Kur’an’da mezheplerin koyduğu yiyecek haramları yok!
Kur’an’da defalarca Yüce Allah’ın haram ve helal koymada ve belirlemede tek otorite olduğunun belirtilmesine rağmen gerek hadisler gerekse icma, kıyaslar ve mezhep imamlarının görüşleri dikkate alınarak İslam Dünyası’nda yeni helal ve haramlar türetilmiştir. Bunların bir kısmı da yiyecekler ve içeceklerde yapılmıştır. Dünyadaki her ülkede çeşitli gelenekler görenekler ve yeme içme kültürü vardır. Bizim yediğimiz bir yiyecek bir Çinliyi iğrendirebilir (kokoreç) veyahut bir Çinlinin kendi ülkesinde severek yediği hayvanlardan (çekirge) biz iğrenebiliriz. Ancak mesele bu yiyeceklerle ilgili helal ve haram sıfatı koyma durumuna gelirse bir çeşit şirk işlenmiş olur.
Haram; Yüce Allah’ın yapılmamasını Kur’an’da mutlak biçimde emrettiği fiillere verilen genel isimdir.
Helal; Yüce Allah’ın kurallarına aykırı olmayan, dinî bakımdan Kur’an’da yasaklamadığı fiillerdir.
Enam Suresi 121 de ‘’Kesilirken, sırf fasıklık olsun diye, Allah’ın adının anılmadığı kesin ise o hayvanlardan yemeyin. Şeytanlar dostlarına, (bu gibi konularda) sizinle mücadele etmelerini fısıldarlar. Onlara uyarsanız kesinlikle müşrik olursunuz.’’
Maide Suresi 3 de’’ Size haram kılınanlar şunlardır: Ölü hayvan (leş), kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olanlar. Boğulan, vurulan, bir yerden düşen, boynuz darbesi alan ve yırtıcılar tarafından yenen hayvanları, ölmeden keserseniz haram olmazlar. Sunaklar üzerinde kesilenler ile çekilişle kısmet aramanız da size haramdır. Bütün bunlar fısk (yoldan çıkmak) olur. Ayetleri görmezlikte direnenler (kafirler), bugün dininizden ümitlerini kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi olgunlaştırdım, size olan nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’ı uygun gördüm. Her kim günaha eğilimi olmadan açlıktan dolayı (bu yasakları çiğnemeye) mecbur kalırsa Allah bağışlar, ikramı boldur.’’
Enam Suresi 145 de De ki: “Bana gelen vahiyde yiyen kişiye yemesi haram kılınmış bir şey bulamıyorum; ölü (leş), akmış kan, tam bir zararlı olan domuz eti ya da fasıklık edip Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvan olursa başka. Kim zorda kalır da isyan etmeden ve aşırıya gitmeden bunlardan yerse senin Rabbin onu bağışlar ve ikram eder.”
Burada da görüldüğü gibi eti haram kılınan hayvan sadece domuz ve leş hayvan, kan ve Yüce Allah’tan başka biri adına kesilen tüm hayvanlar haramdır. Bununla ilgili ‘’Resul’’ ünde haram helal koyabileceğini savunan ayetlerde ‘’Resul’’ kavramının yanlış kullanıldığını, Peygamberin Resul iken Kur’an ayetleri dışında bir şey demediğini ‘’Nebi ve Resul kavramı’’ yazımızda açıklamıştık.
Ancak başta Kur’an’dan onlarca yıl sonra uydurulan hadisler olmak üzere yiyecekler ve yenilen hayvanlarla ile ilgili haram koymada Kur’an’ın dışına çıkıldığını görüyoruz.
Örneğin;
Ebu Salebe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her köpek dişi bulunan siba’nın yenmesini yasakladı!”
Siba’: Aslan, kaplan, panter, kurt, köpek ve benzeri köpek dişine sahip olan et obur hayvanlara verilen genel isimdir.
Buhari 5600, Müslim 1932/12
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Köpek dişi olan her siba’nın yenmesi haramdır!”
Müslim 1933/15
Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hayber günü evcil eşek eti yenmesini yasakladı, at etlerini yemek için ruhsat verdi!”
Buhari 3937, Müslim 1941/
Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Hayber gününde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) katır etinin yenmesini haram etti!”
Ahmed bin Hanbel Müsned 3/323
Ayrıca mezheplerin içinde de farklı helal haram inanışları vardır. Bir mezhebin helal saydığını başka bir mezhep haram saymış aralarında ihtilaflar kavgalar atışmalar olmuş hatta bunlar savaşlara bile sebep olmuştur. Aşağıda verilen çizelgede aradaki büyük farklılaşma net bir şekilde görülüyor.
