Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Ayşe Böhürler Mayıs ayının başında İslamcı gençliğin Kürt hareketine yakınlaşmasını sorgulayan iki yazı kaleme aldı. Konu, oryantalist bir yaklaşımla ele alınması bir yana, üzerinde tartışmayı hak ediyor. Sayın Böhürler, gençleri yargılamadığını ve kendi kuşağının halinin ortada olduğunu ifade etse de asıl yapması gerekeni, kendi kuşağını ortada olan halini sorgulamayı ilgili yazılarda yeterince yapmıyor. İslamcı değil ama Müslüman biri olarak, konunun tartışılarak renklenmesine katkıda bulunmak ümidiyle bendeniz mevzu üzerinde kalem ve kelamın el verdiğince tartışmaya dahil olmak niyetindeyim…
Ayşe Böhürler İslamcı gençler derken muhtemeldir ki İslamcı Türk camiadaki gençlerden söz etmektedir. Çünkü İslamcılığın Kürt formu hiç olmadığı gibi, İslamî Kürt camianın Kürt meselesine yakınlığı da yeni değildir. Bu bağlamda Böhürler’in bahse konu ettiği gençlerin, İslamî Türk camiada yer alan Kürt gençler ile onlarla ortak düşünen Türk gençler olduğu düşünülmektedir.
İslamcı gençliğin Kürt hareketine yakınlığı mevzu edilirken, gençlerin yakınlaşma sebeplerini eski kuşağın uzaklığında aramanın daha doğru sonuçlara ulaşmamızı sağlayacağı kanaatindeyim… İslamcı gençler Kürtlerin maruz kaldıkları zulümlere karşı itiraz etmek için neden kendi mahallelerinden bir hareketle değil de karşı mahalleden bir hareketin yanında yer aldılar? Kendi mahallelerinde itirazlarını dillendirebilecekleri bir mecra yok muydu? gibi sorular meseleye giriş için yardımcı olacaktır.
Misal “eski kuşak”, “anne babalarının idealist anlayışlarıyla büyüyen islamcı gençlerin için Kürt hareketi içinde, Kürt milliyetçiliğine rağmen var olabilmelerinin sebeplerini” sorgularken Türkiye İslamcılığı’nın devletçi-milliyetçi formunu da masaya yatırmalı ve İslamî camianın büyük bir kısmına sirayet etmiş bulunan “ulus-devlet kutsalları”nın neden adiyattan sayıldığı sorgulanmalıdır…
Bazı İslamcı gençlerin, “İslam’ın temelindeki eşitlik prensibini Kürt hareketi içinde bulduklarını” söyleyen Böhürler, bunun sebebi olarak da “bu gençlerin hak-özgürlük-adalet mücadelesini sağ zeminlerde güçlü bulamayınca sol zeminlerin oluşturduğu muhalefet damarında yürümeye başladıklarını” ifade ediyor ki doğrudur. Öyle ise asıl sorgulanması gereken şudur: İslamcı camiada hak-özgürlük-adalet mücadelesi neden güçlü değil(di)?
AKP iktidarına kadar Türk kardeşleri ile “sisteme karşı” ortak mücadele eden Kürtlerde, AKP iktidarında İslamî Türk camianın büyük ölçüde AKP üzerinden sisteme entegre olması ile “ayrılma” emareleri görünmeye başlandı. Roboskî Katliamı ile daha da görünür olan bu emareler, çoğunlukla bireysel, yer yer kurumsal “zihinsel kopuş” yaşanmasını netice verdi. Kopuşu harekete geçiren etkenlerden birisi de “eski kuşak” İslamcıların çoğunun AKP iktidarı ile birlikte yanlışlığa karşı suskunluğu muhalefet etmeye tercih etmesi, çoğunlukla zulmün geldiği odağa karşı söylemini belirlemesi ve kendi zalimini hesap vermeye zorlamamasıdır. Çünkü bilhassa son on yılda İslamcılık büyük ölçüde sağcılığa, sağcılık da devletçiliğe tekabül eder olmuştur. Zulme maruz kalanlar genellikle Kürtler olduğu için kendilerine karşı işlenmiş bir zulüm ortada olduğu halde iktidara yanaşmayı yahut zulüm karşısında sessiz kalmayı seçenlerle aralarındaki zihinsel ayrılığın yaşanması çok şaşırtıcı olmasa gerektir.
