Bugünün Türkiye’sinin siyasi analizi CHP gibi “Cumhuriyet’i kuran” bir partiyi dikkate almadan yapılamaz. Yapılırsa eksik kalır.
İki nedenle.
Birincisi, CHP bu ülkedeki “ana akım” siyasetin oluştuğu damarlardan biridir. İkincisi, CHP, “laik” kimlikle kendini tanımlayan toplumun önemli bir kesiminin partisidir.
Bugünlerde orada olup bitenlerin merak konusu olması da, medyada siyasi analiz yapan herkesin CHP’yi konu alması da bu nedenle.
Bu köşeyi okuyanlar bilirler biz de çeşitli zamanlarda CHP üzerine yazılar kaleme aldık. Özellikle sol siyaset açısından CHP’de olan bitenleri, Baykal’ın gidişi Kılıçdaroğlu’nun gelişi ve sonrasındaki olayları bilgimiz çerçevesinde analiz etmeye çalıştık.
Ve son yazımızda; CHP’deki değişikliklerin solda yeni bir “umut”a işaret ettiğini düşünenleri eleştirerek, “CHP’nin, ne sahip olduğu zihniyet dünyasıyla ve ne de sahip olduğu kadrolarıyla” böyle bir umudu yeşertebilecek bir parti olamayacağını söyledik.
Geçenlerde Radikal’de Ahmet İnsel, “CHP Değişemez mi” diye sorarak CHP’deki “dönüşüm mücadelesi”yle dalga geçen, küçümseyen “sol, sosyalist ve demokratları”, “yeminli AKP düşmanlarının” “eleştiri sistemleriyle” birebir benzeyen bir yaklaşım içinde olduklarından dolayı eleştirdi.
Her ne kadar ben kendimi Ahmet’in eleştiri okları yönelttiği CHP’deki “dönüşüm mücadelesi”ni küçümseyen, onunla dalga geçen “sol, sosyalist ve demokratlar”dan görmesem de benim yazdıklarımda da koşullu da olsa “olumsuz” bir kesin hükmün varlığı konuyu Ahmet’in bu yazısı vesilesiyle bir kere daha ele almayı anlamlı kıldı.
Bir kere şunu belirtmeliyim ki CHP, bu sıfatları hak edip etmeseler de kendilerini “laik, modern ve Batılı” olarak tanımlayan insanların partisi. Bu haliyle de toplumun önemli bir kesimini (yüzde 20 ile 30 arasında) temsil etmekte.
Eğer bir ülkede “demokrat” bir siyasetten söz edeceksek bu kimliğin taleplerini taşıyan CHP olmaksızın ülkenin Kürt sorunu, Alevi sorunu ve başörtüsü sorunu gibi sorunlarını çözmek mümkün olmaz. Nitekim son günlerde “üniversitede başörtüsü” konusunun çözülmüş gibi durması CHP’den gelen yumuşama işaretlerinin de bir sonucudur. Hepsi ondan ibaret değildir ve bu sorunun çözüldüğü anlamına da gelmez kuşkusuz ama genel bir yumuşamanın oluştuğu da bir gerçek.
CHP bu denli önemli bir işleve sahip olmasına rağmen bu işlevini tam olarak yerine getiriyor mu diye sorarsak bu sorunun cevabına evet demek pek mümkün değil.
Her biri ancak toplumun “özgürlükler alanının” genişletilmesiyle çözülebilecek sorunların olduğu bir ülkede CHP gibi bir partinin tam aksine davranıp Ergenekon avukatlığından, başörtüsü, Kürt meselesi ve Alevi meselesi gibi meselelerinde hep “muhafazakâr” davranmış olması bence CHP’yi siyasal sistemimizin bir sorunu haline getiriyor.
Şimdi CHP’de bir şeyler oluyor. Bu olan şeyler bir “değişim” kuşkusuz. Ama bu “değişim” dediğimiz yalnızca birtakım insanların yerine diğer birtakım insanların gelmesi manasına ise bu değişimi neden Ahmet’in tanımladığı gibi “dönüşüm mücadelesi” ya da “merkez-demokrat bir parti olma mücadelesi” olarak yorumlayalım ki?
Bu değişimin bir “dönüşüm mücadelesi” olabilmesi öncelikli olarak ortada bir “dönüşüm fikrinin” olmasını gerektirmez mi? Bırakın “dönüşüm ve değişim fikrini”, ortada bir “fikrin” olduğundan bile söz etmek ne kadar mümkün? Eğer ülkenin yukarıda altını çizdiğim temel siyasi sorunları dururken yalnızca işsizlikten ve yoksulluktan söz etmek bir “fikre” tekabül ediyorsa o kadar bir fikrin olduğu ortada değil mi?
Tabii bu söylediklerim yine de partide ya da parti dışında daha özgürlükçü bir CHP özlemi içinde insanlar yoktur anlamına gelmez kuşkusuz. Mutlaka vardırlar ama onların da azınlıkta oldukları ve kendilerini ortaya koymadıkları da bir gerçek.