Tüm bunlar Kur’an dışıdır. EnamSuresi 159 da ‘’Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi Allah’a kalmıştır. Daha sonra Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir.’’ Vahyedilir.
Kur’an’da çoğunluğun azınlığa karşı her zaman haklı olduğu yaklaşımı yok!
Özellikle çevremizde çok duyduğumuz din ile ilgili cümlelerden biri de ‘’ Bu kadar insan yanlış da bir sen mi doğrusun, O kadar hacı hoca yüzyıllarca bunu demiş sana mı inanacağız? ‘’ Sözleridir. Halbuki çoğunluğun ve geçmişin, ataların her dediğinin doğru olmayacağını anlatan bir kutsal kitap vardır. ‘’Kur’an’’
Bakara Suresi 170 ‘’Onlara “Allah’ın indirdiğine uyun!” dense, “Hayır! Biz atalarımızı hangi yolda bulmuşsak, ona uyarız!” derler. Peki, ataları akıllarını bir şeye çalıştırmamış ve doğru yola da girmemişlerse, yine uyacaklar mı?’’
Maide Suresi 104 ‘’Onlara: “Allahın indirdiğine ve Elçisine gelin” dense, ”Atalarımızda gördüğümüz bize yeter” derler. Ya ataları bir şeyi bilememiş ve doğru yolu bulamamışlarsa?’’
Lokman Suresi 21 ‘’Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denince: “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız” derler. Şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı?’’
Araf Suresi 28 ‘’Bir edepsizlik yaptılar mı “Atalarımızdan böyle gördük. Allah bizden böyle istemiştir.” derler. De ki “Allah çirkin davranışları emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?”
İlgili ve yazmadığımız buna benzer birçok ayette; Doğrunun, takvanın, aklın ve inancın çoğunlukta değil de milyonlarca kişiye karşı tek bir kişi de bile olabileceği öğütüdür. Sadece Kur’an’ı anlatınca insanların bize düşman kesilmesi, moralimizi bozmak istemelerine uymamalıyız. Onlar dine birçok ilave ekleme kaynak ve kişileri de anlatmamızı isterler. Bu gerçek Zümer Suresi 45. Ayette de yüzümüze ‘’İlahi bir tokat’’ gibi çarpmaktadır. ‘’Allah yalnız başına anıldığında, âhirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O’nun berisindeki, ilahlaştırılmış kişilerle birlikte anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler.’’
Kur’an’da 32 ve 54 farz yok!
Geleneksel dinde Kur’an’la ilgili sayısal ifadeler çok sevilir. Ancak Kur’an’ın her ayeti bize farzdır. Bu durum 32 ya da 54 gibi sayılara indirgenemez. Sayılardan bahsetmişken herhangi bir surenin veyahut duanın’’ 3 kere ayet okumak 33 kere elhamdülillah demek 4444 kere tesbih çekmek vb. gibi okunmasına inanma durumu da Kur’an dışıdır. Papağan gibi tekrarın ve bunun bir sayıya şartlandırılması durumu komiktir. Boncukların ve tespihlerin dini amaçla ve duaları saymada kullanılmasına ilk olarak Hindistan’da, Hindu inanışında görülmüştür. Tesbihin ataları Hindistan’dan Doğuya, sonra Ortadoğu’ya, en sonunda da Avrupa’ya yayılmıştır. Tesbihin kullanış amacı Müslümanlık, Hıristiyanlık (Katolik), Hinduizm ve Budizm’de aynı olup hepsinde de duaları ve dualar arası bölümleri saymada kullanılır. Sayılara kutsiyet yüklenilmesi durumu Kur’an’a aykırıdır. Dualarda önemli olan sayı değil niyettir.
Kur’an’da kıyamet saati hakkında bir açıklama yok!
İnsanların en çok dikkatini çeken konulardan biri de kıyamet zamanı olmuştur. Gerek korkutucu görünmesi gerekse bir son ve başlangıcı temsil etmesi her zaman ilgi çekici ve ürperti verici olmuştur. Dolayısıyla bu durumla ilgili birçok yazılar mitler ve efsaneler türetilmiştir. Maalesef bunların bir kısmı da dini inanışlara yansımış, Yüce Allah’ın bu sözleri vahyettiğine inanılmıştır. Halbuki kıyamet zamanının Yüce Allah dışına kimse tarafından bilinemeyeceği Kur’an’da açık ve nettir.
Araf Suresi 187 de ‘’Ne zaman gelip çatacak diye kıyamet saatini soruyorlar sana. De ki: “Ona ilişkin bilgi Rabbim katındadır. Onu, vakti geldiğinde belirginleştirecek olan yalnız O’dur. Göklere de yere de ağır gelmiştir o. O, size ansızın gelecektir, başka değil.” Sen onu iyice biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: “O’na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları bilmiyorlar.”
