”Hem İslami açıdan çözüm arayışı içerisinde olanların, hem de gerçek anlamda sosyalist ve sol gelenekte olanların Batılı argümanlardan kurtulmaları gerekiyor. Batılı argümanlar bizi topluma yabancılaştırıyor, toplumla bütünleşmemizi engelliyor, toplumu anlamamızı, ortaklaşmamıza bence barikatlar kuruyor. Temel çözüm burada diye düşünüyorum.”
25-26 Ocak 2020’de İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan 2. İslam ve Sol Çalıştayı’na 24 konuşmacı katıldı. Ayrıca yurt dışından ve cezaevlerinden yazılı tebliğler ve video mesajlar sunuldu. İki gün süren çalıştayda Tarhisel Tecrübeler, Çağdaş Tecrübeler, Karşılaşmalar ve Yüzleşmeler, Kişisel Tecrübeler, Kadın, İslam ve Sol başlıkları altında 6 oturum yapıldı. Tüm konuşmaları ”2. İslam ve Sol Çalıştayı Konuşma Metinleri ve Kayıtları” yazı dizisi ile sunuyoruz. Bugün İbrahim Horuz‘un konuşma metnini yayınlıyoruz.
Dostlar merhaba hepiniz hoşgeldiniz. Öncelikle beni İslam ve Sol Çalıştayına davet edenlere, bu çalıştayı organize eden, emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum.
Bu çalışmanın hayati önemde olduğunu düşünüyorum. Hatta belki de geç kalmış bir çalışma olduğu da söylenebilir. Çünkü gerçek anlamıyla Türkiye’de toplumların sahte ikilemler üzerine çalışmaya çalıştırıldığı bir ortamda, İslam ve Sol Çalıştayı kendi içerisinde büyük bir öneme sahip diye düşünüyorum.
Bir kısım arkadaşlar belki biliyordur ama bu konuya ilgimin nereden olduğu konusunda kısaca bahsetmek isterim. Öncelikle sosyalist bir gelenekten geliyorum, bu sebeple toplum sorunlarına, ülkenin siyasal sorunlarına kafa yoran birisiyim. Ama tüm deneyimler, yaşanan koşullar, ortaya konan pratikler gösterdi ki, bizim sosyalist gelenek olarak var olduğumuz bu toplumun sorunlarına çokta içeriden bakan ve bu toplumun sorunlarını çözen bir gelenek değil. Bunun temel nedeni de şuradan geliyor: Çünkü Türkiye’deki sosyalist gelenek bir bakıma aslında Batıcı anlayışlar üzerine yükselen bir gelenektir. Geçmişte bunu aşan çeşitli pratikler olmuştur. Özellikle 1920’li yıllarda TKP bu anlamda Batıcı bir anlayış üzerine gelişmemiştir. Veya Hikmet Kıvılcımlı bu tarz yönelimin ürünüdür. Ama geneline baktığımızda Türkiye’deki sosyalist, sol gelenek dediğimiz Batıcı, aydınlanmacı bakış açısı üzerinden şekillenen, toplum sorunlarına da oradan bakan bir geleneğe sahip. Bunun açmazını gördüğüm vakit doğal olarak toplum sorunlarına kafa yoran bir insan olarak da ‘’Acaba ne yapılabilir? Bu sorun nasıl aşılabilir’’ diye düşünmeye başladım.
