‘’Solun somut değerlerine, yani eşitlik, özgürlük, insan hakları, çevrecilik, yoksullukla mücadele, bu değerlere sahip olmayan bir dindarlık yozluktur, yobazlıktır, kabalıktır, müteahhitliktir. Solun da Müslüman olması gerekiyor. Bu kültüre, bu duygu birliğine sahip olmayan solculukta faşistliktir, kendini bir şey zannetmektir ve ülkeye büyük bir kötülüktür’’
25-26 Ocak 2020’de İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan 2. İslam ve Sol Çalıştayı’na 24 konuşmacı katıldı. Ayrıca yurt dışından ve cezaevlerinden yazılı tebliğler ve video mesajlar sunuldu. İki gün süren çalıştayda Tarhisel Tecrübeler, Çağdaş Tecrübeler, Karşılaşmalar ve Yüzleşmeler, Kişisel Tecrübeler, Kadın, İslam ve Sol başlıkları altında 6 oturum yapıldı. Tüm konuşmaları ”2. İslam ve Sol Çalıştayı Konuşma Metinleri ve Kayıtları” yazı dizisi ile sunuyoruz. Bugün Levent GÜLTEKİN’in konuşma metnini yayınlıyoruz.
Bundan önceki iki oturumda sunum yapan arkadaşlardan muhtemelen İslam’ın ne kadar muhteşem bir şey olduğunu dinlemişsindir. Bir kısmından da solun ne kadar muhteşem bir şey olduğunu dinlemişsindir. Ben sizlere teorik kitaplardan okuduğum solla ilgili ya da İslam’la ilgili bir şey anlatma niyetinde değilim. Onları yeterince biliyorsunuzdur zaten. Bir vatandaş olarak kendi gözlemlerimi, tecrübelerimi aktaracağım. İslami camianın içindeyken neler görüp, neler hissettiğimi ve şimdi biraz daha yakın diyalog ve ilişki içerisinde olduğum seküler camiada neler görüp, neler yaşadığımı biraz aktarmak istiyorum. Seküler camianın sözümona savundukları değerler üzerinden kendimce bir mücadele sürdürüyorum, orada gördüklerimi aktarayım.
Müslümanların da solcuların da ömrü gerçeğini aramakla geçti
Esasında Sol ve İslam üzerinden konuşmayacağım. Çünkü böyle iki değerin olmadığını düşünüyorum. Biliyorsunuz Müslümanların ömrü, gerçek İslam’ı aramakla geçiyor. Neyse o, kimse bilmiyor. Nedir gerçek İslam? diye sorsan kimse bulamıyor bir türlü. Herkes bir ötekinin dinini, gerçek Müslümanlık bu değil diye kabul etmiyor zaten. Çok sıklıkla söylerim, bir tane İslam var ama milyonlarca Müslümanlık var. O İslam’da gerçek midir, ne kadarı uydurma, ne kadarı ekleme, ne kadarı yorum, ne kadarı öz, onu da biz bilmiyoruz. Aynı şey sol için de geçerli. Nedir sol, hangisi gerçek sol, solun tanımı nereden alıyoruz? Kime bakarak gerçek solculuk budur diyebileceğimiz bir tablo yok. Kendi aralarında 75 fraksiyona bölünmüşler. Onların da kendi aralarında bir ittifakı, bir diyalogları yok. Hiç kimse birbirini beğenmez, hiç kimse birbirini kabul etmez. Kendi aralarında bile bir diyalog kuramazken bırakın ötekini, toplumun diğer kesimleri ile diyalog kurma gibi sözüm ona bir çabaları var mı? O da ayrı bir şey.