Ahzap Suresi 63 de ‘’Sana kıyametin saatini soruyorlar; de ki: “Onun bilgisi sadece Allah katındadır; nerden bileceksin belki de kıyamet saati yakındır.”Vahyedilmiştir. Tüm bunlara rağmen kıyamet saati, alametleri ve vaktiyle ilgili birçok hadis ve dini kaynaklar türetilmiştir. Örneğin;
Avf bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Tebük gazvesinde deriden yapılmış bir çadır içerisindeyken, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına geldim, şöyle buyurdu: “Kıyametin kopmasından önce altı şeyi say! Benim ölümüm! Sonra Beytu’l-Makdis’in fethedilmesi! Koyunların kırıldığı gibi sizi yakalayıp helak edecek veba salgını! Sonra malın çoğalması ki, bir kimseye yüz dinar verilir, buna karşın o kişi kızmaya devam eder! Sonra Arap evlerinden girmedik hiçbir ev bırakmayan bir fitne! Sonra sizinle sarı ırk arasında bir barışın olması! Bu barışın akabinde onlar antlaşmayı bozarlar ve her bayrağın altında on iki bin kişi olduğu halde seksen bayrak altında size saldırırlar!”
Buhari 6/2967
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Ümmetim, geçmiş ümmetlerin yoluna karış karış, kulaç kulaç uymadıkça kıyamet kopmaz!”
Sahabeler:
−Ey Allah’ın Resulü! Fars ve Rumların yoluna mı? dediler.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“İnsanlardan sadece onları kastediyorum!”
Buhari 7201
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Mal çoğalıp taşmadıkça kıyamet kopmaz! Nihayet bir kimse malının zekâtını çıkarır da, kabul eden kimse bulamaz! Arap arazileri, bahçelikler ve nehirlere dönmeden kıyamet kopmaz!”
Müslim 3/201
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Müslümanlar, Türklerle muharebe etmeden kıyamet kopmaz! Onlar, öyle bir kavimdir ki yüzleri deri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibidir. Kıl elbiseler giyerler ve kıl ayakkabılar içinde yürürler.”
Buhari 2742, Müslim 2912
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Devs kabilesinin kadınları kalçalarını, Zü’l-Halasa putunun etrafında çalkalanmadıkça etmedikçe kıyamet kopmaz!’”
Buhari 697, Müslim 2906/51
Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Nefsim elinde bulunduran zata yemin ederim ki, yırtıcı hayvanlar insanlarla konuşmadan, kamçısının ucu ayakkabısının kemeri kişi ile konuşmadan ve kişinin uyluğu arkasında ailesinin ne yaptığını kendisine bildirmeden kıyamet kopmaz!”
Tirmizi 2272
—Yine kıyametin vaktiyle ilgili efsaneler İsrailiyat ve hadis yoluyla Kuran da yer almış, bir gözü sönmüş, alnında yazılar yazan Deccal gibi kavramlar uydurulmuştur.
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) insanlar içerisinde ayağa kalktı, Allah’ı layık olduğu sıfatlarla övdü. Sonra Deccal’ı zikredip şöyle dedi:
‘Ben sizi onun şerrinden inzar ediyorum! Nebilerin hepsi kavmini Deccal’in şerrinden korkutup sakındırmıştır. Yemin olsun Nuh da kendi kavmini Deccal’den sakındırmıştır. Ancak ben size hiçbir Nebinin söylemediği bir şey söyleyeceğim. İyi bilin ki Deccal şaşıdır; Allah ise şaşı değildir!’ buyurdu.”
Başka bir hadiste Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘…Muhakkak ki onun iki gözünün arasında Kâfir yazılıdır. Onun amelini kerih görüp sevmeyen herkes o yazıyı okur. Yahut her mü’min o yazıyı okur’ dedi.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle devam etti:
‘Bundan sonra şunu kesin olarak bilin ki, sizden hiç kimse ölünceye kadar Aziz ve Celil olan Rabb’ini göremeyecektir!’ buyurdu.”
Buhari 2850, Müslim 2931/169
Huzeyfe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki, ben Deccal’ın yanında bulunan şeyleri ondan daha iyi bilmekteyim. Onun yanında akmakta olan iki nehir vardır. Onlardan biri göze görünüşte beyaz bir sudur. Diğeri de göze görünüşte alev alev yanan bir ateştir! Eğer herhangi bir kimse ona erişirse ateş olarak gördüğü nehre gelsin. Sonra başını daldırsın. Sonra başını aşağı indirip ondan içsin. Kuşkusuz ki, o soğuk bir sudur. Deccal de gözü silik bir kimsedir, gözü üzerinde kalın bir perde vardır. Onun iki gözü üzerinde kalın bir perde vardır. Onun iki gözü arasında Kâfir yazılıdır. Onu yazı yazan ve yazı yazmayan her mü’min okur.”
