Tüm bu kaotik ortamda Muhammed Peygamber’e gelen ilk vahiy ‘’Yaratan Rabbinin adıyla oku/çağır!’’ olmuştur. Buradaki ‘’oku’’ emri çevreyi, hayatı, gerçekleri okumak, görmek, gözlemlemek, sezmek anlamındaydı. Çünkü insanlığın düştüğü bu duruma karşı yapılabilecek çözüm yolları bulmak için en önce durumun farkındalığını hissetmek lazımdı. Sonraki ayette insanın yaratılışından anekdotlar verilip pozitif bilimlerden bahsediliyordu. Öğrenmenin önemi ve aklın gücü vurgulanırken sonradan insanoğlunun nankörlük ve azgınlıklarından bahsedilip doğruyu yapana acı çektirenlere karşı sonu cehennem olan bir ültimatom gelmişti.
Sonraki surede tebliğin sesi daha da büyüyor artık durmanın değil halkı uyarmanın, aydınlatmanın vakti olduğu peygambere vahyediliyordu. İnsanların yapacağı iyilikleri başka insanların gözünde büyütüp başa kakmaması, tebliğ faaliyetlerinde Peygamberin karşılaşacağı güçlüklere sabretmesi istenmekteydi. Temizliğin önemi ve kibre karşı bir daha gelen uyarıdan sonra mahşer vaktinde insanoğlunun çok çetin bir hesaba tutulacağından bahsediliyorken can alıcı noktalardan birine konu geliyordu.
Müddesir Suresi 12 ile 15. Ayetler arasında ‘’Hesapsız bir mal verdim ona. Göz doyurucu oğullar verdim. Alabildiğine imkânlar döşedim onun için. Tüm bunlardan sonra hırs ile daha da artırmamı istiyor. Hayır, iş sanıldığı gibi değil! O, bizim ayetlerimize karşı bir inatçı kesildi.’’ aslında bazı insanlara verilen maddi nimetlerin onların paylaşılması için verildiği, zenginlerin bunu yapmadığı için açgözlülükle imtihanları kaybettiği anlatılıyordu. Nitekim bazı ayet örneklerine değinirsek Nur suresi 42.ayette ‘’Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi Allah’ındır. Dönüş Allah’adır.’’ Ve Nahl 71 de ‘’ Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar? vahyedildiği gibi mülkün gerçek sahibi insan değildir. O sadece kendi yaşadığı zaman diliminde malı mülkü kullanır harcar. Sonra da geçmiş nesillerden yeni nesillere kıyamete kadar bu durum sürüp gidecektir.
Fosil ve DNA’lara göre, insanların 300.000 yıl kadar önce ortaya çıktığı ispatlanmıştır. Yüzbinlerce yıllık sürede insan yaşadığı her dönemde var olan ve kendisine verilen mülk ve nimetleri kullanmış bu süreç hep böyle devam etmiştir. Hiçbir insan sonsuza kadar yaşamayacaktır. Buna rağmen kendisinde olan mal ve mülklere sonsuza kadar sahip olduklarını zannederler. Aslında dünyada herkese yetecek kadar mal ve imkan vardır. Ancak Dünya tarihinde her zaman binlerce kişinin hakkını ve rızkını birkaç kişi yediği için fakirlik gibi olgular hep canlı kalmıştır. Oxfam Araştırma Şirketi’nin yaptığı araştırmada servetin giderek daha az elde birikmesinin göstergesi olarak, nüfusun en yoksul yüzde 50’sinin sahip olduğu servet miktarına eş değer servete sahip olan milyarderlerin sayısı 2016’da 61 iken 2017’de 43’e ve 2018’de 26’ya düştüğünü gösterir.2019 yılında yapılan araştırmaya göre Raporda dikkat çekilen diğer bulgular ise; 2008 krizinden bu yana geçen 10 yılda milyarderlerin sayısı neredeyse iki katına çıkmış olduğu. Dünyanın en zengin insanı, Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un servetinin 112 milyar dolara çıktığı ve aynı raporda Bezos’un servetinin sadece yüzde 1’inin 105 milyon nüfuslu Etiyopya’nın yıllık sağlık bütçesine eş değer olduğu görülüyordu. Tüm bunlardan hareketle aslında İlahi emirlere uyulsa sömürü olmasa tüm insanlığın rahatça yaşayacağı belli olur.
