Hadis kelime olarak ‘’söz’’ anlamına gelir. Hadis genel olarak ‘’sünnet’’ kavramıyla beraber kullanılır. Halk arasındaki kullanıma göre Hz. Muhammed in söylediği sözlere hadis denilir. Hadis sözcüğü aslında Kur’an’ın isimlerinden biridir. Casiye 6 da Tilke âyâtu(A)llâhi netlûhâ ‘aleyke bilhakk(i) febi-eyyi hadîśin ba’da(A)llâhi ve âyâtihi yu/minûn(e)’’ Bunlar Allah’ın sana aktardığı tümüyle gerçekleri içeren ayetleridir. Allah’a ve ayetlerine güvenmedikten sonra artık hangi söze güvenecekler?’’Mürselad 50 de Febi-eyyi hadîśin ba’dehu yu/minûn(e) ‘’Bunlar artık hangi söze inanırlar!’’ Necm 59 da Efemin hâżâ-lhadîśi ta’cebûn(e) ‘’Yoksa bu sözler sizi şaşırtıyor mu?’’ Ayrıca Kur’an da Hadis kelimesini ‘’haber vermek, tebliğ etmek’’ anlamına gelen manada da kullanılmıştır. Duha 11 de Ve emmâ bini’meti rabbike fehaddiś ‘’Rabbinin nimetini de hep anlat.’’
Muhammed Peygamberle ilgili olarak 2 ayette hadis kelimesi geçer. O da Peygamberin kişisel yaşamıyla ilgili bilgi veren ayetlerdir. Ahzap 53 ün ilk cümlelerinde velâkin iżâ du’îtum fedḣulû fe-iżâ ta’imtum fenteşirû velâ muste/nisîne lihadîś(in) ‘’Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber’in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı koyulaştırmayın.‘’ Söze dalmak anlamında, Tahrim 3 de ilk cümlede ise Ve-iż eserra-nnebiyyu ilâ ba’di ezvâcihi hadîśen felemmâ nebbe-et bihi ‘’Bir gün Nebi, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti.’’ Yine kişisel bir söz anlamında geçmiştir. Görüldüğü gibi Kur’an hadis kelimesine burada kutsiyet anlamı vermemiştir. Hatta bu iki ayette kişisel olarak bahsedilen hadis kelimesi için olumsuz bir anlam verilmiştir.
Yazılan tefsir kitaplarında Hadise ‘’Allah’ın sözü’’ değil de ‘’Peygamberin sözü’’ anlamı verilmesi dikkat çekicidir. Bir de Peygamberin sözünü aktaran onunla aynı zamanda yaşamış kişiler vardır, onlara ‘’Sahabe’’ denilmiştir. Nebî hayatta iken O’nu gören ve Müslüman olarak vefat eden kimse” şeklindeki sahabe tanımı genel olarak kabul edilmiştir. Başka bir görüşte de Peygamberle birlikte vakit geçirmiş olmak şartı da aranmıştır. Peygamberin tüm sözlerini naklettiği isnat edilen sahabelerin Ehli Sünnet tarafından tartışmasız bir şekilde yalan söylememiş olduklarına inanma durumu dikkat çekicidir. Halbuki Kur’an Muhammed Peygamberin çevresinde birçok münafık olduğundan defalarca bahsetmiştir. Bakara 14 ‘’Allah’a inanıp güvenenlerle yüz yüze gelince, “Biz O’na inanıp güveniriz.” derler. Şeytanlarıyla baş başa kalınca, “inanın biz sizin yanınızdayız, onlara sadece göz yumuyoruz!” derler. Bakara 204 ‘’İnsanlardan öylesi var ki dünya hayatıyla ilgili sözleri seni hayran bırakır. İçinde olana da Allah’ı şahit tutar ama aslında o, yaman bir düşmandır.’’ Nisa 145 İkiyüzlüler (münafıklar), o ateşin en alt tabakasında olacaklardır. Onlara yardım edecek birini de bulamazsın.
Hadislerle ilgili bir diğer konu da ‘’İsnad’’ terimidir. Terimsel olarak, Rivayet için kullanılan lafızlarla râvileri anarak hadis metnini ilk söyleyenine ulaştırmak, hadis metnini nakleden râvileri sözleri ettikleri rivayet sırasına göre zikretmek anlamına gelir. ‘’Râvi’’ ise hadisi öğrenen ve onu eda terimlerinden biriyle nakleden kişidir. Sahabelerden örnek verilen 1000-1500 kadar kişi hadis rivayetinde bulunmuştur. Hadis rivayet eden bu sahabeler, rivayetlerinin azlığı ve çokluğu açısından hadis alimlerince iki gruba ayrılmış, az hadis rivayet edenler ve çok hadis rivayet edenler olarak iki gruba ayrılmışlardır. ’’Sened’’terimi ise Hadisin ilk ravisi ile son ravisi arasındaki tüm ravilerin oluşturduğu ‘‘zincir’’dir. Hadisin senedi denildiğinde, hadisi rivayet eden tüm ravilerin isimlerinin sayılması anlaşılır. Hadis ilminde ‘’isnad’’ ile eşanlamlı olarak kullanıldığı da olur.
