İSTANBUL – Kürtçeye dönük asimilasyon politikalarının dünden bugüne sürdüğünü söyleyen Yazar Şefik Beyaz, buna karşı en etkili yolun her Kürt bireyinin Kürtçeyi okuyup, yazması, anne ve babaların ise çocuklarıyla Kürtçe konuşması olduğunu vurguladı.
Kürtçe basılan ilk yayın organı, Celadet Alî Bedirxan tarafından 15 Mayıs 1932’de Suriye’nin başkenti Şam’da çıkarılan Hawar Dergisi oldu. Kürtçeye büyük katkı sunan bu derginin yayın hayatına başladığı 15 Mayıs tarihi, 2006 yılından bu yana Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor. Bugünün bayram olarak kutlanmasının öncülüğünü, Kürt dilini, kültürünü ve edebiyatını merkezine alan İstanbul Kürt Enstitüsü (Enstîtuya Kurdî ya Stenbolê) yaptı.
Kürt aydın yazarların öncülüğünde 1992’de kurulan Enstitü, 31 Aralık 2016 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından OHAL kapsamında yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatıldı.
Kapatılan enstitünün kurucularından Yazar Şefik Beyaz, Kürt Dili Bayramı dolasıyla enstitünün kuruluş aşamasındaki atmosferi, yaşanan zorlukları, Kürt dili ve kültürü doğrultusunda yaptıkları çalışmalarla inkar, imha ve asimilasyona karşı nasıl direndiklerini anlattı.
Enstitüsü’nün kuruluş yıllarındaki atmosferi dile getiren anlatan Beyaz, “Özal’lı dönemin son yıllarıydı. Türkiye bir yandan dünyaya açılmaya, kısmi liberal reformlar yapmaya çalışırken, diğer yandan Kürdistan’da halka yönelik olağanüstü düzeyde bir baskı vardı. Ama buna karşılık aynı düzeyde de bir direniş vardı. Kürt hareketinin özgürlük talepleri ve sergilediği pratik Kürdistan’da ve metropollerde geniş yankı buluyor, halkta moral, motivasyonun yükselmesine yol açıyordu. Bu durum metropollerde yaşayan Kürt aydınlarında bir hareketlenme yarattı ve bu hareketlenme İstanbul başta olmak üzere bir takım kültürel kurumların kurulmasına yol açtı” diye belirtti.
ENSTİTÜ FİKRİ SOHBETLERDE OLUŞTU
İstanbul’da kurulan Mezopotamya Kültür Merkezi’nin de (MKM) böylesi bir ortamda ortaya çıkan önemli kültürel kurumlardan biri olduğunu söyleyen Beyaz, MKM’de çalışan ve ilişki hakinde olan aydınların yaptıkları sohbetler sonucu enstitünün kurulma fikrinin oluştuğunu paylaştı. Beyaz, kuruluş çalışmalarının ise MKM yönetiminde yer alan İbrahim Gürbüz, Filiz Oğuz ve Edibe Şahin öncülüğünde başlatıldığını paylaştı.
Kendisinin o sırada yayın hayatına daha yeni başlamış olan Welat Gazetesi’nde çalıştığını belirten Beyaz, “Enstitünün kuruluş çalışmalarında gazeteci, sanatçı, din alimleri ve başka mesleklerden arkadaşlarımız vardı ama akademisyen ya da bu konuda uzmanlaşmış kimse yoktu. Oysa biz özgün bir çalışma isteyen bir kuruluşun temellerini atıyorduk. Bu bir sorundu ama biz bunu çok önemsemiyorduk” dedi.
KİMSE YER VERMİYORDU
Enstitüyü İstanbul’un gözde bir yerinde açmak istediklerini ancak kiralık bir yer bulmakta çok zorlandıklarını sözlerine ekleyen Beyaz, bu zorlukları şöyle anlattı: “Mesele maddi değildi, kimse Kürt Enstitüsü adıyla de facto açılacak bir kuruluşa yer vermek istemiyordu. Nihayet İstanbul’un gözde yerlerinden biri olan Şişli Osmanbey’de Rumeli Caddesi’nde bir yer kiraladık ve Kürdistan’dan, metropollerden ve yut dışından çok sayıda şahsiyetin katılımıyla enstitüyü açtık.”
AMAÇ İŞLEVSİZ HALE GETİRMEK
Beyaz, daha açıldığı ilk gün enstitünün tabelasının polisler tarafından indirildiğini de belirtti. İtirazları üzerine binanın ve dairenin giriş kapılarına asılmasına izin verilirken, dışarıdaki tabelanın indirildiğini anlatan Beyaz, birkaç ay sonra ise enstitünün kurucu başkanı Musa Anter Diyarbakır’da katledildiğini, baskın yapılıp arkadaşlarının gözaltına alındığını, arşivlerine el konulduğunu ve yine enstitüyle ilgili faaliyetlerinden dolayı bazı arkadaşlarının yargılanıp hapis yattığını paylaştı. Bu saldırıların amacının belli olduğunu söyleyen Beyaz, “Enstitü asimilasyona karşı Kürt dilini korumaya ve geliştirmeye çalışıyordu. Bu durum devletin yürüttüğü politikanın önünde bir engel oluşturuyordu. Kürtlerin akademik alanda kurumlaşmasını engellemek, yıldırmak, bezdirmek, enstitüyü fiilen işlevsiz hale getirmek istiyorlardı. Enstitüyü kapatmak istemiyorlardı çünkü uluslararası ilişkilerde bir argüman olarak kullanmak istiyorlardı” dedi.
‘MOTİVASYON KAYNAĞIMIZ HALKTI’
Enstitüye yönelik bu baskıların Kürt halkına yönelik saldırı ve baskı uygulamalarının bir parçası olduğunun altını çizen Beyaz, şunları ekledi: “Çünkü devlet asimilasyon politikasını şiddet eşliğinde sürdürüyordu. Biz de çeşitli araçlarla buna karşı duruyorduk. Halkımızın özgürlük talepleriyle yan yana durduk, kadroların yetişmesine önem verdik. Düzenlediğimiz konferans ve sempozyumlarla sesimizi duyurmaya çalıştık. Konsolosluklarla kurduğumuz iyi ilişkiler vasıtasıyla devletin bu yöndeki politikalarını teşhir ettik, etkisizleştirmeye çalıştık. Halkımızın özgürlük mücadelesi bizim moral motivasyon kaynağımızdı.”
ASİMİLASYON BUGÜN DE SÜRÜYOR
Bugün de devletin asimilasyon politikalarının bazen ince bazen kaba yöntemlerle devam ettiğini vurgulayan Beyaz, “İstanbul Kürt Enstitüsü de sergilediği çeşitli faaliyetlerle buna karşı koymaya çalışıyor ve aynı zamanda çok kısıtlı imkanlarla ayakta durmaya çalışıyor. Dil kurslarının kapasitesi ve niteliği bakımından 2004’deki resmi kursları saymazsak bizim dönemdekinden çok daha ilerde, bence eksik olan çalışmalarını yeterince tanıtamama, konferans sempozyum gibi araçları yeterince kullanmama ve diplomatik kanalları kullanmama var” diye belirtti.
KARŞI KOYMANIN EN ETKİLİ YOLU!
Beyaz, asimilasyon politikalarına karşı en etkili yolun, “ruhuna sahip çıkan her anne ve babanın çocuklarıyla Kürtçe konuşması, yine ruhuna sahip çıkan her Kürt bireyinin Kürtçeyi okuma ve yazma düzeyinde öğrenmesi” olduğunu vurguladı.