Financial Times Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak yükselişi ile ilgili tam sayfa bir değerlendirme yayımlamış.
Gazete, uzun zaman boyunca batının Orta Doğu’daki en güvenilir müttefiği olan Türkiye’nin başka bağlar kurarken batıya arkasını dönmediğinde ısrar ettiğini yazıp ekliyor: “Bölgesel liderlik çabası riskler de barındırıyor.”
Bölgesel liderliğin riskleri
Gazetenin muhabirleri Delphine Strauss ve David Gardner, yazılarına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bir hafta içinde Toronto, Brüksel, Bişkek ve Londra’yı, bir başka hafta içinde ise Lizbon’dan Kabil’e kadar bir bölgeyi ziyaret ettiğini belirterek başlamış.
Financial Times’ın yazarlarına göre göreve geldiğinden bu yana hiperaktif bir dış politika izleyen Davutoğlu’nun vizyonu büyük ölçüde sıradışı değil. Davutoğlu’nun “Sıfır sorun” doktrini ve Türkiye’nin komşularıyla yakınlaşma fikri Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sloganına benziyor.
Gazete, Davuoğlu’nun bu amaca ulaşmak için Balkanlar’dan Bağdat’a kadar bir bölgede çatışmalara arabuluculuk yapmak istediğini ve Ankara’nın hızla gelişen ekonomik nüfuzunu yeni dostluklar kurmak yolunda kullandığını da belirtiyor.
Türkiye’nin odağında olduğu gerginliklerin köşe taşları
Fakat Financial Times’ın yazarları, son birkaç ay içinde Türkiye’nin bölgesel hedefleri ile geleneksel müttefikleri arasında bir gerginliğin açığa çıktını da ifade ediyor.
Strauss ve Gardner bu gerginliğin köşe taşlarını ise şöyle sıralıyor:
İlk olarak, Ermenistan’la sorunları çözme inisiyatifindeki başarısızlık Ankara’yı Ermeni diyasporasının Amerika Birleşik Devletleri ve başka yerlerde Ermenilerin Osmanlı Türkiye’si döneminde uğradıkları katliamları soykırım olarak kategorize etme çabalarıyla mücadele etmek durumunda bıraktı.
Ardından da Mayıs ayında Gazze’ye yönelik ambargoyu delip yardım malzemesi götürmeye çalışan ve Türk bayrağı taşıyan gemiye İsrail’in operasyonu ve dokuz Türkün ölmesi geldi.
Ancak Financial Times’a göre Amerika Birleşik Devletleri’nin perspektifinden bakıldığında Ankara’nın pozisyonundaki kaymanın asıl işareti, Türkiye’nin geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İran’a karşı yeni yaptırımlar uygulanması kararına karşı oy kullanmasıyla geldi.
Güvenlik Konseyi’ndeki oylama ve öncesinde Türkiye ile Brezilya’nın İran’la yaptığı düşük düzeyde zenginleştirilmiş urayum karşılığı nükleer yakıt anlaşmasının ardından meydana gelen siyasi fırtına, gazeteye göre, Türkiye’nin batılı müttefikleri için öneminin bir kez daha altını çizdi.
‘ABD’nin perspektifinde, İran’a karşı tutum öne çıkıyor’
İki bölgesel savaşa dâhil olmuş olan Amerika Birleşik Devletleri de, böylesi bir ortamda Irak ve Afganistan’daki istikrarın güçlendirilmesinde öncülük üstlenen ortaklarından birini uzaklaştırmayı göze alamaz Financial Times’ın yazarlarına göre.
Türkiye’nin Filistinlilerin haklarının başlıca savunucusu haline gelmesinin bir etkisi de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah’ın Arap ülkelerinin sokaklarındaki prestijini bile gölgede bırakması oldu.
Gazeteye göre Türkiye’nin bölgesindeki güvenilirliğini artıran unsurlardan biri de Ankara’nın Washington’dan bağımsızlığını vurgulama isteği.