Sosyalist yayınlarının sahibi Hasan Basri Gürses vardı. Bu bakımdan kendisini özel olarak anmakta yarar var diye düşünüyorum. Biz onunla 2000’li yılların başlarında kafa yormaya başladığımız dönemde, aslında toplumda sahte kutuplaşmaların olduğunu, Türkiye’deki sosyalist hareketlerin de toplumun gerçeklerinden kopuk, kendi şablonları üzerinden bir ideoloji geliştirdiğini, dolayısıyla da aslında çözüm üretemediği hissine kapıldığımız oranda arayışa yöneldik. Burada ilk başvurulan referanslardan birisi Haber-10 internet haber sitesiydi. İhsan Eliaçık hocayı da biraz buradan tanıdım ben. Bu haber sitesinde İslam, sol, toplumcu bakış, mevcut egemen İslam anlayışı gibi konular tartışılıyordu. Oradan başlayarak bu konuya daha fazla ilgi göstermeye başladım. Sonraki süreçte yine, rahmetli Hasan Basri Gürses ile Devrimci Doğu Konferansları diye bir konferanslar dizisi başlatalım diye düşündük. Bu bileşende de daha çok İslami gelenekten gelenlerle, diğer yandan sosyalist gelenekten gelenleri bir araya getirme, beraber tartışma alanı üzerine kuruluydu. Daha sonra bir iki konferans yapıldı ama sürekliliği sağlanamadı. Sonra benim 2007 yılından beri yayıncılık yaşantım başladı. Bu yayıncılık içerisinde aynı zamanda, Antikapitalist Müslüman anlayışı içeren yayınları da bizim kendi yayınlarımızda, portföyümüzde çok önemli bir yer oluşturdu. Burada İhsan Eliaçık, Eren Erdem, Halit Bülbül, Hakkı Yılmaz’ın görüşlerini içeren yayınlar, kitaplar yayınlama ve bu konuları ele almaya başladık. Antikapitalist Müslümanlar tanışıklığım biraz oradan başladı. Daha sonra Antikapitalist Müslümanlardan Eren Erdem’le bir iki yıl süren Ezber Bozanlar adlı bir TV programı yaptık. O arada özellikle hem konuklar nezdinde sorunları daha yakından gördüm, hem de TV programına gelen sorular oldukça ilgimi çekti. Toplumun değişik kesimlerinden insanların, bu konuların hangi noktasına ilgi gösterdikleri konusunda tespitler yapmama faydası oldu. Bu doğrultuda bunlara kafa yorarak sorunları daha fazla yakından tanımaya başladım. Dolayısıyla İslam ve Sol konusu hala bu ülkede sömürülenlerin, ezilenlerin mücadelesini yürütmek isteyenlerin temel ilgi alanı olmak durumundadır diye düşünüyorum.
Öncelikle şuradan başlamak belki yararlı olabilir. Acaba İslam ve Sol tanımlaması gerçek anlamda bugünkü ihtiyaçları ve bugünkü sorunları doğru tanımlıyor mu? Tabiki Antikapitalist bir İslam ve Müslümanlık anlayışı olduğu sürece, bu toplumun temel değer yargıları da İslam Müslümanlık olduğu sürece, en azından Müslümanlık bölümünde bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Ama sol bölümünde ciddi sorunlar olduğunu düşünüyorum. Diğer konuşmacılardan da değinenler oldu. Türkiye’de sol denildiğinde genelde CHP anlaşılıyor. CHP üzerinden de sol değerlendirilmeye çalışıyor. CHP’nin dışındaki sosyalist sol ise biraz Batıcı değer yargıları üzerinden geliştiği için kaçınılmaz olarak toplum mesafeli yaklaşım gösteriyor. Belki anlamak istemiyor veya anlamak isteyenler de sınırlı kesimler oluyor. Belki sol yerine, ‘’Ezilenlerin ve Sömürülenlerin Mücadele Platformu’’ veya ‘’Kamucu, Eşitlikçi, Adalet Düzenini Savunanlar’’ veya ‘’Erdemli, Adaletçi, Eşitlikçi Toplum Yaratmak İsteyenler’’ dese belki de toplumun daha gerçek ihtiyaçlarına yanıt veren bir tanımlama olur. Doğrusu ben sol üzerinden geliştirilecek şeyin amaçladığımız hedefe ulaşmada uygun araç olmadığına inanıyorum. Çünkü solun bu anlamda İslami hareketlerle yada İslam anlayışıyla mevcut bakışıyla çok fazla da sağlıklı ilişkiler kurulabileceğini düşünmüyorum. Yaptığımız Tv programında da şunu görmüştüm: İslami kesimde 10-15 yıldır Antikapitalist Müslümanlık anlayışı etki sahasını nerede gösteriyor? İhsan hocayla sürekli kitap fuarlarında olduğumuz için fuarlara gelenler, vatandaşın soruları ve tartışmalardan da bunu da gözlemleme imkanım oluyor. Aslında Antikapitalist Müslümanlık anlayışı daha çok sol gelenekten gelenler veya kendini laiklikle tanımlayan Kemalistler üzerinde, yüzde 80 oralarda etkisini gösteriyor. Muhafazakar ve mütedeyyin denen kesimler üzerinde etkisini daha az gösteriyor. Çünkü onlar bir bakımdan daha tutucu oluyorlar. Ama bu etki şöyle bir etki oluyor: Aslında sol siyasal bir seçenek olmaktan çıktığı için (burada sol dediğim kamucu, eşitlikçi, gerçekten adaleti savunan bir siyasal hareketten bahsediyorum) Antikapitalist Müslümanlığı kendine daha yakın, dayanılabilecek, belki kendisine bir çıkış yolu olabilecek bir ideolojik akım olarak görüyor. Bence böyle baktığı oranda zaten burada çok fazla yol alması mümkün değil. Eğer tanımlanabilecek ise kendisi esas itibariyle ortaklaşacaksa zaten bu süreçte ortaya çıkmıştır. Antikapitalist Müslümanlığın tanımı içerisinde bakarsak, İslam’a özellikle sosyolojik açıdan bakıldığında, onun gerçekten toplumsal projelerine bakıldığında, bu zaten o değerlere inanan sol açısından veya toplumun değişmesini isteyenler bakımından bir sorun yok. Aslında tanımlanabilecek ortak zemin açık, belli. Ama bunun kelimelerle, tanımlamalarla doğru bir şekilde yapılması gerekiyor. Buradan bakıldığında da ciddi sorunlar ve sıkıntılar ortaya çıkabiliyor.
