Neyin sırasının ne zaman geleceğine karar vermek son derece önemlidir. Meşhur sözde ifade edildiği gibi, zamanı gelmiş fikir dünyanın en güçlü ordularından daha güçlüdür.
Öncelik ve önem sıralaması konusunda herkes kendi tercihini yapar ve tercih ettiği yada ertelediğinin sorumluluğunu üstlenir, sonuçlarına katlanır.
Elbette herkesin kendi çalışma alanını bırakıp anayasa işine odaklanmasını bekleyemeyiz. Ama bazı şeyler için geç kalmanın bedelinin ağırlığını öngörebilmek zorunluluktur.
YSK’nın kararı ile kendisini, kalesine gol yemiş gibi hissedenlerin öfkesini ne kesebilir ? Askeri, polisiye ve yargısal operasyonlar mı ? Yoksa soruna köklü çözüm konsepti geliştirecek bir toplum sözleşmesi iradesinin gelişmesi mi?
Kürtlerin bedelini fazlasıyla ödeyerek elde ettiği kazanımları bile çok görenler, şimdilik, yaşadıkları şokun sorumlusunun kim olduğunu anlama çabası içindeler. Türkiye toplumunu kamplaştırarak yönetmeyi alışkanlık haline getiren, en kolay yönetim biçimi olarak görenler, karşı karşıya kaldıkları durumu telafi etmenin yollarını arayacaklar. Muhtemelen buldukları köhnemiş yöntemler, bu işin anayasal çözümünden başka çare kalmadığını anlamayı hızlandıracak.
Halkın sabır sınırının ne kadar zorlandığını bilmek ama bölgesel gelişmelerin Türkiye siyasetini nereye sürükleyebileceğini de dikkate alarak hareket etmek zorundayız. Dünyanın bölgemize bakışında, insan hak ve özgürlüklerinden daha öncelikli gündeminin güvenlik , savaş ve silahlanma olduğunu asla göz ardı etmemeliyiz. Halkların geleceğini şekillendirecek gelişmelerin, yeni bir denge noktasında buluşmasında enerji nakil hatları kritik öneme sahiptir.
Tunus’da başlayan domino sürecinin belki son taşı Mezopotamya’da devrilmeyecek ama en önemli ara durağın Suriye olduğunu herkes gayet net biliyor. İsrail’in güvenliğinden, Lübnan’ın geleceğine, İran’ın hangi noktada durdurulacağına ve tabi Kürtlerin Ortadoğu siyasetinde nasıl bir pozisyona razı olabileceğine dair çok önemli konular, Suriye’de yaşanacak gelişmelere endekslidir.
Irak’da gerçekleştirilen operasyonun devamı Türkiye’nin alacağı tutumla doğrudan ilişkilidir. Libya politikasında yapılan tutarsızlıkların bedeli, Batı ve bölge ile ilişkileri etkileyebilir. Ama Kürt sorunu ve komşularla ilişkilerde yaşanacak gelişmelerin faturası çok daha doğrudan ve ağır olur.
Bütün bunlardan sonra “şimdi anayasanın sırası mı ?” diye soruyorsanız verilebilecek tek cevap kalıyor.
Asıl şimdi sırası, tamda şimdi sırası.
Türkiye ya gerçekten yeni, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa ile geleceğini ve barışını güvence altına alacak ya da sonuçlarına hepimizin katlanmak zorunda kalacağı bir kaosun içine yuvarlanacak.
O halde bunu kimden bekleyebilir, ne adına isteyebiliriz?
Bu hafta sonu Ankara’da yapılan Demokratik Anayasa Kurultayı, üzerimize düşen yapıp yapamayacağımıza dair bir yüzleşme buluşmasıdır. Kalıcı ve uzun soluklu bir anayasa hareketi inşa edilmeden, Türkiye’nin demokratikleşeceğini sanan, Kürt sorununun barışçı çözümünü bekleyenlere ilanen duyrulur.