“1 Mayıs meydanlarına çıkan, eylemlere katılan ve Kürt hareketine katılan İslamcı gençlerin iyi eğitimli, İslam’ı bilen, dünyayı tanıyan çocuklar olmalarına rağmen” böyle davranıyor olmaları yaklaşımı bilinçaltında yatan bir “Kürt hareketine katılanların kandırılmış cahiller olduğu” oryantalizmini işaret etmektedir. Belki de “eski kuşak”ın ilk olarak bu zihinsel arka plan ile hesaplaşması gerekmektedir. Hem bu hesaplaşma, Buluşan Kadınlar Platformu’nun Diyarbekir’de düzenlediği ‘Geleceğin İnşasında Kadınların Rolü’ toplantısı vesilesiyle Böhürler’in kaleme aldığı“yaralarımızı sarmak için önce, şimdiye kadar bize ideolojilerimiz tarafından öğretilen, birbirimizi tanımladığımız kelimeleri değiştirmeliyiz.. Bu kelimeleri kavramları değiştirmeden birbirimizi anlamamız çok zor.” şeklindeki ifadelere de oldukça uygun olacaktır. İslamcıların emek mücadelesinde neden bir kurumsal mücadele geliştiremedikleri de “gençlerin 1 Mayıs meydanlarına çıkma nedenlerinden” önce üzerinde durulması gereken, gençlerin bu yönelimlerini de anlamaya yaklaştıracak bir konudur…
Böhürler’in “İslami hareketlerin kendilerini fikren geliştiremeyip statükocu tutumlarını yineledikleri” tespiti oldukça yerindedir, kendisi değilse bile eski kuşak gençlerin “başka mecralarına kaymalarını eleştireceğine” bu kısır döngüden kurtulmanın yollarını aramaya koyulursa daha hayırlı olur inancındayım.
Türkiye İslamcılığı özellikle son elli yıldır devlet güdümünde yaşamaktadır. AKP iktidarı ile İslamcılığın muhalefet argümanları da devlet (yani sistem) tarafına geçmiş ve İslamcılık giderek daha da sönümlenmiştir. Devletle ters düşmeyen İslamcılık, Kürt meselesinde öteden beri “mayınlı arazi”ye girmemiş, orada dolaşmaktan çekinmiştir.
Eski kuşak İslamcılar, “gençlerinin solculaşmasındaki” etkiyi görmek için Sayın Böhürler’in de yazdığı İslamî bir gazete olan Yeni Şafak ile herhangi bir sol/sosyalist yayın organının, Roboskî katliamından bugüne yaptıkları yayınları kıyaslamaları faydalı olacaktır. Gençliğin bizzat şahit olduğu bu katliam sürecinde İslamî bir yayın olan Yeni Şafak, bu zulme karşı hükümet güdümlü bir yaklaşım benimsemiş, yer yer hükümetin PR organizasyonlarının medya ayağını üstlenmiştir. Bu konudaki eleştirilere genelde “ama onlar hükümete vurmak için Roboskî’yi kullanıyorlar” cevabı veriliyor. Cevabı verenler “biz de hükümet yandaşlığından ötürü sessiz kalıyor, kılıf oluyoruz” demiş olduklarını biliyorlar mı, emin değilim…
Farz-ı muhal İslamcı gençler İslamî medyadan ziyade sol/seküler yayınlara ilgi gösteriyor olsunlar. Zulmü kınamayan, zalimi kollayan bir İslamî yayıncılığa karşı zulme karşı sessiz kalmayan seküler/sol/sosyalist yayınların tercih edilmesinin hesabını sormak için önce “Zulme kılıf olan bir yayıncılık neden Müslümanların elinden çıkıyor?” sorusunun hesabını vermek gerekmektedir.
Roboskî’den başlayarak hükümetin dahli olan bütün meselelere bakıldığında İslamcı camianın genelde hükümetin sorumluluğunu gözden kaçırdığı yahut suskun kaldığı görülmektedir. Zulme arka çıkmak olan bu yaklaşımı benimsemeyen bir “İslamcı Gençlik” İslamcılar için bir hayal kırıklığı değil, bir şans olarak değerlendirilmeli ve bu vesile ile bir muhasebeye girişilmelidir…
Reha Ruhavioğlu – twitter/ruhavi
Kaynak: Gazete İpekyol