Müslümanlar da solcular da kendi gömleğini tüm dünyaya giydirme derdinde
Tüm bunlara baktığımızda biraz islamcılar/dindarlar ve solcular kısmını konuşalım. İkisinin çok ortak yönü var. Bence ikisi de düşünceden uzak, ikisinin de temelinde inanç yatıyor, ikisinin de temelinde kalıplaşmış dar bir çerçeve var, ikisi de insanlara kendi gömleğini giydirme çabasında. islamcılara göre herkes dindar olsun dünya cennet olacak. Solculara göre herkes solcu olsa dünya cennet olacak. Peki şöyle bir tanım yapsak: ‘’Din bir gömlek, bu gömleği giyen insanlar acayip mutlu olacaklar.’’ desek ve şöyle bir soru sorsak. ‘’Dünyanın neresinde böyle bir gömleği ve hangi toplum giymiş ki kim mutlu olmuş?’’ Veyahut ‘’Türkiye’de bu gömleği giyip de huzura kavuşmuş gerçek anlamda bir yaşam elde etmiş birileri var mı?’’ O gömleği giyen kimse var mı? Maalesef yok. Muhtemelen aynı şeyi sol için de sorabiliriz. Olağanüstü bir sol tanımı var. Değerleri var tamam kabul. Onların da kendilerince bir gömlek tarifi var. Peki o gömleği giyip de dünyada bize ‘’İşte burası gerçek cennet’’ diyebileceğimiz bir yer var mı? Bir topluluk veya bir ülke var mı? Küba mı? diyorsunuz. Ben gittim Küba’ya, sonra bir Küba yazısı yazdım. Sosyalistler ile aram bozuldu, beni aforoz ettiler. Bütün yaptıklarımı sildiler. Ben nereden bileyim Küba’nın solcular için bu kadar kutsal olduğunu, bilmiyordum. Orada gördüklerini geldim bir yazımda anlattım. Yazımda ‘’…Ben böyle bir şey hiç görmedim, hayatımda hiç bu kadar yoksulluk, bu kadar sefalet, bu kadar felaket bu kadar baskı, medya yok, otelde internete izinle girebiliyorsunuz…’’ dedim. Peki neresidir, solcuların cennet gibi dediği yer? Rusya mı, Brezilya mı, neresidir? Bizim bu bir sol gömleğini giymiş de abad olmuş diyebileceğimiz bir ülke var mı? Ben görmedim. Sol içinde, din içinde söylüyorum, bu gömleklerimiz hala acayip bir gömlek, tuhaf bir şey. Mutlaka giydirmeye çalışıyoruz insanlara.
Müslüman veya solcu olmadan önce insan olmayı öğrenmeliyiz
Elbetteki solcu olupta çok düzgün insanlar var, aynı zamanda dindar olup çok düzgün olan insanlar var. Bunun bu düzgünlüğünün soldan veya dindarlıktan kaynaklanmadığını düşünüyorum. Niye gerçek Müslüman dediğimiz kısım yok? Niçin gerçek sol dediğimiz kısım yok? Solcular anlamında söylüyorum birey anlamında. Çünkü Türkiye’de şöyle bir sorunumuz var bizim. Biz esâsı ıskalıyoruz. Nedir o esas? Solcu, dindar, Alevi, Atatürkçü, Kürtçü, milliyetçi olduk ama bir şeyi ıskaladık, insan olmayı… İnsanın olmadığı yerde bu değerlerin hiçbirini konuşamayız. Çünkü biz insan değiliz. Bunu hakaret olsun, laf olsun diye de söylemiyorum. Buna gerçekten inanıyorum, insan olmak başka bir şeydir. İnsan olmanın evreleri, eğitim süreci vardır, adalet duygusunun oluşmasıdır. Örnek veriyorum; En temel değerlerden bir tanesi adalet duygusunun, iyi ile kötüyü ayırt edebilme yetkisinin gelişmesidir. Türkiye’de bunun, bu değerlerin oluşması teknik olarak mümkün değil. Çünkü ortada bir ceberrut devlet var. Şimdiden değil, 50-60 yıldır var. Bu ceberrut devlet ayrımcılık, düşmanlık yaratmak üzerinden bir politika izliyor. Bu politika, toplumun her bir dönem bir kesimini travmatik bir hasta haline getirdi. O hastadan da insan çıkmıyor. Çünkü ona göre eğitim verilmiyor, ona göre düşünmenin ortamını bırakmıyor ve özgürlük olmayınca, adalet olmayınca, eşitlik olmayınca da insan yetişmiyor.
