3 Mart 1992’de bilirkişinin “patlama kaçınılmaz” dediği ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği Kozlu faciasında 27 madencinin patlamanın yaşandığı yerden yüzlerce metre uzakta zehirlenerek öldüğü anlaşıldı. 17 Mayıs 2010’da Karadon’da 18 madenci zehirlenerek yaşamını yitirdi. Peki onlara gaz maskesi verilseydi, sığınma odaları olsaydı? Zonguldak’ta neden sığınma odaları yok? Olanaklı mı, değil mi?
SIĞINMA ODALARI OLANAKLI MI?
Sığınma odaları, kurtarma odaları veya Şili’de olduğu gibi yaşam odaları… Maden Mühendisleri Odası, bu odalardan Türkiye’deki 400 madende sadece 4 tane olduğunu açıkladı. Karaelmas diyarında ise hiç yok. Bazı kesimlere göre kömür ocağında olanaklı değil. Maske, sığınma odaları ve madenlerdeki iş güvenliği önlemlerine ilişkin 1992’deki büyük faciayı yaşamış ve halen TTK’da görevli maden mühendisi Ekrem Murat Zaman ile görüştük.
Ekrem Murat Zaman, halen 1992’de büyük facianın yaşandığı Kozlu müessesinde maden mühendisi olarak çalışıyor. Yeni Kuyu’da madenciler için hayati önemi olan havalandırma ile çıkış havasının miktarlarını inceliyor. 263 madencinin yaşamını yitirdiği faciada ocağa girip cenazelerin çıkarılmasında yer almış. Maden mühendisi Zaman, aynı zamanda iş güvenliği, madencilik tarihi üzerine de araştırmalar yapıyor. Zaman ile Şili’de hayat kurtaran sığınma odalarını, Karadon ve Kozlu facialarını, deneyimleri ve çalışmaları konuştuk.
İŞÇİLERİN MASKESİ BİLE YOKTU
Ekrem Murat Zaman, 1992 Kozlu faciasının deneyimlerini anlatarak başlıyor söze: “Biz özellikle bu patlamadan (1992-Kozlu) sonra hatalarımızı gidermek için bazı girişimlerde bulunduk. Hatalarımız derken, yapmamız gerekip de yapmadıklarımız. Patlamadan önce planlanmasına rağmen elimizde kurtarıcı maskeler yoktu. Patlamadan sonra ferdi kurtarıcı maske vermeye başladık.”
Murat Zaman, içerisinde bulunduğumuz Yeni Kuyu’yu gösteriyor, şöyle diyor: “Derin madencilik dediğimiz gördüğünüz kuyu, (Yeni Kuyu) burası -560 koduna iniyor. Biz -730 kodunu hazırlıyoruz. Şimdi siz katlarda çalışıyorsanız ve patlama olasılığı, patlama sonrası oluşan gazlar veya yangın sonrası zehirlenme olasılıkları… Böylesi ortamlar olası ise siz o maskeleri verirken, yani dışarı ile teması kesen oksijen üreten maske verirken; kaçış yönlerini, kaçış planlarını da yapmak zorundasınız. Veya kaçamadıkları takdirde nerelerde gizlenmeleri, saklanmaları gerektiğini planlamak zorundasınız. Normal giriş çıkışlara alternatifler planlamanız gerekir. Ve bu planlamanın içinde, buna ister sığınma, ister kurtarma odaları deyin bir süre için yedek maske, oksijen tüpleri bulunan dış teması kesen odalar, derin madencilikte olmak zorundadır.
Ancak TTK’da böylesi bir planlama yapılmamıştır şu ana kadar. Kaldı ki Karadon bırakın böylesi bir planlamayı işçiye maske vermeyi bile gelenek haline getirmemiş. Baştan aşağı olumsuzluk.”
MASKE OLSAYDI, NE OLURDU?
Zaman, 1992’deki faciadan yola çıkarak “Patlamada işçilerde maske olsaydı ne olurdu?” diye soruyor. Zaman, büyük facianın ardından girdiği madende durumu şöyle anlatıyor: “İlk başta bazıları darbe tesiri ile ölmüş. Darbe tesirinden kurtulmuş olup da belli noktaya gidenleri biliyoruz. Örneğin Kozlu’daki kazada 27 kişinin bir kat inerek en az 300 metre yürüdüğünü tespit ettik. Olmaması gereken bir yere girip ölmüşler. Bu insanların maskeleri olsaydı, o yürüyüşleri maske ile yapacaktı. Maske bitince de sığınma odasına gidebilirlerdi. Onları kurtarmaya gelenler oradan çıkarırlardı. Onlarca kişi kurtarılabilirdi.”
30 İŞÇİDEN 18’İ ZEHİRLENEREK ÖLDÜ
Maden mühendisi Zaman, 17 Mayıs 2010’da 30 madencin yaşamını yitirdiği grizu patlamasını hatırlatıyor ve şöyle diyor: “Adli Tıp raporlarına göre 18 kişi zehirlenerek ölmüş. Ben rapordan şunu anlıyorum: 30 kişiden 2’si aşağı düştü. Kaldı 28 kişi. 18 kişi zehirlenerek öldü. 10 kişi için ‘darbe tesiri ve diğer olaylar görülmüştür’ diye yazıyor. O halde 18 kişinin maskeleri olsaydı ve maske ile sığınma odalarına ulaşsaydı….”
Kuyunun dibinde bir sığınma kabininin mutlaka olması gerektiğini belirten Zaman, o kabinde yeteri kadar yedek maske, oksijen tüpü ve tıbbi ilaçlar, hatta her katta sıhhiye odaları olması gerektiğini söyledi. Zaman, “Bunlar yapılır mı değil, yapmak zorundayız” dedi.
