Meltem CAN
Toplumsal İnkâr ve Pronatalizm*
Devlet temsilcilerinin vatandaşların aile yapısı tercihlerine dair normatif yargılar belirtmesi; bireylerin özel alanına müdahaledir, bireylerin değer yargılarına ve anlam dünyalarına karşı bir değersizleştirmedir ve ötekileştirir.
Aile yapıları, toplumsal değişimlerle birlikte dönüşmüştür. Günümüzde çocuksuz evlilikler, evlat edinme yoluyla kurulan aileler, tek ebeveynli aileler, LGBTİ+ bireylerin oluşturduğu aile yapıları gibi çeşitli aile modelleri varlık göstermektedir. Aile kavramını yalnızca biyolojik çocuk temeline oturtan bir sosyolojik okuma yapılamaz. Bu tür indirgemeci ve dışlayıcı yaklaşımlar, toplumsal çeşitliliğin görmezden gelinmesine yol açar. Ayrıca, bu tür söylemler geleneksel cinsiyet rollerini pekiştirir. Kadının kimliğini ve değerini çocuk sahibi olup olmamasıyla ölçen üreme temelli cinsiyetçiliğe kapı aralar.
Kadın Bedeni Üzerinde Bir Devlet Kontrolü Biçimi Olarak Biyopolitika*
Kadının doğum şekline karar verme hakkı, kadının bireysel özerkliğidir. Sezaryen doğumun yasaklanması, kadınların kendi bedenleri üzerindeki karar alma hakkını sınırlar. Vajinal doğumu “normal” ve “ideal” bir annelik deneyimi olarak yüceltmek, kadını biyolojik rollerine indirgeyen geleneksel cinsiyet normlarını yeniden üretir. Bu normlar, kadını birey olmaktan ziyade, doğurgan bir beden olarak tanımlar.
İdeal doğum, ideal kadın, ideal aile kurguları… Bu kurgular sadece birer kültürel önerme değil, iktidarın toplumsal yapıyı şekillendirme ve politik gücü pekiştirme araçlarıdır.
______________________________________________
*Pronatalizm, toplumun çocuk sahibi olmayı teşvik etmesi ve bunu ideal, hatta zorunlu bir durum gibi göstermesidir. Kadınlar özelinde bu durum, “gerçek kadınlık annelikle tamamlanır” gibi kalıplarla kendini gösterir.
*Biyopolitika, insan bedeninin siyasal hedeflerin nesneleri haline gelmelerini ifade etmektedir. (Michel Foucault, 1977)