Eğitimciler ve gazeteciler yeni müfredatın Cumhuriyet devrimlerine ve kazanımlarına düşman olduğunu kaydetti: Bu değişiklik laik eğitime son darbe. Buna karşı ise çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmak için mücadele etmeliyiz.
Sercan MERİÇ
‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ olarak tanıtılan ve içeriğinde büyük ölçüde dini değerlerin yer aldığı yeni müfredat tartışılmaya devam ediyor. Yeni müfredatı BirGün TV’ye değerlendiren gazeteci Bahadır Özgür, “Yeni müfredat denildiği zaman işin bir de rant kısmına bakmamız lazım” dedi.
Eğitimci Feray Aytekin Aydoğan, “Bu model Tevhid-i Tedrisat’la, Cumhuriyet ile bir hesaplaşma olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor” diye konuştu.
BirGün Haber Müdürü Mustafa Kömüş ise, “Sadece inkılap tarihinde yapılan değişiklikler bize çok net bir şey sunuyor. MEB yıllardır protokollerle okullarda yaptıklarını müfredatla kalıcılaştırmak istiyor. Cumhuriyet devrimlerine ve kazanımlarına tamamen düşman bir müfredatla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.
4+4+4’den sonra en büyük darbe
Feray Aytekin Aydoğan: Şu anki müfredat önümüzdeki yılların geleceğini, aynı zamanda memleketin geleceğini belirleyecek. Çünkü okul öncesinden yükseköğretime kadar bütün süreci belirleyecek bir modelden bahsediyoruz. Ve aslında bu sürece nasıl gelindiğini de, maarif ismiyle birlikte ilişkilendirmek gerekiyor. Maarif ismiyle ısrar ve eğitim kelimesinin kullanılmadığı bir modelle karşı karşıya kaldık. Milli Eğitim Bakanı şunu söyledi: ‘Biz aslında 10 yıldır bu model üzerinde çalışıyoruz. Neden 10 yıldan bahsediyor. Yusuf Tekin 2013’ten, tam da müsteşar olduğu dönemden bahsediyor. 2012’de yine 4+4+4’le bütün kurumların yapılandırılması ve öğretim programından okullaşma politikasına bütün adımların AKP’nin siyasal İslam rejimini Yeni Türkiye adıyla hayata geçirmesinin tarihi aslında 2013.
2014’te Maarif Müfettişlikleri kuruluyor ve o yıldan bugüne de düzenli sermaye yapılarıyla yine çeşitli tarikatların da içerisinde yer aldığı maarif buluşmaları gerçekleştiriliyor. Genel seçimlerden sonra da AKP şunu söylüyor: “Ben var olan bu yeni sistemi siyasal İslam rejimini kalıcılaştırmanın en temel adımı olarak ve laik ve bilimsel eğitimin son kırıntılarını da ortadan kaldırmanın bir basamağı olarak görüyorum.”
4+4+4 okulların imam hatipleştirilmesi, seçmeli din derslerinin artırılması, protokoller, iş birlikleri ile onlarca tarikat yapısının okulları kuşatması… Aslında laik eğitimin kırıntılarından bahsediyoruz. Son darbeyi vurmaya hazırlanıyor AKP bu müfredatla.
Niye eğitim modeli değil de Maarif Modeli. Bu da son derece ideolojik. Dine dayalı bir öğretim sistemini hayata geçireceklerini çok net söylüyorlar.
2017 müfredatında daha öznel örnekler konuşulurken şimdi bütün derslerin bir değerle ilişkilendirildiği, bu değerlerin de dini içeriklerle bütünleştirildiği bir müfredatla karşı karşıyayız. Nurettin Topçu gibi, Ali Fuat Başgil gibi laik eğitim karşıtı isimlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu bütün derslerin dini ders haline getirildiği bir örnek. Bu modelin Tevhid-i Tedrisat’la, Cumhuriyet’le bir hesaplaşma olduğunu çok net bir şekilde gösteriyorlar bize.