Biz şu anda ülkede bir kabile savaşı veriyoruz. Bildiğiniz kabileler var ve bu kabileler arasında bir kavga var. İyi bir insan olmak için o yüzden de eğitim, iyi bir toplumsal terbiyeye ve iyi bir anayasa şart. Yanılmıyorsam Alexis de Tocqueville’nin şöyle bir sözü var ‘’İyi bir anayasanın, iyi bir sistemin olduğu yerde ancak iyi bir yurttaş, iyi bir insan olunabilir’’ diye. Bizde böyle bir şey yok ki. Şu anda, insan olmadık bari iyi bir solcu olalım, insan olamadık bari iyi bir dindar olalım, Alevi olalım, Kürt olalım diye kavga veriyoruz. O yüzden bu değerler üzerinden bir yaşam kavgası veriyoruz.
Bizim solculuğumuz da, dindarlığımız da sahte
Peki ne olabilir, ne eksiklik var? İkisi içinde düşünceden uzak dedim. Bana göre sol, düşünceye tamamen kapalı. İnanç zaten biliyorsunuz düşünce ile arasında bir mesafe var. Farabi der ki; ‘’Düşünce inançtan üstündür’’ İnanç kısmı, Müslümanlık, dindarlık için bunu söyleyebiliriz orada düşünce yoktur. Sevgili Dücane’nin söylediği gibi; Kur’an’ın en büyük çelişkilerinden bir tanesi her ne kadar bize ‘’özgür iradeniz ile doğruyu, İyiyi, kötüyü seçme hakkınız var’’ dese de ardından gelen bir cümle de şöyle bir şey söylüyor ‘’kötüyü seçersen yakarım seni’’ O yüzden orada bir düşünce yoktur; kabul, iman, itaat vardır.
Peki solda var mı düşünce? Bana göre solda da düşünce yok. Düşünmek demek; değişmektir, dönüşmektedir, farklılık oluşturmaktır, birçok şeyi akletmektir, durup tabloya bakmaktır. Solun standart, klasik bir kafa, ideolojik anlayışı var. Mesela sol değerleri diyoruz. Nedir solun değerleri? Demokrasi, eşitlik, özgürlük müdür? Ama bir tane eşitlikçi bir sol hareket gösterebilir misiniz? Kendi içlerinde bile ‘’faşizm mi diyelim, diktatör mu diyelim’’ diye fraksiyona ayrılıyorlar, saatlerce kavga ediyorlar. Tamam sol değerleri var ama bu değerleri kendi hayatında yaşayamamış, gösterememiş bir sol var dünyada. Sadece bu da değil, tekrar söylüyorum. Bizim solculuğumuz da, dindarlığımız da sahte. Neye göre söylüyorum bunu? Ben çocukluğumoa ne Kur’an-ı Kerim’i baştan sona okuyarak İslamcı oldum, ne de solcu olanların önemli bir kısmı Karl Marks’ı okuyup bitirip ‘’Ben düşündüm Marks çok doğru söylüyor, benim de kafama yattı o yüzden solcu oluyorum’’ demiş değil ki. Türkiye’de Kemalistler Nutuk’u okuyarak Kemalist olmuş değiller. Hiç birimiz, hepimiz sahteyiz.