Müslim 2934/105
–İsrailiyat’ın uydurduğu şekilde bir kıyamet savaşları efsanesi Peygamberin ağzından türetilmiştir.
Deccal bu işlerle meşgul olduğu sırada Allah, Meryem oğlu Mesih’i gönderir. O, Dimeşk’in doğu tarafındaki beyaz minare yanına herd boyası ile boyanmış iki parça elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatlarının üzerine koymuş halde iner. Başını aşağı eğince (teri) su (gibi) damlar, yukarı kaldırınca da onda iri inci tanesi gibi durur ve güzel bir su iner. Artık hiçbir kâfir için onun nefesinin rüzgârını diri olduğu halde alması mümkün değildir! Onun nefesi de gözünün göreceği her yere ulaşır. Müteakiben İsa aleyhisselam Deccal’ı arar, nihayet onu Beytu’l-Makdise yakın bir yer olan ‘Babu Ludd’ denilen mevkide yetişerek öldürür!..’ buyurdu.”
Müslim 2937/110
Bunların hiçbiri Kur’an’da geçmez. Tevrat ve İncil’in hadisler yoluyla İslam’a aktarılması durumudur. Gaybın anahtarı ancak Yüce Allah’tadır. Enam Suresi 59. Ayette Gizli bilgilerin (gaybın) anahtarları, Allah’ın yanındadır. Onları, O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde olan her şeyi, O bilir. O’nun bilgisi olmadan düşen bir tek yaprak yoktur. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş veya kuru ne varsa mutlaka apaçık bir kitapta (defterde) yer alır. Diye vahyedilmiştir. Gayb adına Kur’an dışında yorum yapmak şirktir.
Kur’an’da (Kur’an’ı okumak için) abdest şartı yok!
Geleneksel inanıştaki yaygın ve yanlış inançların biri de Kur’an’a abdestsiz dokunulamayacağı ve okunamayacağı durumudur. Vakıa Suresi ilgili 78-79-80 ayetlerinde ‘’O, kesinlikle şerefli bir Kur’an’dır. Titizlikle saklanan bir Kitap’tadır. Ona, arındırılmışlardan başkası dokunmaz.’’ Ayetindeki arındırılmış temizlenmiş durumu abdest alarak temizlenme anlamında diye anlatılsa da buradaki kasıt manevi temizliktir. Burda verilmek istenen mesaj Yüce Allah’ın katında olan saklı kitaba Allah’a yakınlaştırılmış meleklerden başkasının dokunamayacağı, ulaşamayacağı, herhangi bir müdahalede bulunamayacağı gerçeğine dikkat çekmeyle ilgilidir.
Temizlenme ile ilgili bir diğer yanlış anlama da hayızlı kadınların namaz kılamayıp, oruç tutamadığı ile ilgilidir. Bunlar da genel olarak Tevrat kaynaklıdır. Maide Suresi 6. Ayette abdesti bozan haller yazmıştır bunların içinde kan yoktur. ‘’Ey iman sahipleri! Namaza/duaya duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı meshedin/yahut yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin! Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz.’’Hayızlı kadınlar sadece hayız süresince cinsel ilişki yasaktır. Bakara Suresi 222 de ‘’Sana âdet halini de sorarlar. De ki: “O, insana rahatsızlık veren bir haldir. Hayızlı oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. İyice temizlendiklerinde, Allah’ın emrettiği yerden onlara gidin.” Şu bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever.’’
Kur’an’da kaza namazı yok!
Yine geleneksel inanışta kılınmayan namazların kaza edilebileceği inancı vardır. Bu durum ilginç boyutlara ulaşabilmektedir. Örneğin 42 yaşında namaza başlayan biri Buluğ (ergenlik) çağına ulaştığı 12 yaşından beri olan kılmadığı namazları kılmak isterse inanışına göre en az 32.850 en fazla ise 54.750 tane namaz borcunun olduğunu düşünür. Sonra kara kara düşünüp aylarca durmadan namaz kılmam gerek deyip çoğu zaman da bunun altından kalkamam diye vazgeçer. Halbuki Kur’an’da böyle bir şey yoktur. Namazın vakti geçince tövbe edip dikkatli olunması gerekir. Geçmiş için samimiyetle af dileyip doğru ibadetler yapmak gereklidir.