğini gösterir. Amerika kıtası Kristof Kolomb tarafından 1492 de keşfedilmiştir. M.Ö doğmuş ve Mısır’da, Ortadoğu’da olan Hz. Musa’nın onlardan haber alması imkansızdır.
Kur’an’ı Kerim’deki bazı olayların, Sümerlerin Gılgamış Destanı’ndan alındığı iddiasını çürüten bir delilde, Mezopotamya’da bulunan kil tabletlerdir. Bunlar 1850 yılında bulunmuştur. Ne anlama geldiklerinin bulunduğu çözümleri ise bulunmasından 20 yıl sonra yani 1870 yılında gerçekleşmiştir. Bu, Kur’an’ın indirilişinden 1200 sene sonra bulunup, okunabilen tabletlerin Kur’an’a kaynaklık ettiği iddiası anlamına gelir ki bu iddianın mantıksızlığı zaten ortadadır. Bu iddia sahipleri de bu durumu asla objektivizim ve bilimsellik adı ile açıklayamazlar.
Dünyada uygarlığın Sümer’de başlamış olduğu iddiası ise ilk kez 1956’da Sümerolog Kramer, ülkemizde ise dinlerin kökenini Sümerlere bağlayan Muazzez İlmiye Çığ tarafından ortaya atılmıştır. Halbuki Göbeklitepe Kazıları bu iddiayı çürütmekte ve ayrıca yıllardır tarih derslerinde öğretilen “göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik hayata geçtiği” tezini de çürütmektedir. Göbeklitepe’ nin ortaya çıkarılması durumuyla yerleşik yaşama geçişin tarım ve hayvancılık ile başlamadığını, avcı-toplayıcı grupların dinsel törenlerini gerçekleştirmek için bir araya gelerek yerleşik yaşama geçişi hızlandırdığına ilişkin bulguları gözler önüne sermektedir. Yerleşik yaşama geçişi çabucak hızlandıran tapınma alanları uygarlık tarihini çok daha eski bir döneme, M.Ö. 12.000’lere çekmektedir. Göbeklitepe’nin keşfine kadar bilinen en eski tapınak ise Malta’da bulunmakta idi.
Sorgulayan insanlar elbet doğruları bulacaklardır.