Felsefe yapmanın güzelliği, aslında herkesin bunu yapabilmesidir. Gerçeklik, doğruluk, ahlak ya da hayatın anlamı gibi soruları hepimiz zaman zaman düşünürüz. En sevdiğimiz kitaplar, filmler ya da diziler de çoğu zaman felsefi fikirler ve alıntılarla doludur.
Ancak herkes felsefe yapabilirken, akademik anlamda Felsefe yapmak ayrı bir disiplindir. Bu disiplinde, çoğunlukla başkalarının ne dediğini ve neden dediğini öğrenmekle başlarsınız. Yani koşmadan önce yürümek gerekir.
İnternetin sorunu ise, derinliği olmayan yüzeysel bilgeliklerle dolu olmasıdır. Sosyal medyada dolaşan sayısız “filozofça” söz, genellikle bağlamından koparılmış, anlamı çarpıtılmış kısa felsefi alıntılardan oluşur. Karmaşayı biraz olsun azaltmak için, işte felsefede en çok yanlış anlaşılan beş alıntı:

Nietzsche: “Tanrı öldü”

Bu felsefi alıntı, genellikle tek başına kullanıldığında meydan okuyan ya da kışkırtıcı bir söz gibi görünür. Oysa devamındaki satırlarla birlikte okunduğunda anlamı tamamen değişir: “Tanrı öldü! Tanrı ölü kalacak! Ve onu biz öldürdük!”
Nietzsche burada aslında Tanrı’dan değil, insandan ve insanın yaptıklarından söz eder. Bu cümle ne bir zafer çığlığıdır ne de kilisenin arka sırasında kollarını kavuşturmuş alaycı bir ateistin sözü. Buradaki “Tanrı”, mitolojik bir figür değil; insan yaşamının anlamını, yönünü ve güvenliğini sağlayan büyük bir merkezin simgesidir.
Aydınlanma çağıyla birlikte, bilim ve akılcılık insanların düşünsel dünyasında Tanrı’nın yerini almaya başladı. Bu dönüşüm, Tanrı’yı hayatın merkezinden çıkardı. Nietzsche’ye göre, Tanrı’nın “ölümü”, insanın artık evreni anlamlandırmak için başvuracağı sabit bir referans noktasının kalmadığı anlamına gelir.
“Tanrı öldü” sözü, bir çağın sonunu ve yeni bir dönemin belirsizliğini ifade eder. Artık Tanrı merkezli olmayan bir dünyada nasıl yaşayacağız? Anlamı nerede arayacağız? Nietzsche, bu soruyu sormakla kalmaz, aynı zamanda insanın bu boşlukta kendi değerlerini yaratma sorumluluğunu da hatırlatır.
Ockham: “Varlıklar gereksiz yere çoğaltılmamalıdır”

Eğer size en bilinen üç felsefi “ustura”yı sorsak, Ockham’ın usturası muhtemelen listenin üst sıralarında yer alır. Genelde şu şekilde yorumlanır: “Daha basit olan doğruya daha yakındır.” Sanki sadelik ile gerçeklik arasında doğrudan bir bağ varmış gibi. Oysa Ockham’ın kastettiği bu değildir.
Ockham’ın usturası bir kural değil, karar verirken başvurulan bir ilkedir. İki açıklama eşit derecede güçlü görünüyorsa, daha sade olanı seçmek daha akılcıdır. Gerçeklik garantisi vermez; yalnızca gereksiz karmaşadan kaçınmamızı önerir.
Ockham’ın bu ilkeyi ortaya atarken hedefi, bilimsel açıklamalar ya da doğa yasaları değildi. Yaşadığı dönemdeki felsefe, özellikle de metafizik, oldukça aşırıya kaçmıştı. “Bir iğne ucunda kaç melek dans edebilir?” gibi sorular ciddiyetle tartışılıyor, evreni açıklamak için onlarca görünmez, soyut varlık icat ediliyordu. Dönemin düşünürlerinden biri olan Dun Scotus, dış dünyada 10 ayrı metafizik öz olduğunu ileri sürüyordu—ve bu, o günler için mütevazı bir sayıydı.
Ockham ise bu fazlalığa karşı çıkıyordu. Her şey için onlarca yeni varlık üretmek yerine, zaten var olan birkaç kavramla yetinmenin daha sağlıklı olduğunu savunuyordu. Yani usturasıyla herkese “sakin olun” diyordu. Bazı şeyler karmaşık görünse de, açıklamak için illa metafizik yığınlara ihtiyaç yoktur.
Marx: Kapitalizm tamamen kötüdür

