Almanya’daki üçlü koalisyon, Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerinin kısıtlanması riskine karşı yüksek mahkemeyi koruma amaçlı yasal değişiklik planlıyor: “Parlamentarizmi ve anayasa yargısını demokrasi düşmanlarına karşı daha dirençli hale getirmeliyiz.”
Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan üçlü koalisyon hükümeti, Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerinin kısıtlanmasına yönelik olası tehditlere karşı yüksek mahkemeyi korumaya dair yasal değişiklikler planlıyor.
‘BASİT ÇOĞUNLUK İLE DEĞİŞTİRİLEMEMELİ’
DW Türkçe’nin Welt am Sonntag gazetesiden aktardığı habere göre, SPD ve FDP’nin meclis grubu temsilcileri, bu amaçla Anayasa’da değişiklik yapılması gerektiği görüşünde. “Almanya Anayasası’na göre Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun, basit çoğunluğun oyu ile değiştirilebileceğini” dile getiren SPD Federal Parlamento Grup Yöneticisi Johannes Fechner bunun, milletvekillerin üçte ikisinin çoğunluğu ile değiştirilebilir hale gelmesi gerektiğini savunuyor.
ÜÇTE İKİ KURALI İSTİYORLAR
FDP Federal Parlamento Grup Yöneticisi Stephan Thomae de, “Parlamentarizmi ve anayasa yargısını demokrasi düşmanlarına karşı daha dirençli hale getirmemiz gerekiyor. Federal Anayasa Mahkemesi’nin temel yapılarına ait düzenlemeleri Anayasa’da tanımlamalıyız” ifadelerini kullandı.
Thomae ayrıca, “Yüksek Mahkemenin iki senatodan oluşması, hakimlerin görev süresinin 12 yıl olduğu ve mahkemelerin kendi idaresi ve çalışma biçimine kendisinin karar verdiği” gibi ibarelerin de Anayasa’da yer almasını ve olası değişikliklerin sadece meclisin üçte iki çoğunluğu ile mümkün olması kuralının getirilmesi gerektiğini ifade etti.
NEDEN TALEP EDİLİYOR?
İktidar ortağı partilerin Anayasa Mahkemesi ve organlarının korunmasına yönelik değişiklik planlarının arkasında son dönemde aşırı sağcı partilerin Almanya’da güçlenmesi ve iktidara gelmeleri halinde neler yapabileceklerine dair planların ortaya çıkması yatıyor.
Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi ülkedeki bütün eyalet parlamentoları ile federal mecliste temsil ediliyor. Kamuoyu anketlerine göre partinin ülke genelinde oy potansiyeli yüzde 20’lere ulaşmış durumda. Bu da AfD’nin, Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) ardından ikinci güç konumunda olduğunu gösteriyor.
Bu sene yapılacak üç doğu eyaletindeki meclis seçimleri öncesinde yapılan anketler ise AfD’nin söz konusu bölgelerde yüzde 30 gibi rekor değerlere ulaşmasının muhtemel olduğunu ve seçimlerden birinci güç olarak çıkma olasılığı bulunduğunu ortaya koyuyor. Partinin doğudaki teşkilatları istihbarat tarafından izlemeye alındıysa da şimdilik yasaklanması söz konusu görünmüyor.
Bu konuda anayasa hukukçuları, politikacılar, akademisyenler ve toplumda iki görüş öne çıkıyor. Bir grup AfD’nin yasaklanmasını talep ederken, diğer grup da yasaklanması halinde daha da güçleneceği endişesini taşıyor. Bu arada bir yasak talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve parti yasaklarında çıtanın yüksek olması sebebiyle de olası bir ret kararıyla aşırı sağcıların güçleneceği endişesi de hakim.
NEDEN ŞİMDİ?
Konu, 25 Kasım’da Potsdam kentinde kimi AfD’li ve Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) üyesi politikacıların da yer aldığı, Avrupa’daki en etkin aşırı sağcı ideolog ve aktivist, Avusturyalı Martin Sellner’in katıldığı gizli bir toplantı yapıldığının Ocak ayı ortasında ortaya çıkmasıyla daha da hararetli şekilde tartışılmaya başladı. Bu gizli toplantıda, aşırı sağcıların, iktidara gelmeleri halinde yapacakları ilk icraatlar konusunda strateji geliştirdirdikleri de gün ışığına çıkmıştı.
İktidar partileri, aşırı sağcıların günün birinde güçlenerek iktidara gelmeleri olasılığına karşı Anayasa Mahkemesi’nin merkezi karar merci olarak konumunun sağlamlaştırılmasını ve devre dışı bırakılma ihtimalini tedbirlerle önceden güvence altına almayı hedefliyor.
SPD’li politikacı Fechner, “Bakın, basit çoğunluk oyuyla Polonya’da Anayasa Mahkemesi’nin hızla nasıl felce uğratılabildiğini gördük. Sorun olmayacağı sanılan değişikliklerin bile nasıl blokaja sürüklediği ortada” diyerek, “Mesela başvuruların iletildiği tarihe göre ele alınması ya da kararların çok detaylı şekilde gerekçelendirilmesi gibi uygulamaların bile Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’ya aykırı düzenlemeleri kaldırma yönünde karar almasına sürükleyebilir” ifadelerini kullanıyor. (Kaynak)