Prof. Dr. Konukman’a göre ekonomik büyümede yeni bir seriye geçtikleri için rakamların yüksek çıktığını açıklayan Türkiye İstatistik Kurumu kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor
SEMİH GÜVEN
Yatırımların durma noktasına geldiği, halkın alım gücünün düştüğü yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konmasına rağmen Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) marifetiyle 2015 yılında kişi başına düşen milli gelir bir anda bin 757 dolar artırıldı. TÜİK rakamlarına göre yüzde 4 olarak açıklanan 2015 yılı büyüme verisi “zincirlenmiş hacim endeksi” adını verdikleri bir çalışmayla yüzde 6,1’e çıkarılırken, yüzde 3,9 olarak açıklanan 2016 yılı ilk yarı büyümesi de yüzde 4,5’e yükseltildi. Yeni sistemle birlikte 2016’nın üçüncü çeyreğinde ekonominin yüzde 1,8 oranında daraldığı ifade edilse de, yıllardır darboğaz içinde olduğu net bir şekilde ortaya konan ekonominin aslında harikalar yarattığı (!) ortaya çıkmış oldu!
TÜİK’in açıkladığı rakamların halkın cebinde karşılık bulmaması ise TÜİK’e ve yeni sistemine olan güvene ilişkin derin kuşkulara yol açtı. ‘Rakamlarla oynandı mı, kim oynadı, nasıl oynadı’ gibi sorulara kamuoyunda yanıt aranmaya çalışıldı.
Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman ise TÜİK’in açıkladığı yeni sistemde yer alan değişiklikleri BirGün’e analiz etti, büyümenin nasıl şişirildiğini ve ‘istatistik’ biliminin nasıl yerlere serildiğini gözler önüne serdi. Çağdaş standartlara uyum sağlama konusunda TÜİK’in çaba göstermesine itirazları olamayacağını söyleyen Konukman, buna karşın TÜİK’in çalışmasındaki ciddiyetsizlikleri şöyle özetledi:
Kaynak: TÜİK
Bilime aykırı ‘baz yıl’
TÜİK’in açıkladığı yeni seriye göre büyüme hesaplamasında ülkenin kriz içindeki 2009 yılının baz yılı olarak seçilmesi istatistiğin temel kuralı olan ‘kriz olmayan normal bir yılın baz yılı olarak seçilmesi’ kuralının net bir ihlalini oluşturuyor. Türkiye ekonomisi 2009 yılında yine TÜİK’in açıkladığı verilerle yüzde 4,7 daralmıştı. Ekonominin dibe vurduğu yılın baz alınması ve “zincirlenmiş hacim endeksi”nin uygulanması Türkiye ekonomisinin 2015 yılı büyümesini bir anda yüzde 4’ten yüzde 6,1’e, 2016 yılının ilk yarısındaki büyümesini ise yüzde 3,9’dan yüzde 4,5’e çıkardı. Üstelik TÜİK benzer bir hatayı enflasyonda 1994-100 bazlı TÜFE endeksinde de yapmıştı. (1994’te TÜFE yüzde 106’ya kadar ulaşmıştı) Yine bir kriz yılının baz alınması sonucu normalde insanların gelir kazandığı zaman tüketeceği ürünler söz konusu dönemin sepetinde yer almamış, enflasyonda sağlıklı verilerle ölçüm sağlanamamıştı.
‘Kurum hafızası yok ediliyor’
»TÜİK’in yeni seriye göre 2015’in tüm çeyrekleri ve 2016’nın üçüncü çeyrek büyümesini açıklayıp 2016’nın ilk 2 çeyreğine ait büyümeyi açıklamaması rakamların gizlendiği izlenimini doğuruyor. Ayrıca açıklanmayan rakamlar, ekonometrik araştırma yapacak olan kesimler için de büyük sorun oluşturuyor. Araştırmacılara seri tamamlatılmamış oluyor. TÜİK’in daha önce yaptığı seri değişiminde de (1998=100 bazlı düzenleme) benzer problemler ortaya çıkmış, 2008’deki düzenlemede de ekonominin büyüme rakamları eski seriye göre verilmemiş ve yine uygulamaya sert eleştiriler getirilmişti. TÜİK’in aynı yaklaşımı bugün de sürdürmesi kurum hafızasının yok edildiğini gösteriyor.
Mesele ‘revizyon’ değil
»TÜİK’in kamuoyuna yaptığı ‘Türkiye Ulusal Hesaplar Sisteminde Ana Revizyon’ başlıklı açıklamada 1998 bazlı GSYH serisi ile 2009 bazlı seri arasında 2012 yılında 10,79’luk seviye farkı bulunduğu açıklanıyor. Farkın kaynaklarında; bazı cari harcamaların yatırım harcaması olarak güncellenmesi, devlet ve kamu kavramları arasındaki belirsizliklerin giderilmesi ve devlet sınıflamasının güncellenmesi gibi bir takım etkenler yer alıyor. Genel devlet hesaplarındaki değişimin büyümedeki yüzde 10,79’luk yukarı yönlü revizyonuna etkisi yüzde 2,87. ESA 2010 (Avrupa Bölgesel ve Ulusal Hesaplar Sistemi) /SNA 2008 (Ulusal Hesaplar Sistemi) geçişi sebebi ile oluşan fark ise (cari harcama olan ‘AR-GE harcamalarının yatırım harcaması olması, kendi hesabına geliştirilen yazılımların sisteme eklenmesi ile sigortacılık sektörü hesaplama yönteminin değiştirilmesi) yine yüzde 0,72 ile büyümede oldukça düşük bir etki yapıyor.