Peki bu mütedeyyin kesimler Antikapitalist Müslümanlıkla ne kadar ilgileniyorlar? Çeşitli zamanlarda sorulan sorulardan hareketle baktığımda, bu kesim gündelik yaşamlarında çıkan sorunlarını yine bu sistemin içerisinde nasıl farklı tarzda çözebilirim diye yaklaşıyorlar. Yani mütedeyyin kesim toplumda nasıl daha adaletçi, eşitlikçi bir toplum yaratılır sorununa pek kafa yormuyor. Daha çok gündelik yaşamı içinde karşılaştığı sorunların çözümüne kafa yoruyor. Örneğin; Yine Tv programına gelen sorulardan bir kaçı ‘’Abime 15000 dolar borç verdim bu parayı İslami koşullara göre nasıl geri alabilirim?’’ ‘’Bankada şu kadar param var, benim bunu infak etmem gerekiyor mu? bu şekilde vatandaşın gündelik yaşantısı ile ilgili oluyor.
Başka bir örnek olarak, İhsan hoca bir yerde anlatmıştı ben de çok çarpıcı bulmuştum. Kendilerine miras kalan bir mülk yüzünden anlaşamayan ve bu yüzden sorun yaşayan kardeşler ‘’Bu sorunu nasıl çözeceğiz?’’ diye tartışıyorlarmış. Tam eşit paylaşıma erkekler yanaşmamış, kadınlar da erkek kardeşleri gibi eşit bir şekilde yararlanmak istemişler. Sorunu çözemeyince ‘’Biz bunu bir bilene danışalım. İhsan Eliaçık’ta bu konuda bir otoritedir gidelim kendisiyle konuşalım, o ne diyorsa ona uyalım’’ demişler. İhsan hocaya gelmişler ve hocanın ilk sorusu şu olmuş; ‘’Öncelikle benim syleyeceğimi kabul edecek misiniz?’’ Herkes önce ‘’kabul ederiz niye kabul etmeyelim’’ demiş. Çünkü erkekler ‘’Zaten İhsan hoca Müslüman bir din adamıdır, dolayısıyla mirasın 3/2 si bana düşecektir’’ diye söyleyeceğini düşünüyor. Kadınlar da; ‘’İhsan hocanın İslam’da bir adı vardır, belki biz kadınlar lehine bir yorum yaparda biz de bir parça mirastan pay alırız’’ diye düşünüyor. İhsan hoca buradan hareketle, hepsine ayrı ayrı ne kadar varlıklarını olduğunu soruyor ve İhsan hoca şöyle söylüyor: ‘’O zaman öncelikle eşitlenmeniz için kızkardeşinize malınızdan, mülkünüzden bir kısmını verin ve babanızdan kalan malı da verin ve eşitlenin. Sonra da kalan miras varsa da onu da kendi içinizde eşit olarak paylaşın.’’ demiş. Bunun karşısında erkekler ‘’Bu ne biçim İslam anlayışı, böyle paylaşım mı olu?’’ falan diye isyan etmişler. Sonucunun ne olduğunu bilmiyorum ama mütedeyyin insanların bakışı açısından çarpıcı bir örnek olarak görüyorum. Kritik nokta Antikapitalist Müslümanlıkta oluyor. Müslümanlar bir bakıma Müslümandırlar ama toplum yaşamında aslında Yahudi gibi yaşıyorlar. Kendi çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir şekilde Müslümanlığı kâle almıyorlar ve bir kenara atabiliyorlar. Burada Yahudi gibi yaşıyorlar derken onları aşağılamak, küçümsemek için demiyorum, onlar son derece kendi içerisinde eşitlikçi, dayanışmacı yaşıyorlar. Ama Yahudiler daha çok kendi dışlarındaki topluluklar nezdinde onların olumsuz yanları ortaya çıkıyor. Ama gerçekten de Müslümanlık bakımından da sosyolojik, eşitlikçi bir yorum pek muhafazakar kesim üzerinde yayılmıyor.
