Hilafet ve Halifelik (İmamet) kavramları İslam Dünyası’nda hep gündemde kalmıştır. Hilafet anlam olarak; Birinin vefatından sonra görevi devralmak, Halife ise; Görevi devralan kişidir. 632 yılından 3 Mart 1924 e kadar geçen yaklaşık 13 asırlık süre içerisinde 117 İslam Halifesi görev almıştır. Yönetim şekillerinin uygulanmasında Kuran’a aykırı olup olmama durumu çoğu zaman gözetilmiştir. Hilafet Hz. Muhammed in ölümünden sonra oluşturulan bir makamdır. Dört Halife Dönemi nde siyasal bir makam olarak ortaya çıkan Halifelik zamanla dini bir liderliğe dönüştü.
İlk olarak Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Halifelik tartışmaları başlamıştır. Ebubekir ve Ali taraftarları arasında geçen çekişmelerden sonra Ebubekir başa gelerek Dört Halife Dönemi’nin ilk halifesi olmuştur.
Halife Ebubekir; 632 ve 634 yılları arasında görev almıştır. Halk tarafından seçilmiştir. Ünvanı ‘’Halifet-ül Resullulah ‘’dır.
Halife Ömer; 634 ve 644 yılları arasında görev almıştır. Halife Ebubekir in halef olarak onu seçmesiyle başa gelmiştir. Ünvanı başta ‘’Resullulah’ın Halifesinin Halifesi’’ olmuştur ancak sonradan bunun uzun olduğu düşünülerek ‘’Müminlerin Emiri’’ Ünvanı verilmiştir. Öldürülmüştür.
Halife Osman; 644 ve 656 yılları arasında görev almıştır. Şura kararıyla seçilmiştir. 12 Seneyle en uzun süre görev alan halifedir. Ünvanı Müminlerin Emiri dir. Öldürülmüştür.
Halife Ali;656 ve 661 yılları arasında görev almıştır. Son halifedir. Halk seçmiştir. Ünvanları; Müminlerin Emiri ve Şiilerin kendine verdiği ünvan olan; İlk İmam’dır. Öldürülmüştür.
Ümeyyeoğullarından olan Halife Osman’ın öldürülmesinden akrabası olan Muaviye bin Ebu Sufyan ve taraftarları Halife Ali ve taraftarlarını sorumlu tutmuş, Halife Ali nin halifeliğinden kısa zaman sonra Sıffin Savaşı yapılmıştır. Bu savaşta mızraklara Kuran yaprakları geçiren Muaviye taraftarları savaşın sonucunu hakem kararına götürmek istemiş, bu durum tarihte Hakem Olayı olarak yerini almıştır. 661 yılında Halife Ali öldürüldükten sonra Muaviye, Emevi Devletini kurmuş ve halifeliği devam ettirmiştir.
EMEVİLER VE HİLAFET; 100 yıla yakın egemenlik süreçlerinde başkentleri Şam olan Emevilerin kurucusu Muaviye dir. Muaviye, Halife Ömer tarafından Şam Valiliği ne getirilmiş, Halife Osman tarafından da Suriye Valiliği ne atanmıştır. Yaklaşık 20 yıl valilik yaptıktan sonra 20 yılda halifelik yapmıştır. Muaviye Sunni Oligarşik dini bir diktatörlük kurmuştur. İlk defa onun zamanında halife ünvanı; Halifetullah (Allah’ın Halifesi) ‘a dönüşmüş, böylece ünvanlarda dini kutsal bir etki oluşturulmuştur. Çünkü Halifeyi atayan Yüce Allah gibi gösterildiği için Müslüman halkının da halifeye itiraz etme hakları bulunmuyordu. Oğlu Yezid i kendisinden sonra gelecek olan halife ilan etmesiyle birlikte ‘’Saltanat Sistemi’’ni oluşturmuştur. Muaviye zamanında siyasi krizler ve mezhepçilik olayları iyice çoğalmış olup, Bürokrasi de torpil ve tanıdık getirme olayları artmıştı.
Muaviye ve Hadis ilişkisi
Şam’daki görevi sırasında Bizans İmparatorluğu’ndaki hahamlar ve rahiplerle görüşmüş, sistematik olarak İsrailliyat hadis kültürüyle İslam’a sokulmuştur. Özellikle Yahudilikten Müslümanlığa geçen Kab El Ahbar ve en çok hadis nakleden kişi olan Ebu Hureyre arasında iyi ilişkiler kurmuştur. Yapılan Kuran a aykırı işlere karşı halkın tepkisini en aza indirmek için yazılıp uydurulan hadisler kullanılmış ve etkili de olmuştur. Bu hadislere 3 tane örnek vermek gerekirse;
1-Peygamber bir duasında ‘’Muaviye hidayetlidir, ümmetimi de hidayetlendirsin.’’ Demiştir.
2-Peygamber Muaviye ye; ‘’Al bu oku ve Cennette beni bu okla karşıla’’ Demiştir.