4+4+4’den sonra en büyük darbeye hazırlanıyor bu Maarif Modeli’yle AKP. 1962 ilkokul programından bahsedeyim mesela bir ihtiyaç analizi yapılıyor öğretmenlerin görüşleri alınarak. Daha sonra öğretmenler, akademisyenler ile birlikte 128 kişinin bir araya gelmesiyle bir taslak hazırlanıyor. Bu taslak tekrar öğretmenlerle paylaşılıyor ve yine öğretmenlerin önerileri alınıyor. Devamında pilot bölge uygulamaları yapılıyor. Tam 6 yıl sonra hayata geçiyor. Bu sürecin hiçbirisi yok burada. Öğretmen ve akademisyenlere rağmen bir müfredat hazırlayamazsınız. Şu an göreve başlayan bir öğretmenin bilgisine dahi sahip olmayanlar bu müfredatı hazırlamış. Buradaki mesele çocukların üstün yararı değil, kamusal yarar değil. Sadece ve sadece siyasal İslam rejimini nasıl hayata geçiririz adımları.
MEB, artık Öğretim Akademileri ile ‘biz kimin öğretmen olacağına karar vereceğiz’ dedi. Bu ne demek? Eğitim fakültelerinin işlevini tamamen ortadan kaldırmak demek. ‘Manevi değerleri iyi anlatan öğretmenler atanacak’ diyor. Yani müfredatın devamında bu rejim kimin öğretmen olacağına ‘ben karar vereceğim’ diyor.
Bu müfredat yoksul aile çocuklarının çok hızlı bir şekilde eğitimden koparılması anlamına geliyor. O yüzden her okul, her ilin meydanı, sokağı mücadele alanı olmak zorunda. Bu mücadele çocuklarımızın geleceğine sahip çıkma mücadelesi. Bu hepimizin tarihsel sorumluluğu. Bu müfredat meşru değildir, geri çekilmelidir.
İdeolojik ve iktisadi çıkar
Bahadır Özgür: Bu müfredat 20 milyona yakın öğrenciyi şu an hali hazırda ilgilendiren bir mesele. Nesiller boyu aslında derin etkiler bırakacak bir değişikliğe gidiliyor. Bir kere işin bu yönü var. Ama ikinci yönü şu: Çok iyi biliyoruz ki, AKP, bir rant üretim merkezi olmadan oraya bir el atmıyor.
Diyanet İşleri’nden sonra Milli Eğitim çok uzun yıllardır siyasal İslamcıların, tarikatların, cemaatlerin ilgi gösterdiği bir alan. Fetullah Gülen ile de ilk kavganın eğitim alanında çıktığını unutmayalım. Hem bu ideolojik bir kadrolaşma dönemiydi hem de bir para havuzu meselesiydi. Yeni müfredat denildiği zaman işin bir de rant kısmına bakmak lazım. Türkiye’de yayın piyasasının tekeli Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Ders kitapları ücretsiz dağıtılıyor bu aslında bütün yayın piyasasının yüzde 60’ı. Bunu başlarda bir sosyal yardım olarak anlatıyordu ama sonra bu ihale düzenine dönüştü. Milli Eğitim Bakanlığı bu kitapların içeriğinin oluşturulmasından dağıtımına kadar bütün aşamalarını ihale ediyor. 2000’li yıllarda küçük ölçekli olan bazı matbaaların bugün tekel durumuna geldiğini görüyoruz.
Türkiye’de 2022 yılı yayın piyasasının toplam değeri 17-18 milyar TL civarında. Milli Eğitim Bakanlığı’nın elindeki havuz 10 milyar TL’yi aşan bir boyutta.
Bunun içinde özel okullara yapılan kaynak transferlerinden tutun da, sözleşmeli, ücretli öğretmenlik adı altında taşeronlaştırmayı da katalım buna; okul binası ve yurtlarının inşaat ihalelerini de koyun; bir de kitapları koyduğumuz zaman burada aslında bir MEB AŞ’den bahsediyoruz. Büyük bir parasal güçten bahsediyoruz.
Bu müfredat ilk etapta 1, 5 ve 9. sınıflara okutulacak. Yaklaşık olarak 4-5 milyonluk bir öğrenciyi ilgilendiren kesime onlarca kitap yazılacak. Burada soru şu: Bu kitapları kim yazacak, kim denetleyecek? İkincisi bu kitapları kim basacak, ihaleler nasıl yapılacak? Bunun toplam maliyeti kamuya 5 milyar TL’nin üzerinde.