Zekat; Dini olarak zenginlik ölçüsü diye kabul edilen miktarda mala sahip olan kimselerin Allah rızası için belirli şartları taşıyan kişilere vermesi gereken belli bir miktarını ifade eder. Birçok yerde Kur’an’da geçen Zekat kavramına örneklerden biri olarak Nur 56. Ayette ‘’Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin, resule itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.’’Tevbe 18 de’’ Allah’ın mescitlerini; ancak Allah’a, âhiret gününe inanan, namazı/duayı yerine getiren, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayan kişiler onarır. İşte bunların, hidayete erenlerden olmaları beklenir.’’ Zekatın oranıyla ilgili ne cimrilik yapacak kadar ne de israf edip saçıp savuracak kadar yapılmaması gerektiği ayetlerle anlatılmıştır. 40 da 1 oranı Kur’an’da yer almaz. Bu durum matematiksel olarak Yüzde 2,5 oranına tekabül eder ki bu miktar cimrilik demektir. Kur’an’da olmayan zekat ölçülerinin yanında, değişik hükümler konulmuş, örneğin bir malın bir kişide en az bir sene kalması şartıyla zekat verilmesi tarzı hükümler getirmişlerdir. Günümüzde büyük holding ve işyeri sahiplerinin birçoğu parasını bir sene bir yerde bekletmemekte, sürekli olarak işleri için sermaye olarak döndürmektedirler. Bir başka bir örnek olarak borçlu zekat veremez, mal üretiminde kullanılan mallardan zekat verilemez gibi Kur’an’da olmayan durumlar düşünülürse; krediyle iş yapan fabrikatörler, zenginler hiç zekat vermeyecek fakat gariban bir çiftçi kendi ürününü topladığında 1/10’unu, ev hanımı bir teyze kolundaki bileziğin 1/40’ını her sene zekat olarak verecektir. Geleneksel din anlayışına göre de bir binek için zekat verilmez. Bu anlama göre milyonlarca liralık lüks arabası olanlar zekat vermeyecek ama 15 kilo domates toplayan bir çiftçi amca 1,5 kilosunu verecektir. Kur’an’ın farzının sahte ve uydurma cümlelerle farklı sayılması sonucunu doğuracak izahlar hoş görülemez. Kur’an’la ilgisi olmayan bir hükmün Allah’tan olan ile karıştırılması asla hoş görülemez. Bu çabaların sonucunda ortaya çıkan tabloda Müslüman dünyasının hali ortadadır. Kur’an tüm konularda olduğu gibi, mallarımızı ve servetimizi nasıl harcayacağımızı ve kimlere yardım etmemiz gerektiğini de tam ve eksiksiz bir şekilde açıklamıştır.
İnfak; ‘’Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden mal ve mülkünden harcamalar yapması, muhtaçlara yetimlere yolda kalmışlara yardımda bulunması” demektir. Bu açıdan infak, zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her hayrı içermektedir.
Kenz; ’’Yığıp biriktirmek, toplamak, istiflemek, değerli eşyalar ve kıymetli malları stoklamak’’ anlamlarına gelir. Bakara Suresi 219. Ayetin kenzle ve infakla ilgili kısmında” Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: “Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin.” Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz. Buradan anlaşılan ne 40 da 1, ne de türlü mezheplere göre maldan mala değişen 20 de 1 ,10 da 1 gibi değişken oranların Kuran da olmadığıdır. Ali İmran 92. Ayette ‘’ Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe hayırda erginliğe/dürüstlüğe asla ulaşamazsınız. İnfak etmekte olduğunuz her şeyi, Allah çok iyi bilmektedir. Nitekim İnsan Suresi 8. Ve 9. Ayette de ‘’Yoksula, yetime ve esire, yemeği severek yedirirler. “Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz’’ Mearic 17 ve 18. Ayetlerinde de ’Çağırır, sırtını dönüp uzaklaşanı, toplayıp kasada yığanı/depolayanı.’’ vahiylerinde mal ve mülkün yönetimsel bilinci ile ilgili insanlara uyarılar verilmektedir.