3-Peygamber ümmete şunu dedi; ‘’Vahiy 3 kişiye emanet edildi. Cebrail, ben ve Muaviye’’.
Ayrıca siyasal olaylarda da hadisler etkili bir şekilde kullanılıyordu. Örneğin Muaviye İstanbul u kuşatmış ve ele geçirmek istemiş, bu yüzden birçok paralar harcanmış, vergiler artmış halk fakirleşmişti. Bu nedenle bir hadis oluşturulmuş, o hadise göre; Peygamber ‘’Konstantiniyye (İstanbul) elbet fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.’’ Demiştir. Bu hadisi duyan halkın tepkisi kalmamıştır.Zira bu kuşatmaya itiraz etme İslam a aykırı bir tavır almak demekti. Yine ‘’Hilafet Kureyş tendir’’ hadisi ortaya çıkarılarak Dünya Müslümanlarına karşı Arap üstünlüğü sağlanmak istenmiştir.
Muaviye halifeliği kaybetme korkusuyla 669 da Halife Ali’nin oğlu Hasan’ı zehirletmiş, kendisinden sonra başa geçen oğlu Yezid ise 680 yılında Kerbela da Halife Ali’nin diğer oğlu Hüseyin’i katletmiştir. Emeviler Abbasiler tarafından yıkılarak Halifelik makamı Abbasilere geçmiştir.
ABBASİLER VE HİLAFET; Emevilerdeki Ümeyyeoğulları ve Haşimoğulları arasındaki rekabet Abbasilerde Haşimoğullarının iki kolu olan Abbasoğulları ve Alioğulları arasında olmuştur.
Abbasilerde Halifetullah ünvanına ‘’Sultanullah’’ ve ‘’Zıllullah’’ (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi) ünvanları da eklenmiş ve Halife artık Papalık tarzı kutsal şirksel dini bir makama dönüşmüştür. Merkeziyetçi sistem ve saltanat devam etmiştir. Kadıları valiler atarken artık Halifeler atamaya başlamıştır. En çarpıcı gelişmelerden biri de halifelerin Hz. Muhammed’in kılıcını kuşanıp minber ve asa kullanmasıdır. Cuma Hutbeleri artık halifenin övüldüğü cümlelerle dolmuştur. Halifenin yaptığı herşey sorgulanamaz hale getirilmiştir. Moğol istilasıyla yıkılmışlardır. Abbasi Halifesi Memlükler e sığınarak Halifelik ve Hilafet Memlük himayesi altına girmiştir.
Dönemin dikkat çeken durumlarından biri de Abbasilerle eş zamanlı Halifeliğin kendisinde olduğunu savunan iki devletin daha olmasıdır. Şiiliğin İsmaili mezhebinden olan Fatimiler Tunus’ta kurulmuştur. Merkez Kahire’dir. Sunni Hilafeti kabul etmeyen Fatimiler, Hz Ali soyundan bir imamet kurmuşlardır. Yine halifeliğin kendisinde olduğunu savunan eş zamanlı devletlerden ikincisi Endülüs Emevi Devleti’dir. Merkezi İspanya Cordoba olan Endülüs Emevileri Avrupa Kıtasında Halifeliği sürdürmek istemişlerdir.
MEMLÜKLER VE HİLAFET; Abbasilerin Moğol istilasıyla yıkılmasından sonra Halifelik 3 buçuk seneye yakın kesintiye uğradı. Abbasi Halifesi’nin Memlüklere sığınmasıyla Hilafet Bağdat’tan Mısır’a taşınmış oldu. Memlükler Halife nin dini gücünü kullanıp kendilerine avantaj sağlamış oldular. Mısır halkının desteği alınmış oldu. Memlük Sultanları Halifeleri güçleri altına aldı. Düşük bir maaşa bağladılar. Kendi ideolojileri doğrultusunda Halifeleri ve Hilafeti kullanmışlardır.
OSMANLILAR VE HİLAFET; Yavuz Sultan Selim’in yaptığı Mısır Seferleri nden sonra 1517 de Memlükler yıkıldı. Bunun üzerine Hilafet Osmanlı ya geçti. Mekke ve Medine nin kontrolü Osmanlı ya gelmiş oldu. Kutsal Emanetler İstanbul a getirildi. Abbasi Halifesi 2. Mütevekkil bir süre İstanbul da tutulduktan sonra Mısır a yollandı. Osmanlı da Hilafeti asıl kullanan kişi Kanuni Sultan Süleyman dır. Bu konu da Şeyhülislam Ebu Suud Efendi ve Lütfi Paşa nın çabaları önemlidir. Lütfi Paşa ‘’Halas’ül Ümme’’ adlı eserinde ‘’İmam Kureyş’tendir’’ hadisinin sıhhatini sorgulayıp bunun Arap olmayan bir Halife olmasına engel olmadığını yazmıştır. Halifelik de ‘’Gaza’’ ve ‘’Cihat’’ savaşları ve İslam ı yaymanın daha önemli olduğu işlenilmiştir. ‘’Hilafeti Uzma’ (Tüm Müslümanların Halifesi) ve ‘’Hilafeti Kübra’’(Evrensel Halife) sıfatları Halife ye eklenmiştir. Gaza ve Cihad kavramları Halifelik ve Hilafet için önemlendirilmiştir. ‘’Halifetullah’’ ve ‘’Zıllullah’’ ünvanları aynı şekilde kullanılmaya devam etmiştir. Bu şekilde Halifelik ilk kez Arap olmayan kişilere geçmiş oldu. Osmanlıda ‘’Halifetullah’’ dolayısıyla yetkili kişinin Tanrı tarafından atandığı olgusu kavramı Türklerin önceden kullandığı ‘’Kut anlayışı’’ na benzediği için buna alışmaları basit olmuştur.