Bu Maarif Modeli ideolojik çıkar ile iktisadi çıkarın iç içe geçtiği bir şey.
Şu çok vahim bir durum, bedava ders kitapları dağıtılıyor ama biz bunların içeriğini sorgulamıyoruz. Ortada öğrencilere bir kap ücretsiz yemek bile veremeyen bir iktidar var. Tarikatlar, cemaatler derslere giriyor. Öğrenciler yoksul, aç, kalacak yeri yok. Yurtlardaki bozuk asansörlerde öğrenciler ölürken siz çıkmışsınız bir reform yapmaya çalışıyorsunuz. O yüzden ben bu yeni maarif modelinin tarikat ve cemaatlerin hâkimiyetini daha da artıracak bir adım ve iktisadi rant yaratan ayağı olduğunu düşünüyorum.
Bugünün taşları Tekin’le döşendi
Mustafa Kömüş: Maarif kavramı İslamcı yazar Nurettin Topçu’nun bir kitabından alınmış bir kavram aslında. ‘Türkiye’nin Maarif Davası”. Maarif Osmanlıca eğitim-öğretim demek. Nurettin Topçu bu kitabında bir eğitim-öğretim modeli tarif ediyor. Bu müfredat da aslında Nurettin Topçu’nun ifade ettiği modele denk düşüyor. Hemen hemen her dersin içeriğine dini odaklı bilgiler eklenmiş. Dolayısıyla niyeti, sadece ismine bakarak bile anlayacağımız bir değişiklikle karşı karşıyayız.
Yusuf Tekin’in rejim açısından ne kadar önemli bir kişi olduğunu da buradan görebiliriz. Yusuf Tekin MEB Müsteşarlığı döneminde ‘gölge bakan’ olarak anılıyordu. Müsteşarlık döneminde Ensar, TÜGVA gibi vakıflarla protokoller imzalandı. Bu protokollerle vakıflar okullara girdi. Bugünün taşları o zaman döşendi diyebiliriz.
Yusuf Tekin bakan olur olmaz bir karma eğitim tartışması açtı. Meclis’te yaptığı açıklamada da ‘Sizin tarikat dediğiniz STK’lerle biz protokol yapmaya devam edeceğiz’ dedi. Sadece bu iki ifade bile Tekin’in durumunu özetliyor. Mesela ÇEDES projesi ile imamlar okullara girdi. Çocuklar camilere götürülmeye başlandı. Çocuklar okuldan camiye, imamlar camiden okula taşındı. Bu müfredat da bu anlayış temeline oturdu. Yapılan değişiklikler de tamamen bu anlayış üzerine kuruldu.
Evrenin oluşumu tamamen dini bir açıdan anlatılıyor. Daha önce “Anadolu’nun Türkleşmesi” denilirken şimdi bu “Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması” olarak değiştirildi. Osmanlı’nın ‘gerileme-dağılma’ olarak ele alınan dönemlerinin ismi değiştirildi. 2. Abdülhamit’e özel bir övgü var. Matematikten integral çıkarıldı.
Necip Fazıl Kısakürek, solculara, “Şeytan topluluğu” diyen Sezai Karakoç ve Aleviliği, “Bozuk zihniyet” olarak tanımlayan Nurettin Topçu “Medeniyete yön verenler” arasında sayılıyor. Ama Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal gibi isimler yok. Tarikatların kullandığı bir ifade olan kâmil insan müfredatta yer aldı. Bakan yaptığı bir söyleşide beceri eğitimine odaklandık dese de tamamen değer odaklı bir müfredat. Ahlak, erdem, maneviyat ifadeleri sürekli kullanılıyor. ‘Erdemli insan’ ifadeleriyle tek tip insan tanımı yapılıyor. Sadece inkılap tarihinde yapılan değişiklikler bize çok net bir şey sunuyor. 15 Temmuz’dan, bahsediliyor ama Atatürk’ün içinde olduğu konular ve laiklik azaltılıyor. Cumhuriyet devrimlerine çok yüzeysel değiniliyor. Daha önce İnkılap Tarihi’nin ana konusu Cumhuriyet devrimleriydi. Şimdi bunlar seyreltildi. Cumhuriyet devrimlerine, Cumhuriyet’in kazanımlarına tamamen düşman bir müfredatla karşı karşıyayız.