Yıllardır ‘yanlış hesaplamışlar’
»’Farklılıkların Kaynakları’ tablosunda esas skandalı ‘ölçüm sorunlarından kaynaklanan fark’ oluşturuyor. Yani hesaplama yönteminde SNA’dan ESA’ya geçiş nedeniyle (eski sistemden yeni sisteme geçiş) oluşan fark sadece yüzde 0,72 iken, ölçüm sorunlarından kaynaklanan fark yüzde 7,97’ye ulaşıyor. TÜİK söz konusu rakamlarda tasarruf oranlarının yıllardır yanlış hesaplandığını söyleyerek büyük itirafta bulunuyor. (İç tasarruflar yıllardır yüzde 13-14 olarak açıklanıyordu, meğerse yüzde 25’miş.) Dolayısıyla kamuoyuna açıklanan ‘yeni sisteme geçtik, rakamlar ondan yüksek çıktı’ ifadesi de suya düşüyor.
Farklılıklar açıklanmamış
»TÜİK’in açıklamalarında yapılan revizyonlara ilişkin farklılıklar net olarak ortaya konmamış. Örneğin sabit yatırımlar bölümünde kullanılan yöntem açıklanıyor fakat eski uygulamayla yeni uygulamanın nasıl farklılıklar içerdiği belirtilmemiş. Yurtiçi yatırımlar yüzde 20’lerden 30’a çıkmış ama yatırımların nasıl bu denli yükseldiğine ilişkin alt veriler net bit şekilde ortaya konmamış. Eğer bu tespitler sağlıklıysa TÜİK bunun nasıl ortaya çıktığını kalemleriyle açıklamak durumunda. Aksi halde istatistikler kâğıt üzerinde olmaktan öte bir anlam taşımaz.
2017 bütçesine onay verilmemeli
»TÜİK’in rakamlarda yaptığı değişiklikler, Meclis’in ana gündemlerinden biri olan 2017 bütçesinin ‘ciddiyetine’ de gölge düşürüyor. Meclis acilen bütçede yeni rakamlara göre revize edilmiş büyüklükleri talep etmek sorumluluğundadır. Meclis bu rakamların ışığında bütçeyi değerlendirmeyi talep etsin ve bu sonuçları görmeden bir onay vermek durumunda olmasın.
*Zafer Yükseler ve Ercan Türkal’in “Türkiye’nin Üretim ve Dış Ticaret Yapısındaki Dönüşüm” isimli araştırmasına göre; imalat sanayi genelinde 1997 yılında yüzde 24,8 olan ithalat / arz oran, 2001 yılında yüzde 25,4’e, 2007 yılında ise yüzde 39,5’e yükseldi. Diğer bir ifadeyle, imalat sanayiinde toplam arzın gittikçe artan bir bölümü ithalat tarafından oluşturulmakta. Araştırmanın tamamı için: https://goo.gl/r5I1wq
***
OVP sil baştan düzenlenmeli
Konukman’a göre TÜİK tarafından yapılan revizyon, Başbakan Binali Yıldırım’ın 4 Ekim 2016’da açıkladığı 2017-2019 Orta Vadeli Programı’ndaki öngörülerin sil baştan düzenlenmesini gerekli kılıyor: “Düzenleme yapılmazsa, eski serinin yerine yeni seriyi koyduğumuzda makroekonomik göstergelerde muazzam şekilde ‘sanal’ iyileşmeler ortaya çıkacak. Örneğin daha önce yüzde 13-14 olarak açıklanan iç tasarruflar daha şimdiden yüzde 25’e ‘çıkartılmış’ durumda. Yine, toplam arzın yüzde 82,4’ünü yurtiçi üretim oluştururken, ithalatın payı yüzde 12,5’e kadar düşürülmüş durumda*. Dolayısıyla hükümetin açıkladığı 25 maddelik 10’uncu Kalkınma Planı’nın ‘ithalata bağımlılığı azaltma’ ve ‘tasarrufları artırma’yı hedefleyen iki maddesi de açığa çıktı. O zaman da bu programlarının geleceğinin ne olacağının sorgulanması lazım. Çünkü buralara kaynak aktarılıyor.
(İthalatın arz içindeki payının düşmesinde iki etken rol oynayabilir: Birincisi teknolojik gelişme, diğeri ise bir süredir enerji ithal enerji faturasındaki düşüşler… Ancak bu etkenler dikkate alınsa da ithalatın arz içindeki payında bu ölçüdeki bir düşüşü açıklamak pek mümkün görünmüyor. Bu düşüş sorgulanmalı ve bu düşüşe neden olan etkenler ayrıntılı bir şekilde açıklanmalıdır.)”