Peki tamam bu gerçek ortada da bu nasıl aşılabilir? Veyahut biz İslam ve Solu niye tartışıyoruz? Bir fikir jimnastiği olsun diyemi tartışıyoruz? Yoksa gerçekten bir amaca hizmet etsin, bir yere varmak için mi tartışıyoruz? Bence de ve bunu düzenleyenlerin de amacı şu: Toplumda gerçekten ezilen, sömürülen kesimlerin kendi içerisinde, ortak bir bakış açısı geliştirip, bu toplumu değiştirme, dönüştürme işine girişebilirler mi? Bunun kanalı İslam ve Solu birleştirmek olabilir mi? Buradan baktığımda, bunun nasıl yapılması ve nasıl bir değer yargısı yaratmamız gerektiği konusu üzerinde durulursa bence daha iyi ortaya çıkacağını düşünüyorum. Dolayısıyla buradaki sorun ideolojik argümanlardan ziyade temel değer yargılarını ortaya çıkarabilmekten geliyor.
Bugün gerçekten Antikapitalist Müslümanlar veya kendini öyle tanımlayanlar veya tanımlamayanlar mevcut İslami anlayışa yine İslamın içerisinden bir çözüm getirmek isteyen, İhsan Eliaçık, Hakkı Yılmaz, Halit Bülbül gibi otorite isimler, toplumda zihinsel bir dönüşümü yaratmaya çalışıyorlar. Bence de son derece devrimci bir iş yapıyorlar. Bugünkü durumda zihinsel dönüşüm, bu ortak anlayışı geliştirmek, hem mütedeyyinler hem sosyalist, sol gelenekler bakımından son derece temel bir önemde olduğuna inanıyorum. Zihinsel dönüşüm gerçekleştiği oranda burada ortak zeminlerde çok rahatlıkla yakalanabilir. Antikapitalist Müslümanları tanıyan kişiler, ister mütedeyyin ister sosyalist kesimler olsun zihinsel bir dönüşüm ile böyle bir ortaklaşma yaratabilirler.
İkinci nokta olarak, tabi bu Antikapitalist Müslümanların yada solun şu anda yapabileceği bir iş değildir. Ancak toplumun geniş bir kesiminde hak mücadelesinde, ayrım, İslam, sol gibi argümanlara takılmamak gerekiyor. Gerçekten emekçilerin, ezilenlerin mücadelesi için sömürenlere ve ezenlere karşı bir ortak mücadele zemini geliştirilebildiği ölçüde zihinsel dönüşümün, siyasal dönüşümün ancak bu zeminde gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Bu yapılabildiği oranda solun, yani kamucu, toplumcu, eşitlikçi, geleneğe saygılı olan, adı ne olursa olsun İslamcı, solcu, Kürtçü, milliyetçi fark etmez, bu temel argümanlar üzerine yürüdüğü sürece bence ortaklaşmalarının çok daha kolay olacağına inanıyorum. Dolayısıyla burada bence püf noktası aslında ‘’Antikapitalizmdir.’’ Kapitalizm eleştirisi yapmadan, Batıcı ideolojiler ve argümanlardan kurtulmadan bence sağlık bir anlayış geliştiremeyiz. Hatta ben İslamcı kesimlerde şöyle şeyler de duyuyorum; ‘’Avrupa gibi dinin belli bir yere oturduğu bir toplum yaratmamız gerekiyor.’’ Bunun toplumun geleceği bakımından da son derece sakıncalı buluyorum. Avrupa dediği bugün Hıristiyanlığın geldiği nokta, kapitalizme uydurulmuş bir Hristiyanlıktır. Bizim amacımız kapitalizme uyumlaştırılmış bir Müslümanlık değildir. Bizim amacımız gerçekten de adalet, eşitlik özlemini Kur’an’da yer alan, toplumda yer alan İslami değerleri egemen kılmaktır.
Dolayısıyla hem İslami açıdan çözüm arayışı içerisinde olanların, hem de gerçek anlamda sosyalist ve sol gelenekte olanların Batılı argümanlardan kurtulmaları gerekiyor. Batılı argümanlar bizi topluma yabancılaştırıyor, toplumla bütünleşmemizi engelliyor, toplumu anlamamızı, ortaklaşmamıza bence barikatlar kuruyor. Temel çözüm burada diye düşünüyorum.
Konuşmamı bu şekilde sonlandırıyorum ve teşekkür ediyorum.
adilmedya.com