Bu, doğrudan bir felsefi alıntıdan çok, Marx’a dair yaygın bir varsayımdır. Marx’ı yakından tanımayanlar ya da eserlerini yalnızca yüzeysel okuyanlar, onu kapitalizme karşı barikat kuran, yıkıcı bir figür olarak görme eğilimindedir. Oysa Marx, kapitalizmin varlığına kesinlikle karşı olsa da, onun tarihsel işlevini inkâr etmez. Hatta kapitalizmi, tarihin ilerleyişinde zorunlu ve etkili bir aşama olarak tanımlar.
Komünist Manifesto’nun girişinde Marx, kapitalizmin başarılarını — isteksizce de olsa — uzun uzun kabul eder. Sanayileşme, ticaret ve iletişim ağları, eğitim hizmetleri, hukuk düzeni gibi alanlardaki gelişmeleri vurgular. Kapitalizm, çatışma halindeki halkları bir araya getirir; “tek bir hükümet, tek bir yasa, tek bir ulusal çıkar” etrafında toplar.
Ancak kapitalizmin asıl rolü, “yaratıcı yıkım”dır. Kapitalizm her şeyi metalaştırır. Eski değerleri yıkar ve yerine sanayi ile kârı koyar. Bu ikonoklazm (putkırıcılık), toplumun eşitlikçi temelde yeniden yapılandırılması için gerekli boş alanı yaratır. Üstelik, kapitalizmin “kâr tutkusu” sayesinde üretim artar, artı değer oluşur. Bu da komünizmin kaynakları yeniden dağıtma idealini mümkün kılar.
Komünizm, gökten inen ayrı bir model değildir; kapitalizmin olgunlaşmış, çelişkileriyle doymuş hâlinden doğar. Elbette Marx’a göre kapitalizm, “çıplak, utanmaz, doğrudan, vahşi bir sömürü” sistemidir. İçinde büyük sorunlar barındırır ve insanın en kötü yanlarını teşvik eder. Ama yine de daha adil bir geleceğe ulaşmak için kaçınılmaz bir geçiş aşamasıdır.
Rousseau: “Asil vahşi”

Bu örnek biraz hileli, çünkü “yanlış anlaşılma”dan çok, “yanlış atıf” söz konusudur. Genellikle Rousseau’ya atfedilen “asil vahşi” fikri, insanlığın şehirlerde yaşamaya başlamadan önce doğal olarak iyi, nazik ve mutlu bir tür olduğu varsayımına dayanır. Bu ifadeye göre, medeniyet insan doğasını ilerletmekten çok bozmuştur. “Medeniyet” aslında o kadar da medenî değildir.
Ancak sorun şudur: Rousseau böyle bir şey söylememiştir. Büyük ihtimalle buna inanmamıştır da. Rousseau’ya göre, toplum öncesi insanlar hakkında “iyi” ya da “kötü”, “erdemli” ya da “ahlaksız” gibi yargılarda bulunamayız. Çünkü bu tür kavramlar, medeniyetle birlikte gelişmiştir. Bizim “doğru” ya da “yanlış” olarak adlandırdığımız şeyler, yaşadığımız toplum tarafından şekillendirilir.
Dolayısıyla, “asil vahşi” demek, bugünkü değer yargılarımızı, henüz bu yargıların oluşmadığı bir döneme yansıtmaktan başka bir şey değildir. Medeniyet öncesi insan, ne iyiydi ne de kötüydü. O sadece doğaldı.
Descartes: “Cogito Ergo Sum” – “Düşünüyorum, öyleyse varım”

Bu felsefi alıntı, yanlış anlaşılma açısından oldukça yaygındır. Öncelikle şunu netleştirelim: “Düşünüyorum, öyleyse varım” kesinlikle “İnanırsan başarırsın” demek değildir. René Descartes bir kişisel gelişim yazarı değildi. Bu ifade, onun radikal şüpheciliğe karşı geliştirdiği felsefi bir çıkıştır. Temel soru şuydu: “Her şeyden şüphe edebiliyorsak, neye güvenebiliriz?”
Descartes’ın yanıtı basitti. Eğer şu an düşünüyorsam — ya da daha kesin olmak gerekirse, şüphe ediyorsam — o zaman var olmalıyım. Çünkü var olmayan bir şey düşünemez.
Yanılgı, bu ifadenin bir mantıksal argüman (öncül: düşünüyorum → sonuç: varım) olarak anlaşılmasından kaynaklanır. “Öyleyse” kelimesi bu algıyı pekiştirir. Ama Descartes için bu bir argüman değil, doğrudan kavrayışla, yani “a priori sezgiyle” bilinen bir gerçektir. “Üçgen vardır, öyleyse üç kenarı vardır” demek gibi: Öncül ve sonuç birbirinden ayrılmazdır.
Bu ayrım neden önemlidir? Çünkü Descartes, Meditasyonlar adlı eserinde açıkça belirtir: Akıl yürütmelerimize güvenemeyiz. Her şey, bizi sürekli kandıran güçlü bir varlığın (şeytani bir varlık) oyunu olabilir. “İkiyle üçü topladığımda aldatılmıyor muyum? Bir karenin dört kenarı olduğunu sayarken bile yanılmıyor muyum?” diye sorar.
Bu yüzden Descartes için Cogito (düşünüyorum, öyleyse varım), akla dayalı bir çıkarım değil; doğrudan bir içgörü olmak zorundadır. Çünkü başka hiçbir şeyin doğruluğundan emin olamazken, “düşünmenin varlığı” kendini kanıtlayan yegâne şeydir.
Felsefi Alıntıların Ötesine Bakın
Bu örnekler bize gösteriyor ki, bir felsefi alıntının arka planına, bağlamına ve asıl amacına bakmadan yapılan yorumlar çoğu zaman bizi yanıltır. Çoğu felsefi alıntı, Pinterest görsellerine ya da motivasyon cümlelerine indirgenecek kadar sade değildir.
Ama yine de insanlar bu alıntılarda kendi görmek istediklerini görürler. Bu da çok insani bir durumdur. Belki de asıl değerli olan, bu alıntıların bizi düşündürmesi ve tartışmaya açmasıdır. Eğer bu vesileyle biri felsefeyle tanışıyorsa, küçük bir yanlış anlama çok da büyük bir sorun sayılmaz.
Kaynaklar ve ileri okumalar
5 of the most misunderstood quotes in philosophy. Kaynak site: Big Think. Yayınlanma tarihi: Bağlantı: 5 of the most misunderstood quotes in philosophy.
Matematiksel