Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi
1966-70 yılları arasında kapitalist Batı’nın kentleri ve kasabaları, yaygınlığı ve kapsamı bakımından 20. yüzyılın en büyük toplumsal muhalefet dalgasıyla karşı karşıya kaldı. Adını Fransa ’68’inden alarak, zamanın anti-kapitalist, düzen karşıtı ruhu 1968 hareketi olarak adlandırıldı.
ABD’den, Fransa, Almanya, İtalya, Türkiye vb ülkelere yayılan ve gençlerin üniversitelerden başlayarak tetiklediği ve etkileri kendinden sonraki mücadelelere de esin veren bir hareket, kuşak olarak tarihe geçti.
68, II. Dünya savaşı sonrası ABD hegemonyası çerçevesinde ortaya çıkan yeni dünya düzeninin ekonomik, siyasal ve kültürel yapısına karşı özellikle gençliğin radikal tepkisi olarak açığa çıktı. Kapitalizmin bütün olarak geçirdiği dönüşümün ihtiyaçları çerçevesinde bilginin, bilimin yeniden üretimi metalaştırılmaya başlandı. Bu bağlamda üniversiteler, reform adı altında sanayinin ihtiyaçları çerçevesinde şekillendirilmeye çalışıldı. Öğrenciler ve aydınların bant sisteminin birer parçasına dönüşme eğilimine karşı itirazı hareketi yaratan temel etmenlerden biri oldu.
Diğer yandan, ABD’nin Vietnam müdahalesi sözde hür dünya (burjuva demokrasisinden tüketim kültürüne Amerikan yaşam tarzına verilen ad) yanılsamasını yerle bir etti. Vietnam Savaşına muhalefet eden öğrencilerin, Batı’da karşı karşıya kaldığı devlet terörü burjuva temsil sisteminin sözde katılımcı demokratik görüntüsünün altındaki baskıcı özü su yüzüne çıkarmış oldu. Buna paralel Üniversiteden başlayarak düzenin toplumu siyasal alanın dışına atan otoriter yapısına karşı muhalefet yükseldi. Öğrenciler aydınlar, sanatçılar ve geniş kesimler sosyalizme yaklaştıkça burjuva temsil sisteminin reddiyesiyle birlikte konsey, meclis, forum deneyimlerine yöneliyordu. Aynı zamanda burjuva tüketim kültürüne karşı alternatifler de yaratıldı. Bu bağlamda gelecek toplumun nüvelerinin bugünden oluşturmasına yönelik pratikler üretildi. “Devrim Hemen Şimdi” sloganı dönemin temel düsturlarından biri oldu. Hareket muhteva ettiği bu özellikleriyle aynı zamanda varolan bürokratik sosyalizm anlayışlarının bir eleştirisini de içinde taşıyordu. ’68 ilhamını Latin-Amerika’da ve sömürge dünyasında ortaya çıkan kurtuluş mücadelelerinden alıyordu. Küba ve Çin kültür devrimleri de hareketin esinlendiği diğer gelişmeler oldu.
Türkiye ’68’i diğer coğrafyalarla ortak özellikleri olmakla birlikte ülkenin özgünlüğü çerçevesinde Batı’dan farklı bir biçimde şekillendi. Üniversite işgalleriyle başlayan hareket anti-emperyalist bir karakterde yoluna devam etti. Üniversite gençliğinin bozuk eğitim düzenine karşı Ocak 1968’de DTCF işgaliyle başlattıkları boykot ve işgal eylemleri haziran ayında Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentler başta olmak üzere tüm fakülte ve yüksekokullara yayıldı. Talepler fakülteden başlayarak genel olarak üniversite sisteminde reform istemleri şeklinde genişledi. Eğitimin ezberci yapısından, egemen sınıflar için bilgi üretilmesine kadar birçok mesele sorunsallaştırıldı. Bunların karşısında halk için bilim ve öğrencilerin, üniversite bileşenlerinin söz ve karar sahibi olduğu bir yönetim modeli öneriliyordu.