Önceden bahsettiğimiz gibi hadis naklindeki zincirde bulunan tüm sahabelere tartışmasız doğru söz söyleyen kişiler olarak inanılmıştır. Hadis zincirlerinde birçok ravi bulunur. Örneğin hadis yazarı Buhari’nin (810-869) hadislerinde kullandığı zincirlerden birini örnek verirsek,
1-Muhammed Peygamber
2-Ömer b. Hattâb
3- Ebû Hüreyre
4-Abdullahb. Utbe
5-Zührî
6-Şuayb
7- Yemânil Hakem ibn en-Nafi
8-Buhârî
Yani bunun anlamı Hz. Muhammed in söylediği sözü Ömer b. Hattab duymuş o da Ebu Hureyre’ye aktarmış, o da Abdullah b. Utbe ye aktarmış, o da Zühri ye aktarmış o da Şuayb a söylemiş onu da En-Nafi duymuş en sonda da Buhari öğrenip bunu kitabında yazmıştır. Arada geçen her nesil de ortalama 25 sene olduğunu düşünürsek 8 neslin bir sözü 200 sene boyunca doğru olarak anlatmış ve aktarmış olduğuna inanılmıştır. Halbuki Buhari hadisleri yazarken o zamanki ortalama insan ömrünü 50 yıl sayarsak 8 li zincirin ilk 6 halkası zaten vefat etmiş durumdadır. (Şuayp ö. 779) Yani bunun kontrolünü yapmak isteyen Buhari zincirdeki tanıklardan sadece En-Nafi’yi bulabilecektir. Zincirlerdeki kişiler hadis yazarlarının metotlarına göre değişmekte olup 1500 ü aşkın raviyi geçebilmektedir. Bu ravilerin 1300’den fazlası o zamanlar vefat etmiş durumdadır.1500 ravinin gerçekten de hadis aktarımı yaptığı da meçhuldür. Rivayetlere göre hareket edilmektedir. Örneğin 5.sıradaki Zühri belki de hadis yazımına şiddetle karşı çıkan biriydi o öldükten 100 sene sonra biri onun adını hadis zincirinde kullandı ve günümüze kadar öyle geldi. Zühri zaten vefat ettiği için bu konu da kendini müdafaa da edemeyecektir. Tüm bunlara rağmen mezhepçiliğe göre tüm raviler hadis aktarmış ve kusursuzdur.
Hadislerin ne zaman yazılmaya başladığı konusuna gelince en koyu gelenekçiler ve mezhepçiler bile hadislerin Peygamber zamanında yazılmadığı konusunda ittifaktır. Hadisçilerin en güvenilir sayılanları bile bunu hep belirtmiştir. Peygamberimizin, kendi sözlerinin yazımını yasakladığı kabul edilir. Peygamberin hadisleri olarak bu konuyla ilgili bazı örnekler verirsek Halife Ali, Halife Ebubekir, Halife Ömer, Zeyd b. Sabit, Müslim, Darimi, İbn Ebi Melike, Berr, el Hudri, İbn Mesud vs birçok kişilerin nakillerinde; “Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” Bir başka hadiste de ‘’ Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve ‘Yazdığınız şey nedir?’ dedi. ‘Senden işittiğimiz hadisler’ (sözler) dedik. Hz. Peygamber; ‘Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar dedi’’ başka bir hadis ise şöyledir: “Sahabe Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin verilmedi” gibi Peygamber sözleri olması, Hadislerin toplatılıp yakılmaları ile ilgili ifadeler, bizzat yine mezhepçi ve hadisçilerin kitaplarında yazdıkları kendi yaptıklarına tezat örneklerdir.
Buna karşı mezhepçi ve gelenekçi savunma ise Peygamberin Kur’an’la hadisler karışmasın diye hadislerin yazımını yasaklamış olduğudur. Bu son derece gülünç bir iddiadır. Mademki Hadisler İslam için Kur’an gibi vazgeçilmez bir kaynaktır o zaman neden Peygamber hadislerinden hiç bahsetmemiş ve dinin eksik öğrenilmesini engellememiştir? Hz. Muhammed Kur’an’ı tebliğ ederken katipler tutmuş ama hadisle ilgili öyle bir şey yapmamıştır.