Sanılanın aksine Osmanlı Devleti uluslararası alanda Halifelik kozunu uzun süre kullanmamıştır. İlk kez Hilafet vasfı 1. Abdulhamid döneminde 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması nda kullanıldı. İlgili maddede;’’ Kırım dini yönden Osmanlı Halifesine bağlı kalacaktır.’’ Yazıyordu. Osmanlı artık gerileme devrine geçtiği için Halifelik kozunu kullanmıştı. halifeliği en çok kullanmaya çalışan kişi 2.Abdulhamid olmuştur. Dağılma Döneminde yeniden yükselmek için ‘’Panislamizm’’ ve’’ İslamcılık’’ politikaları uygulanmaya çalışılmış ancak etkili olunamamıştır. Ayrıca Hilafet Makamını Gayrimüslim Devletler kendi çıkarları için kullanmaya çalışmışlardır. Özellikle İngilizler, Hindistan’ı sömürüleri esnasında Halife 2. Abdulhamid ten İngiltere’nin İslam dostu olduğuyla ilgili bir mektup yazmalarını istemişler, böylece halkın tepkisini azaltmayı amaçlamışlardır. Yine İngiltere 1. Dünya Savaşı nda da Arapları Halifelik için kışkırtmışlardır. Hilafetin etkisi Saltanatın kaldırılıp Sultan Vahdettin in Malta ya sığınmasıyla iyiden iyiye azalmıştır. Tbmm tarafından seçilen 2. Abdulmecid son halife olmuştur. Bu süreç 3 Mart 1924 de Halifeliğin kaldırılmasıyla sona ermiştir. Halifeliğin kaldırılmasını hızlandıran sebepler olarak Halife nin mektuplarında Zıllullah sıfatını kullanması, İskifili Atıf Hoca nın İslam Yolu adlı eserinde ‘’ Halife sadece dini değil siyasi alanda da olmalı’’ sözü ve Milletvekili Şükrü Hoca nın ‘’ Meclis Halife içindir’’ sözleri ile Halifelik için çıkan halk isyanları etkili olmuştur.
Halifeliğin Günümüze Yorumlanması; Hilafetin günümüze uygulanması son derece güçtür. Çünkü yaklaşık 13 asırlık Hilafet döneminde İslam Dünyasının çoğunda bu olay benimsenmemiştir. Aynı dönemde birden fazla devlette birden fazla Halife olmuştur. Hilafet uğruna Peygamberin damadı ve kuzeni Halife Ali ve Peygamberin torunları Hasan ve Hüseyin bile öldürülmüştü. Müslümanların çok saygı gösterdiği ve ‘’Hulefa-yi Raşidin’’ dönemi yöneticileri dedikleri ilk dört halifenin üçü öldürülmüştür. Arap olmayan biri Halife olmak istese Araplar ‘’İmam Kureyştendir’’ hadislerini sürekli kullanmak isteyecek, Mekke ve Medine nin korunması konusunda ihtilaflar olacaktır. Halifeler geçmişte hep şirksel ifadelerle ve yetkilerle’’ Halifetullah’’, ‘’Zıllullah’’ ünvanları kullanarak bambaşka boyutlara işi getirmişlerdir. Ayrıca Hilafetin kendi sınırları içinde olmasını isteyen birçok talipli ülke çıkacaktır. Örneğin Mekke ve Medine sınırları içerisinde olan ve en büyük maddi güce sahip Suudi Arabistan mı ? Yoksa en kalabalık İslam ülkesi olan Endonezya mı ? Ya da Peygamber soyundan geldiği düşünülen Ürdün Krallığı mı? Geçmişte 400 yıla yakın Hilafet geçmişi olan Türkiye mi ? Belki de 250 milyon gibi dev bir Müslüman azınlığa sahip Hindistan bile aday olabilir. Ayrıca gayrimüslim ülkelerin birçok İslam Devleti temsilcisiyle uğraşması yerine tek bir halifeyle uğraşması onların işlerine yarayacaktır.