Gençliğin eylemleri akademik, demokratik taleplerle sınırlı kalmadı. Eğitimin sistemindeki çarpıklığın nedeni olarak ülkenin emperyalizme göbekten bağımlı karakterinden kaynaklandığı düşüncesi gençlik kesimlerinde yaygın bir düşünceydi. Bu bağlamda üniversitelerdeki özgür ve demokratik üniversite mücadelesi anti-emperyalist bağımsızlık mücadelesine evrildi. Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere birçok ilde 6. Filo Protestoları yapıldı. ABD emperyalizmine ve NATO’ya karşı Bağımsızlık Haftası etkinlikleri düzenlendi. ODTÜ’de Vietnam Kasabı lakabıyla ün yapmış ABD büyükelçisi Komer’in arabası Devrimci Gençler tarafından yakıldı.
1968’de gençliğin kitlesel örgütü olan FKF içinde tartışmalar ve ayrışmalar da bu çerçevede şekillendi. Tartışmaların temel mahiyeti emperyalizme karşı alınacak tavır ve mücadele biçimine dairdi. Sosyalist Devrim (SD) – Milli Demokratik Devrim (MDD ) tartışması özünde parlamentoya sıkışmış bir muhalefet anlayışına karşı, parlamento dışında düzen karşıtı bir mücadeleyi esas alma üzerinden şekillendi. Bu bağlamda gençlik kesimleri TİP’ ten kopararak ikinci seçeneğe yöneldi. Bu kopuşa paralel olarak FKF 4. Kongrede DEV-GENÇ’e dönüştü. DEV-GENÇ üniversitenin dar alanlarını aşarak köylülerin, işçilerin direnişlerinde, geniş toplumsal kesimlerin mücadelesinde yer aldı. ’68 gençliği artık kampüslerle, fakültelerle sınırlı kalmıyor, toprak işgallerine, fındık mitinglerine, 15-16 Haziran eylemlerine katılıyordu. Gençlik gerçek kurtuluşun halkın kurtuluşunda olduğunu görüyor ve yükselen halk muhalefetiyle kaynaşıyordu. Bu durum devrimci gençlik mücadelesinin güçlenerek gelişmesini sağladı. Toplumsal mücadelenin gençlik mücadelesinin sınırlarını aştığı aşamada 1970’lerin başlarında iktidarı hedef alan devrimci hareket, emperyalizme göbekten bağımlı devletle karşı karşıya geldi.
Devrimci gençliğin baskı ve terörle sindirilmeye çalışılan mücadelesi, 12 Mart faşizmi döneminde ortadan kaldırılan örgütsel varlığına karşın 1974’lerden itibaren DEV-GENÇ yeniden gençliğin sıkı sıkıya sarıldığı bir miras oldu. 12 Mart sonrası ortaya çıkan gençlik dernekleri (AYÖD, İYÖD, EYÖD birleşerek DGDF, DEV-GENÇ kuruldu) bu mücadelenin ayak izlerinden ilerleyerek en geniş gençlik kesimleriyle yeniden buluştu. Gençliğin 1974’sonrası ülkenin her yerinde gelişen özerk demokratik üniversite mücadelesinde, bu mücadelenin taçlandığı ODTÜ-DER, ODTÜ-ÖTK deneyiminde ’68 hareketinin izleri görülmektedir.
Bugün de Amerikan üniversitelerinde “Filistin işgaline karşı yükselen gençliğin eylemlerinde, ODTÜ’de şenliği geri almak için sürdürülen direnişin içinde aynı olmamakla birlikte, ’68 hareketinin ruhu belirmektedir.
***
Paris’in kaldırım taşlarından Dünya’ya
Tüm dünyayı etkisi altına alan tarihsel bir dönem olarak 1968 hareketi, o yılın mayıs ayında Fransa’da filizlendi. Paris üniversitesinde, toplumsal sorunlarla ilgili, sınıf mücadelesini, üniversitenin kapitalist yapısını mesele edinen öğrencilerin birkaç ay içinde tüm okulda örgütlenmesi ve üniversite yönetimi ile karşı karşıya gelmesi, üniversitenin kapatılması ve polis barikatı kurulması sonucunu doğurdu. Kapanmayı protesto eden öğrenciler, 2 Mayısta Sorbonne kampüsüne yürüyüşe geçti. Takip eden günlerde yürüyüşlere polisin ağır saldırıları, tüm ülkenin tepkisi çekti. Öğretmen sendikası, liseli öğrenci birliği eyleme destek verdi. Eylemler süreklileşince, polisle çatışmalar da Paris’in tamamına yayıldı, her sokak farklı bir barikat oldu. Sendikalar, önce orantısız polis şiddetine karşı öğrencilere destek vermek için sonra da kendi ücret talepleri için greve çıktı. Fransa’nın bütününü kapsayan bir greve 11 milyon işçi katıldı. Bugün bile Avrupa tarihinin en kalabalık grevi sayılan bu grevle birlikte, ’68 hareketi çok daha geniş bir toplumsal güce dönüştü.