Tevbe suresi 34 ve 35.ayetlerde ‘’Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıka basa yerler ve Allah’ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula! Gün olur, cehennem ateşinde onların üzerine lav dökülür de bununla onların alınları, böğürleri, sırtları dağlanır: “İşte egolarınız için yığdıklarınız. Hadi, tadın biriktirmiş olduklarınızı!” Ali İmran 180’ de Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği şeyde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tam aksine bu onlar için bir şerdir. O cimrilik konusu yaptıkları şey, kıyamet günü bir tasma gibi boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. Yine bu ayetlerle ilişkili ayetlerden biride Hadid 10 ‘’Allah yolunda harcama yapmanıza engel ne var ki?.. Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır. Sizin, Fetih’ten önce infakta bulunan ve çarpışmaya gireniniz, bunu yapmayanlarla aynı değildir. Onlar, derece yönünden Fetih’ten sonra infakta bulunup çarpışmaya girenlerden çok daha üstündür. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir. Allah, işleyip ürettiklerinizi en iyi biçimde haber almaktadır.’’ Bu ayetlerde mal ve servetin nasıl kullanılması gerektiği gösterilmiş olup, biriktirilip sonunda Allah yolunda infak edilmeyen servetlerin kişiler için azaba dönüşeceği haber verilmektedir. Tekasur Suresi ilk ayetin de de ‘’Aldatıp oyaladı o çokluk yarışı sizleri,’’ Bu durumun imtihan olup insanların yardımlaşmaya teşvik edildiği, azgın açgözlü ve nankörlerin ise cezalarını çekecek olacakları anlatılır.
Kur’an’da özel mülkiyet, sınıfsal farklılıklar ticaret ve alışverişle kazanmak gibi kavramlar da bulunmakta olup bunların bir imtihan aracı olarak insanlara verildiği ve insanların buna göre davranıp hududu aşmamaları istenir. Kur’an güçlüyü değil hakkı üstün tutar. Kur’an’da en önemli kavramlardan biri adalet olgusudur. Örneğin alışverişte riba (faiz) ve tefeciliğin illegal olduğu Bakara 275. Ayette ‘’ O ribayı yiyenler, şeytanın bir dokunuşla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu böyledir, çünkü onlar, “Alış-veriş de riba gibidir.” demişlerdir. Oysaki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah’a kalmıştır. Yeniden ribaya dönene gelince, böyleleri ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.’’ vahyedilmektedir. Yine servetle ve servet yönetimi ile ilgili Zariyat 19 da “İhtiyaç sahibi için, yoksul için bir hak vardı mallarında onların’’ Mearic 24 – 25. Ayetlerde “Bunların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun için.’’
Özel mülkiyet konusunda kişiler, Kur’an’ın kendi sisteminden çok kurduğu devletlerin iç dinamik ve yasalarına göre şekil almıştır. Örneğin Feodalizm zamanında gittikçe artan sisteme göre özellikle toprak mülkiyeti fakir halka verilmemiş ve devlette kalmış, halk sadece onu işlemiştir. Kuran da sosyal denge unsurunu sağlayabilmek için örnekler de verilmiş ganimet taksimindeki humus sistemiyle kamu mülkiyeti onaylanmış olup kapitalist ve feodal düzene veto ve ültimatom gelmiştir.
Bu gibi durumlar ne yazık ki Kur’an’ın indiği devirde de öncesinde de ve sonrasında da hep süregelmiştir. Çözüm Kur’an’da dır…