BİRDEN FAZLA SIĞINMA ODASI OLMALI
Ekrem Murat Zaman, Fransa, Almanya ve Çin’den alınan maskelerin kataloglarındaki şu detayı paylaşıyor: “Farklı farklı ülkelerden oksijenli ferdi kaza kurtarıcılar aldık. Ve bunların her birinin kataloglarında kaçış planları, kaçış planlarına göre yapılmış sığınma odaları, kurtarma kabinlerinden bahsediyor. Tartışmalarda ‘bu bizde olmaz’ diyorlar. Olmaz değil birden fazla olmalı diyorum. Sığınma odalarının maliyeti çok değil. Şimdi ana galerimiz var. Buradan kesesiye galeriler açılıyor. Ateşleme yaparak ilerliyoruz. Patlamanın yapıldığı yerin gerisinde sığınma kabini olmalı. Bu kabin ateşleme mahali olarak da kullanılmalı. Kuyuya geliyorsunuz buna yakın bir noktada sıhhiye ve kurtarma kabininiz olmalı, kuyu dibinde olağanüstü durumlarda sığınılacak. Bunların hepsi planlama işidir.”
YÖNETMELİK DEĞİL İŞ GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ
Zaman, madencilikte, “el alma, el verme” adında bir geleneğe işaret ediyor. “El alma, el verme” işinin birbirinden öğrenme olduğunu kaydeden Zaman, şöyle diyor: “Burada bir madencilik pratiği var. Mühendislik önemli ama aslında el alıp el verme işçi açısından önemli. İşçiyi üniversiteden getirmiyoruz. Burada eğitim yaptırıyoruz. Örneğin iş güvenliği. Şimdi herkes yönetmelik, yönerge filan… İş güvenliği kültür işidir. Siz o kültürü insana vermişseniz iş güvenliği kültürü ile işçiyi yetiştirdiyseniz, iş güvenliğinden söz edilir. Bu kültür yoksa istediğiniz yönetmeliği istediğiniz yerden tercüme ettirin. Hiçbir kıymeti yoktur. İş güvenliği uzmanları risk tespit etse ne olur! Hizmet alımı yoluyla en az işçiyle en çok üretimi yapmak istiyorsun… Her hükümete bu düzeni bozmayın dedik. Üretim yapılamayacak noktaya getiriyorsunuz dedik.”
KOZLU BİLİRKİŞİ: PATLAMA KAÇINILMAZ
Maden mühendisi Zaman, “Bu kaderse iş güvenliğinden hiç bahsetmeyeceğiz” diyor. Zaman, ne Kozlu ne de Karadon’daki faciaların, tek bir kusur veya bir kişi ile açıklanamayacağına işaret ediyor. Zaman, Kozlu faciasına ilişkin bilirkişi raporunu hatırlatıyor, şunları ifade ediyor:
“Yatırım, mal, mülk ne kadar değerli ise insan da değerli. Ve insan gibi çalıştırmak zorundasınız. Bunları yapıyor musunuz? Karadon’da bunların hiçbirini yapmamışsınız. Ama bütün sorun, ‘suçlu ayağa kalk’a bağlanıyor. Hukuk çıksın içinden çıkabilirse! Olayın geldiği boyutu tek bir kusurla, tek bir kişi ile açıklamak mümkün değil. Örneğin Kozlu’da 263 kişi ölüyor. Tek bir sorumlu yok. Kozlu patlamasının bilirkişisi diyor ki: ‘Patlama kaçınılmazdır.’ Raporu yazan profesöre sorduk ‘Nasıl kaçınılmaz?’ ‘Kimseye kusur yükleyemediğim için öyle yazdım’ dedi. Karadon’da bir mühendis yargılanıyor. Şimdi bunun ihale aşaması var. Burada bir sürü dalavera var. Bu sistem bozukken gel sen 30 kişinin ölümüne karşılık bir kaç yıl yat. Bütün suç sende demek bu kadar basit değil.”
1945’LERİN GERİSİNDEYİZ
Ekrem Murat Zaman, havzanın özel sektöre açılması ile soruların arttığına dikkat çekiyor. Havzanın özel sektöre açılmasının bir devlet politikası olduğuna işaret eden Zaman, gelinen aşamada durumu şöyle özetliyor:
“Örneğin kuyu delme işi. Şimdi her yerde bu işi Çinlilere yaptırıyoruz. -Hala da Çinlileri bekliyoruz. 1945’de, 1 Numaralı Kozlu Uzun Mehmet kuyusu 38 ayda bitirildi. Hakkı Kök ve Neziha Önyay adlı mühendislerin yönetiminde, yani kendi mühendislerimiz ile kuyu deliyoruz. 1945’de kuyu delme tesislerimiz var. Balkanların en büyük fabrikası. Fakat çalıştıramıyoruz. Şimdi her işi hizmet alımıyla yapıyoruz. Yeraltında kazıya varınca kadar herşeyi hizmet alımıyla yapmayı planlıyoruz. Bir devlet politikası. 1940’larda 1,5-2 milyon ton kömür çıkarılıyor. Çok iyi bir rakam. Şu an 20 milyon ton kömüre ihtiyaç var. 1945’lerden geriye gitmiş durumdayız.
Kar-zarar üzerine kurulu bir sistem. Biz kuyu delen ekipleri dağıtmışız. Kuyu delmek için çeşitli aparatlar var bunların hiçbiri elimizde yok. Çok basit haliyle 150-200 metre delecek sistemimiz yok.