Haziran ayının ortalarına kadar süren eylemlerin büyümesi, dönemin cumhurbaşkanı faşist De Gaulle’i gizlice Batı Almanya’ya kaçıracak kadar korkuttu. Öğrencileri her gün polisle karşı karşıya getiren yalnızca üniversite sorunları değil, ABD’nin Vietnam işgali başta olmak üzere dünyayı kana bulayan emperyalizm ve Batı toplumunda düzenleyici bir gücü haline gelen kapitalizm ve onun kültürel dışavurumlarına karşıtlık, Çin ve Küba devrimlerinin filizlendirdiği yeni bir sosyalizm dalgası idi.
Tüm bu idealleri kendi yaşamlarında, ülkelerinde hayata geçirmek isteyen gençlerin radikalizmi, her ne kadar siyasi bir devrim yaratamasa da tüm dünyada gençlerin değiştirici dinamiklerinden olduğu yeni bir toplumsal mücadele biçiminin ilhamı oldu. Eric Hobsbawn’ın sözleriyle, “gençlik eylemlerinin merkez üssü” Paris, Türkiye’den ABD’ye tüm coğrafyalarda kapitalizme yeni bir isyan dalgasının startını verdi.
ABD’de Kara Panter Partisini ortaya çıkaran toplumsal hareket dalgasının zirvesi oldu. Brezilya’da yüz binlerce öğrenci askerî diktatörlüğe karşı sokağa çıktı. Japonya’da Vietnam’ın işgalini protesto eden öğrenciler üniversiteleri işgal etti. Pakistan’da diktatör Eyüb Han, kendisine karşı gençlerin, kadınların, emekçilerin örgütlediği kitlesel yürüyüşleri durdurmak için halka ateş açıp katliam yaptı.
Güney Afrika’da apartheid karşıtı eylemler yükselişe geçti, Tunus’ta, İtalya’da, Meksika’da öğrenciler sokakları doldurarak polisle çatıştı.
Paris barikatlarının sloganları; bugün dahi gençlerin, kadınların, emekçilerin mücadelesinde yaşamaya devam ediyor:
“Koş arkadaş, eski dünya arkanda!”
***
Türkiye’de üniversite eylemleri
Türkiye’de ’68 kuşağı gençliği, Fransa’dan hemen 1 ay sonra üniversite eylemleri ile başlayarak, zamanla ülkenin tüm siyasal mücadelelerinin parçası haline geldi. Hareketin ilk adımı, 1968 yılı haziran ayında, Ankara Üniversitesi Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi öğrencilerinin eğitim reformu talebiyle boykot örgütlemesiyle başladı. Kampüsü işgal eden öğrencilerin eğitim reformu talebi hem Fransa ’68’inin etkisini hem de gençlerin devrimci bilincini gösteriyordu:
“Dünya gençliği bizden çok daha iyi şartlarda bulunurken, daha iyi olanaklara kavuşmak için mücadele verirken, pek ilkel koşullarla ve en ilkel yönetmeliklerle öğrenimimize devam etmemiz, Türk gençliğinin devrimcilik görüşü ile bağdaşmamaktadır.”
Boykotlar, önce üniversitenin diğer kampüslerinde bulunan Hukuk ve Fen fakültelerine, ondan sonra da İstanbul üniversitesine sıçradı. 12 Haziranda İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilerin örgütlediği üniversite reformu boykotu, talepler gerçekleşmeyince üniversite işgaline dönüştü. Deniz Gezmiş’in örgütleyicilerinden olduğu işgal eylemleri, taleplerin yönetim tarafından kabul edilmesiyle son buldu.