Müslüman Kur’an’ı okuyup özümsediği için Müslüman, solcu da Marks’ı okuyup özümsediği için solcu olmuyor. Araştırmadan, ezbere tercihler savunuluyor
Mesela Ahmet Kaya’nın nasıl solcu olduğunu anlatayım size. Belki bir çoğunuz biliyorsunuzdur. Ümit Kıvanç’ın çok güzel bir belgeseli var. Orada çok güzel anlatır. Ben de bunu kitabımda da yazmıştım. Her birimiz için aynı, sadece Ahmet Kaya için değil, benim İslamcı olmam da bir durumdur. Muhtemelen bir çoğunuza benzer. Sınıfta solcu bir öğretmene denk geldiysek solcu olduk, sevdiğimiz bir öğretmen İslamcı ise İslamcı olduk. Ahmet Kaya da diyor ki; ‘’İlk defa Diyarbakır’dan geldim İstanbul’a. Bir oto tamirhanesinde çalışıyordum. Bana herkes lanlı konuşuyor. ‘’yürü lan şurdan bir sigara al’…’’ gibi lanlı manlı sözlerle iş buyuruyorlar. Ayak işlerinde çalışıyorum. Bir gün ilk defa oto tamirci dükkanına üniversiteli gençler geldi. Bana hayatım boyunca ilk defa birileri ‘’siz’’ dedi. Ve ben o gün hemen orada sordum. Bunlar kim? diye. Bunlar bizim komünist gençler dediler. Hemen orada dedim ki; abi bundan sonra ben de komünistim.’’ Bizim solculuğumuz böyledir. Ama dindarlığımız da böyledir. Kaç tane dindar oturmuşta İslam felsefesini okumuştur. Hz. Muhammed’e bakmış, dönmüş Kur’an’la kıyaslama yapmış, Kur’an’ın kendi çelişkilerini kendi kafasında çözmüş, dönmüş İslamcılığın dünyada getirdiği geçmiş tecrübelere bakmış ve tamam çok güzel bu, ‘’Ben artık bundan sonra dindarlık, İslam üzerinden bir hayat inşası kuracağım’’ demiş. Kaç kişi demiş bunu? Hiçbirimiz… Dediğim gibi ben de arkadaşlarım, çevrem dindarsa veya öğretmenim veya kendimce bir kanaat önderi seçtiğim biri üzerinden İslamcı oldum. Sonra dönmüşüz o benimsediğimiz ideoloji üzerinden okumalar yapmışız. Aslında bu zihnimizdekini onaylatma okumalarıdır.
İnanç ideolojik bir hal aldığında istismara açık bir hale dönüşüyor
Peki bütün bunlara rağmen Sol yok, İslam yok, Müslümanlıkta gerçek değil, İslamcıların ve dindarların durumu da ortada, iktidarı görüyoruz zaten. Her ne kadar onlar gerçek dindar değil dense de, onlar gerçek dindar. Ben içlerinde büyüdüm, hepsi gerçek dindarlar. Siz bakmayın onlara böyle. Yok bunlar gerçek Müslümanlık bu değil, bunlar istismar ediyor, falan filan söylediklerine. Müslümanlığın temeli zaten istismardır. İnanç ideolojik bir hal aldığında istismara açık bir hale dönüşür, değişmez kuraldır. İnanç siyasetle birleştiğinde böyle berbat bir hal alır. Bugüne ait bir şey değil ki Emevilere kadar gidin aynen böyle. Peygamberin vefatından sonra 4 tane halifenin öldürülmesi zaten budur. İnançla siyaset birleştiğinde bir canavara dönüşüyor, o canavar dönüyor inancı da yiyor. O yüzden her ne kadar gerçek değildir deseler de, bence tablo gerçek bir tablo. Elimizdeki dindarlarımız bunlar.
Müslümanlık Türkiye’nin kültürel kodlarını belirleyen en temel değerdir
Kendimce düşüncelerinden çıkardığın bir tanımlamam var. Yine de buna rağmen, bütün eleştirilerime rağmen, Türkiye’nin kurtulması için solun Müslüman, dindarların da solcu olması gerekiyor. Peki niye böyle olması gerekiyor? Müslümanlıktan kastım bir inanç değil. Burada zaten söylenmiştir bu. Niçin solun Müslüman olması gerektiğini söylüyorum. Bu bir inanç meselesi değil. İslam, Müslümanlık Türkiye için sadece bir inanç olarak tanımlanamaz. İslam, Müslümanlık Türkiye’nin kültürel kodlarını belirleyen en temel değerdir. Rahmetli Atilla İlhan ile bir röportaj yaptığımda şöyle demişti. ‘’Türkiye’nin ateistleri de Müslümandır’’ Ne demek bu? Dilimiz üslubumuz, kültürümüz, oturmamız kalkmamız daha birçok şey aynı. En ateistimiz bile inşallah maşallah diyerek konuşur. Belki çocuğunu da bu adetlere göre evlendirir. En solcumuzda kızını veya oğlunu everirken ‘’Allah’ın emri Peygamberin kavli ile’’ der. Bu bizim için bir kültürdür. O yüzden solun kibri bırakması, topluma tepeden bakmaktan vazgeçmesi ve gerçekten Müslümanlaşması gerekiyor. Ki ülkeyi bu içinde bulunduğu bataklıktan çıkarabilelim. Dindarlık solla buluşmadığı sürece hırsız, yobaz, kaba, inşaattan müteahhitlikten başka bir şey görmeyen, çevreyi umursamayan, insan haklarını, eşitliği özgürlüğü zerre kadar umursamayan bir dindarlık anlayışı oluşuyor. İşte bugün yaşadığımız durum bu. İkisinin bir araya gelmesi gerekiyor. Dindarlığın solun değerlerine ihtiyacı var, (yani solun temsil ettiği söylenilen değerlere) solun ise Müslümanlıkla beraber oluşan o kültüre ihtiyacı var.