Financial Times, Türkiye’nin pozisyonu ile ilgili bu olumlu değerlendirmelerin aksine, Washington’daki kimi çevrelerin Ankara’yı güvenilmez bir ortak olarak görmeye başladıklarını da aktarıyor.
Gazete ayrıca, Türkiye’nin dış politikadaki maceralarını sınırlayıp, ülke içi meselelerle daha yakından ilgilenmek zorunda kalabileceğini söylüyor ve örnek olarak PKK ile çatışmaların şiddetlenmesini veriyor.
Times: Afganistan’dan çekilme takvimi doğru strateji
Afganistan’ın geleceğiyle ilgili Kabil’de düzenlenen uluslararası konferansta NATO güçlerinin bu ülkeden çekilme takvimiyle ilgili anlaşmaya varılması İngiltere basınında yoğun bir şekilde işlenen konulardan.
Times gazetesi, kontrollü geri çekilme stratejisinin doğru bir hedef olduğunu ancak daha iyi anlatılması gerektiğini savunuyor. Gazetenin değerlendirmesinden öne çıkan bazı satırlar şöyle:
“İngiltere’nin Afganistan’daki askeri varlığı meşruydu. Ancak bu ülkede bulunmasının nedeni zaman içinde değişti. Afganistan’da konuşlanmış uluslararası bir düşmana karşı başlayan mücadele, kendi ülkelerinde savaşan isyancılarla mücadeleye dönüştü. Afganistan’daki askeri varlığın meşruiyetinin dayandığı temel, Kabil sokaklarında oluşan tehlikenin giderek İngiltere sokaklarını da tehdit edebilecek olmasıydı. Benzer birşey bugün de iddia edilebilir. Ancak el Kaide büyük ölçüde dağıtıldı. Uluslararası terörizm konusundaki kaygılar karşısında, öldürülen Taliban militanlarının yüzde doksanının, doğdukları yerin 30 kilometre uzağında bulundukları gerçeği var.”
Times gazetesine göre, Afganistan’a askeri müdahalenin ardından, yıkılan Taliban yönetiminin sunduğundan daha iyi bir hayat sunuluyor Afganlara. Dolayısıyla İngiliz ve Amerikan askeri güçleri Afganistan’da bir sayfayı çevirdiler ancak kitabı yeniden yazamazlar, diyor Times. Gazeteye göre bu noktada uluslararası toplumun önünde iki seçenek var, Afganistan’da süresiz bir şekilde kalmak ya da niyetini açık ederek çekilmek.
Daily Telegraph: Taliban’a boyun eğdirmemiz gerek
Daily Telegraph gazetesi ise Kabil’deki konferansla ilgili değerlendirmesinde, “Taliban’ı yenmemiz gerek, yardımları artırmamız değil” diyor.
Gazeteye göre, geri çekilme için konan 2014 tarihine kadar Afganistan’da neler yaşanacağı, bu ülkede şimdiye dek geçirilen 9 yıllık süredeki fedakârlıkların değip değmediğini belirleyecek. Bunun için de, hangi yolla olursa olsun Taliban’a boyun eğdirmek gerek, Daily Telegraph’a göre.
MI5’ın Irak savaşı değerlendirmesi
İngiltere gazetelerinde geniş yer bulan bir başka konu ise, Irak savaşı ile ilgili yürütülen soruşturmada ifade veren İngiltere iç istihbarat servisi MI5’in eski başkanı Eliza Manningham-Buller’ın sözleri.
Eski İngiliz istihbaratçı, İngiltere’nin Irak savaşına dâhil olmasının bu ülkedeki genç Müslümanları radikalleştirdiğini, bunun ülkede saldırı düzenlenmesi riskini artırdığını ve dönemin Tony Blair hükümetinin bu riskten haberdar edildiğini söylediğine yer vermiş Guardian gazetesi.