İstanbul üniversitesinde örgütlenen eğitim boykotunun sebebini, dönemin devrimci liderlerinden Harun Karadeniz; “Niçin ve kimin için eğitim yaptığımızı düşünmeden, rastgele öğrenim kurumlarında, rastgele bilgiler genç kafalara yerleştirilmektedir” sözleriyle anlattı.
***
6. Filo eylemleri
Eğitim reformu boykotlarının hemen ardından, üniversite gençliği bu kez hedefine Amerikan emperyalizmini aldı. 15 Temmuz günü 6. Filo’nun Dolmabahçe’ye demir atınca, İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri, üzerinde “6. Filo Defol” yazılı pankartlarla yürüyüşe geçti. Öğrencilerin hazırladığı bildiri, 6. Filo’nun simgelediği emperyalizme bakışı açıkça ortaya koyuyordu:
“6. Filo, 54 tane ikili anlaşmanın ve 101 adet Amerikan üssünün bekçisidir ve halkımıza dost değil düşman bir kuvvettir… 6. Filo toprak ağalarının düzenini beklemektedir… 6. Filo, düşük ücretlerle çalıştırılan işçilerin değil, bu işçileri sömüren, bu işçileri ücret kölesi olarak çalıştıran sömürgen şirketlerin düzenini beklemektedir… 6. Filo, petrolümüzden bakırımıza tüm yeraltı kaynaklarımızı soyan yabancı şirketlerin düzenini beklemektedir… Kısaca 6. Filo, bu çürümüş ve halk düşmanı düzenin bekçiliğini yapmaktadır.”
Protesto eylemleri 15 Temmuz günü ile sınırlı kalmadı, sonraki gün öğrenciler Amerikan askerlerinin kaldığı otelleri taşladı, polisle çatıştı. 17 Temmuz’da yapılan eylemin ardından polis İTÜ yurdunu bastı, Vedat Demircioğlu’nu camdan aşağı attı. Düştükten sonra da polisin vurmaya devam ettiği Demircioğlu kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Demircioğlu’nun katledilmesi, ülke çapında öğrenci gençliğinde büyük bir öfke yarattı. 18 Temmuz günü üniversite öğrencileri Taksim’de toplandı. Deniz Gezmiş’in “Akın var, güneşe akın! Güneşi zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın!” dizelerini okuması ardından yürüyüşe geçen öğrenciler, Dolmabahçe’de Amerikan askerlerini denize döktü.
6. Filo eylemleri, ilerleyen aylarda da sürmeye devam etti. Gençlerin anti-emperyalist hareketinin yarattığı rahatsızlığa karşı, devlet, gerici öğrenci birliklerinin öğrencilere saldırısını örgütledi. 16 Şubat 1969 yılında, polisin içlerine soktuğu sopalı, bıçaklı MTTB öğrencileri, 6. Filoyu protesto eden devrimci öğrencilere saldırdı, iki öğrenci yaşamını kaybetti.
***

ODTÜ Vietnam kasabına karşı
68 kuşağı eylemleri arasında öne çıkan bir başka protesto, ODTÜ’de Amerikan büyükelçisinin arabasının yakılması oldu. Medyada Vietnam kasabı olarak bilinen, II. Dünya Savaşı sırasında Vietnam’da on binlerce insanı katleden ve o dönemde süren işgal sırasında da siyasi faaliyetleri devam eden Robert Komer, 6 Şubat günü ODTÜ’de dönemin rektörü Kemal Kurdaş’ı ziyarete gelir. Komer’in okula geldiğini fark eden öğrenciler, Rektörlük önüne gelerek protesto eylemine başlar ve arabasını ters çevirip yakar. Komer’in kendisinin yıllar sonraki itirafı, sadece ODTÜ’de değil tüm Türkiye’de üniversite gençliğinin siyasal bilincini ortaya koyar:
“Biz o yıllarda müfredatını teknik alanlara oturtmak suretiyle ODTÜ öğrencilerini politika dışında tutabileceğimizi sanmıştık, elektriğin ve fiziğin ağır konsantrasyon gerektiren dersleri, o günkü kafamıza göre öğrencilerin politize olmasını önleyecekti. Hâlbuki üniversiteyi giderek politize olan Türkiye’nin dışında tutabilmek olanaksızdı.”