Solcular halkın en temel değerlerini savunduğu halde, halk neden solculara ‘’millet düşmanı’’ diyor?
Niçin sol, Müslüman olmak zorunda? Biraz önce söyledim, düşünceden uzaklar diye. Eğer sol, düşünüyor olabilseydi benim yıllardır kendi kendime sorduğum soruyu muhtemelen onlar elli yıl önce kendilerine sormuş olurlardı. Nedir o soru? Sol ne diyor? Eşitlik… Eşitlik ne demek? En yoksulla en zenginin eşit olduğu bir ülke hayal etmektir. Bu sadece sermaye anlamında söylemiyorum. Eğitimde, fırsat eşitliğinde birçok alanda. Aslında eşitlik isteyerek ne demiş oluyorsunuz? Halkın, toplumun hakkını güçlüye karşı savunmuş oluyorsunuz. Solun söylediği bir diğer değer özgürlük…. Özgürlük nedir? Niye özgürlüğü savunuyoruz? En güçsüz, toplumun en yoksul, en sahipsiz kesiminin sesini duyurabileceği bir düzen, bir sistem olsun diye. Solun bir başka değer işçinin hakkı, işçinin emeği… Çevre diyor bir başka değer olarak. Herkes insan gibi bir yaşam sürsün diye. Benim değil, senin mahallendeki ağaç kesildi, banane diyebilir ama demiyor. İstiyor ki herkes doğru düzgün şehirlerde yaşasın.
Peki nasıl oluyorda elli yıldan daha fazla bu halkın değerlerini savunduğunuz halde, bu halk size ‘’millet düşmanı’’ diyor? Nasıl oluyorda bütün çabanız, uğraşlarınız, mücadeleniz bu halkın hayatını iyileştirmek olduğu halde halktan zerre kadar iltifat görmüyorsunuz? Nasıl oluyor bu? Konuklarımızdan ‘’Allah ile aldatma’’ diyenleriniz var. Bence bu tamamen bir bahane. Bu ne yazık ki solun sığındığı bir bahane. İşte diyorki sol; ‘’Onların elinde din var, biz o yüzden ne yazık ki topluma etki edemiyoruz.’’ Kusura bakmayın bunu kabul etmiyorum. Size niye kabul etmediğimi bilimsel bir örnek vererek açıklayayım. Konda Araştırma ve Danışmanlık’ın bir araştırmasıdır bu. Konda topluma soruyor diyor ki; Eğer Türkiye dışında bir ülkede yaşamak zorunda kalırsınız, orası neresidir? Yüzde 75’i Kanada, Danimarka, Hollanda diyor. Suudi Arabistan gibi bir ülkede yaşamak istiyorum diyenlerin sayısı yüzde 10 bile değil, yüzde 6’larda. Rusya diyenlerin sayısı yüzde 4 civarı. Hayır ben hiçbir yere gitmiyorum, Türkiye gibi bir ülke istiyorum diyenler de var. Peki bu yüzde 75 bize neyi gösteriyor? Aslında toplum solun değerlerinin egemen olduğu bir ülke istiyor. Kanada hayranlığı bence oradan geliyor. Eşitlik dediğimiz, orada birbirine saygı dediğimiz, oradaki nezaket, oradaki çevre, oradaki emeğin hakkını alma vs. veya Hollanda. Buraları dört dörtlüktür diye söylemiyorum, genellikle buraları idealize edilme açısından söylüyorum. Halkın yüzde 75 sizin savunduğunuz, solun savunduğu değerlere göre bir ülke istediği halde, nasıl oluyor da sol bu toplumda itibar görmüyor? Çünkü Müslüman değil, dilini ayarlayamıyor, o toplumla bir diyalog kuracak duygu birliği yok, kendini Fransız aydınlardan, Rus edebiyatından veyahut farklı yerlerden okuduğu o kültürün etkisi ile, o toplumun eliti zannediyor.