Madem hadisler çok önemlidir, Peygamber neden hadis katipleri tutmamıştır? Bu yüzden mi Kur’an’la aynı zamanda yazılmadığı için hadislere 200 yıl içinde yüzbinlerce uydurma sözler konulmuş ve din büyük zorluk yaşamıştır? Hem Kur’an’la hadis nasıl birbirine karışabilir? Kur’an Allah Kelamı dır. Kur’an’ın mucizeliği ile beşerî hadisler nasıl birbirine karışabilir? Kur’an dili gelenekçi ve mezhepçi akıma göre hadislerle karışacak kadar basit midir? Hicr 9 da ‘’O Zikri (Kitabı) sana Biz indirdik Biz. Onu koruyacak olan da Biziz ‘’ Yüce Allah’ın İlahi Koruma sözü verdiği Kur’an, gelenekçilere göre beşerî hadislerle karışacak kadar acizdir? Gelenekçilerin inandığı rivayetlerde Peygamber hem ‘’Bana Kur’an ve onunla beraber benzeri verildi ‘’ diyerek Kur’an’ın eksiklerini tamamlayan gölge bir Kur’an oluşturmuş, hem de ‘’Ben den Kur’an dışında bir şey yazmayın hemen yok edin ‘’ diyerek Kur’an dışı kaynakları asla kabul etmemiştir. Hz. Muhammed bu kadar tezat sözler mi der? Maide 3. Surede ‘’Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı/Allah’a teslim olmayı seçtim. Şu da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafûr ve Rahîm’dir.’’ Ayetinden ve yukarda yazdığımız Kur’an da olan Kur’an’ın eksiksizliği ve tamlığından bahseden onca ayetten sonra 200 yıl içerisinde Hadis yazarları dinin eksikliğini mi kapatmıştır?
Hadislerle ilgili asıl kıpırtılar ve ilerleyiş Emevîler zamanında oluşmuştur. Hadisin doğması Peygamberin vefatından yaklaşık 100 sene sonra sözlü olarak başlamış, hadislerin yazımında ravilerden gelen istekten çok yöneticilerin oluşturduğu baskılar en önemli faktör olmuştur. Emevî zamanında yöneticiler tarafından ölüm tehditleriyle zorla hadis yazdırıldığıyla ilgili yazılar vardır. Yine aynı kaynaklarda bazı yazarların; ‘’Biz hadisi yazmaktan hoşlanmıyorduk. Ne var ki o yöneticiler bizi buna zorladılar.” diye sözü vardır. Hadislerin yazımı ve popülerliğinin altın çağı Peygamberimizin ölümünden 200 sene sonra başlamıştır. Kütüb-i Sitte; Altı Kitap anlamına gelen, Ehli Sünnet tarafından en sağlam hadis kaynakları olarak kabul edilmektedir.
Bu 6 kitap ve yazarları;
Sahih-i Buhari; Buhari ölümü 869 yılında ve Buharalı (Özbekistan)
Sahih-i Müslim; Müslim ölümü 875 yılında ve Nişaburlu (İran)
Sünen-i Nesai; Nesai ölümü 915 yılında ve Nisalı (Türkmenistan)
Sünen-i Tirmizi; Tirmizi ölümü 892 yılında ve Tirmizli (Özbekistan)
Sünen-i Ebu Davud ;Ebu Davut ölümü 889 yılında ve Sistanlı (İran)
Sünen-i İbn Mace; İbn Mace ölümü 887 yılında ve Kazvinli (İran)
Görüldüğü gibi Hadis yazımları Hz. Muhammed in vefatından sonraki 200 yıldan 300 yıla kadar devam etmiş ve ilginç olan şu ki Mekke ve Medine’den binlerce kilometre uzak yerlerde başlamıştır. 6 yazardan birinin bile Arap olmaması dikkat çekicidir. Kitaplarında Kur’an ölçü olarak kabul edilmemiş, Hadislerin Kur’an ı nesh edeceğinden bahsedilmiş, Sahabeler ve ravi zincirleri hadislerin senedinin sağlamlığına delil olabilmiştir. Ayrıca Şiiler tarafından kabul edilen hadis yazarlarının 4 kitaplarından oluşan ‘’Kütüb-i Erbaa’’ eseri; Küleynî’nin el-Kâfî, Şeyh Sadûk’un Men lâ yaḥḍuruhü’l-faḳīh ve Ebû Ca‘fer et-Tûsî’ nin Tehẕîbü’l-aḥkâm ile el-İstibṣâr adlı hadis kitaplarını ifade eder. Şii hadis yazarlarının ölümü de Hz. Muhammed in ölümünden 300-400 sene sonraya rastlar. Şiiler de sünneti “Hz. Peygamber ile on iki imamın söz, fiil ve takrirleri” şeklinde tanımlamışlar ve Kur’an’ı eksik görme yönünden diğer mezheplerden geride kalmamışlardır.
Devam edecek…