Sol, hitab ettiği toplumla duygu birliği kurmuyor, bu değerleri kendisi yaşamıyor ve insanların inancına saygı duymuyor
Şuna getirmek istiyorum, mesela Obama’nın gelip Türkiye’de başkanlık seçimine girdiğini düşünün. Toplumla aynı dili konuşmuyor, Türkçe bilmiyor ve kampanya yapıyor. Solun durumu aynı. Yani hitab ettiği toplumun dilini bilmiyor, hitab ettiği toplumla duygu birliği kurmuyor. Dahası bu değerleri kendisi yaşamıyor. İnsanların inancına saygı duymuyor, onu değiştirilecek, ikna edilecek, karanlıktan gericilikten çıkarılacak bir koyun olarak görüyor. Halkta dönüp diyor ki; ‘’Hadi lan oradan, sana mı teslim olacağım. Beni koyun olarak göreceksin ben de sana teslim mi olacağım?’’ Bana göre bizim ülkedeki halk, hem İslamcılardan, hem de solculardan daha demokrattır, daha barışçıdır, daha özgürlükçüdür, daha Müslümandır, daha da solcudur. Bizim temel sorunumuz diyalog kuramamak.
İslamcılık sabır sebat etmeyi öğretiyor
Solun niye Müslüman olması gerektiği ile ilgili bir şey daha söyleyeceğim. Bu benim hayatımla ilgili önemli bir şey. Bundan bir yıl önce bir Tanıl Bora’nın güzel bir yazısı vardı ‘’Sol Sabır ve Sebatı bilmiyor’’ diye. Bizim solculara ‘’git şurada molotof kokteyli atılacak, iki slogan atılacak’’ deyin koşa koşa giderler. Ama eline bir broşür verin ‘’bunu dağıtacaksın’’ deyin bunu başaramazlar. Niçin başaramazlar? Çünkü solda sabır ve sebat yok. Bu da Müslümanlıktan alınan bir terbiyedir. Bana sorarsanız ‘’Geçmiş İslamcılıktan sana ne kaldı’’ deseniz. Ben de derim ki en çok kalan şey; ‘’sabır ve sebat’’ Yani tırnak içerisinde söylüyorum kadercilik… Kadercilikten kastım şudur; Ben yola çıkayım, inandığımı yapayım, Allah kerimdir sonucu göreceğiz. Sol ise şöyle ben sekülerle çok beraber olduğum için biliyorum. Diyorum ki; bir şey yapalım, bir şey yapmamız lazım, ülke gidiyor. Onlar da diyor ki; Ama Levent Bey sonunu görmediğimiz bir olaya çıkamayız ki. Gözünüzü seveyim biz bir çıkalım, belki yolda bir ağaç düşer, bir ayı çıkar, bir şey olur, bizim de bir işimiz kolaylaşır, tahmin etmediğimiz bir şeyler olabilir.
Son olarak tekrar söylüyorum; solun Müslüman, dindarların da solcu olması gerekiyor ki Türkiye gerçek anlamda bir düzlüğe çıksın. Solculuktan kastım somut değerleri, yani eşitlik, özgürlük, insan hakları, çevrecilik, yoksullukla mücadele, bu değerlere sahip olmayan bir dindarlık yozluktur, yobazlıktır, kabalıktır, müteahhitliktir. Solun da Müslüman olması gerekiyor. Bu kültüre, bu duygu birliğine sahip olmayan solculukta faşistliktir, kendini bir şey zannetmektir ve ülkeye büyük bir kötülüktür ne yazık ki.
Çok teşekkür ederim dinlediğiniz için.
adilmedya.com