Psikeart Dergisi GYY’si Prof. Dr. Önder, ekonomik kriz ve doğal afet gibi toplumsal olayların ruh sağlığına etkilerini yorumladı. Önder: “Türkiye’de yaşananlar, insanlar için ciddi bir ruhsal travma oluşturmaktadır.”
Tuğçe GÖBEKÇİN
Türkiye’de yaşanan derin ekonomik kriz yurttaşların günden güne umutsuz bir ruh haline bürünmelerine sebep olurken gençler üzerinde yapılan araştırmalar geleceğe yönelik hiçbir olumlu düşüncenin kalmadığına vurgu yapıyor.
Özellikle son yıllarda yaşanan enflasyonun önlenemez yükselişiyle azalan alım gücü, çalışma saatleri artarken maaşların buna paralel olarak artmaması gibi durumlar toplumda ruhsal sıkıntıların yaygınlaşmasına neden oluyor. Türkiye’de yaşananların toplum ruh sağlığındaki etkilerini Psikeart Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Mehmet Emin Önder’le konuştuk.
Ekonomik krizin derinleştiği, alım gücünün düştüğü, deprem ve göçlerle yaşanan kargaşa ortamından toplumsal ruhsal dayanıklılık nasıl etkilenir?
Son yıllarda yaşanan deprem ve sel felaketleri, artan hayat pahalılığı gibi birçok etmenin yaşamlarımızı ne kadar zorlaştırdığını hep birlikte görüyoruz. Bu zorluklar karşısında farklı bireysel tepkiler göstersek de genelde bir anlam aramaya çalışarak hep birlikte başa çıkabilmenin yollarını arıyoruz. İşte bu durumda ruhsal dayanıklılık bireyin ve toplumun yaşamında önem kazanır. Genel olarak ruhsal dayanıklılığı, doğal afetler, terör, trafik kazaları gibi insan eliyle oluşturulan travmalar, aile içi çatışmalar, boşanmalar, göç ve artan hayat pahalılığı gibi olumsuz durumlar karşısında risk ve koruyucu faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkan dinamik bir süreç içerisinde, kişinin yaşamındaki değişikliğe uyum gösterebilme becerisi olarak tanımlayabiliriz. Stres altında yaşamaya çalıştığımız dönemlerde her bireyi zorlayan durumların önemli ruhsal, fiziksel ve ekonomik sonuçlar doğurması yalnızca bireyi değil yakın ve uzak çevresini, travma yaratan durumlara tanık olanları da olumsuz olarak etkilemektedir.
Bu saydığınız olumsuzluklar toplumda ne tür hastalıklara sebep olur?
Bu olumsuzluklar toplumlarda harabiyet yaratarak sosyal etkilenmelere neden olmaktadır. Araştırmalar, bu zorlayıcı durumların toplumlarda anksiyete bozuklukları, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu gibi birçok ruhsal hastalıkların yaygınlığını artırdığına dikkati çeker. Yaşanan depremler ve artan hayat pahalılığı ülkemizin her alanında ve toplumumuzun her biriminde uzun süre bilinemeyecek izler bırakmaktadır. Bu zorlayıcı koşullar Türkiye’de yaşayan insanların yaşamlarını derinden etkilemiş, ruhsal, toplumsal ve ekonomik yaşantılarını değiştirmiştir. Yaşananlar, insanlar için ciddi bir ruhsal travma oluşturmaktadır.
Psikeart Dergisi 2009 yılından beri yayınlanıyor. Modern insanın sorunlarını ele alan bu yayını siz nasıl tanımlarsınız?
Aslında dergimizin çıkış noktası dünyayı daha doyurucu biçimde anlamlandırabilmek hedefidir. Dünyayı anlamak için elimizde bulunan kategoriler, dergimizi yayına hazırlamaya başladığımız dönemde genellikle siyasi söyleme ya da kültürel kodlara dayanıyordu. Psikiyatrinin sunduğu tanımlamalar ve sanat felsefesinde psikiyatrik eleştiri kuramlarının etkisini 21. yüzyılda daha da artırması konu evrenini alabildiğine genişletti. Akla gelebilecek her konuda psikiyatrik tanımlama kriterlerinin, anlam kategorilerinin hem yaşadığımız çağa hem de geçmişe ait aydınlatıcı, perspektifi genişleten etkisi var. Bu etki sanata ve oradan da gündelik yaşam ve yaşam kültürüne yansıyor. Örneğin geçen sayımızın teması “kararsızlık”tı. Bu tema hem modern sonrası dünyaya ve ileti bombardımanı altındaki insanın karar mekanizmalarının sürekli örselenmesine hem de bu durumun sanat eserlerine, insan ruhuna, gündelik yaşama etkilerine kapı aralıyordu. İçerik anlamında hedeflerimize ulaşsak da Türkiye’nin yaşamış olduğu ekonomik süreçten olumsuz etkilendiğimizi de belirtmek isterim.
Derginizin son sayısı “yapay zeka” temasını ele alıyor. Sizce ruhsal tedavilerde yapay zekadan faydalanılabilir mi?
Uygulamalı tıbbın birçok dalı yapay zekâdan yararlanmaya müsait görünüyor. Aslında bugün bile birçok ameliyatın kıtalar arası olarak uzmanlar ve uzaktan komuta edilebilen ameliyat gereçleriyle uygulanabildiğini görüyoruz. Diğer yandan insan ruhuyla ilgili tedavinin, insana dair ve bireyin dışa vurmadığı hiçbir boyutunun hasta-doktor ilişkisinde masaya yatırılamayacağını biliyoruz. Diyeceğim o ki yapay zekâdan bir psikiyatristin verdiği hizmeti beklemek, oldukça sıkıntılı ve psikiyatri etiğine uygun olmayan bir süreci başlatabilir. Psikanaliz gibi bir tedavi yönteminin yapay zekâ tarafından uygulanabilmesi, yapay zekânın psikiyatristin kendisine dönüşmesi anlamına gelir, bu bana oldukça fantastik geliyor. Terapide birçok davranış modeli de gündeme gelir, salt akli ya da zihinsel bir uygulama değildir. Hastanın davranışı ile doktorun davranışı arasında da göstergesel bir alışveriş devam eder. İki insan arasındaki yaşantıdır. Bir yapay zekâ ile bir insan arasındaki yaşantı değildir terapi. Diğer yandan tedavilerle ilgili ortaya çıkan izlenim ve birikimlerin insan bilişsel kapasitesini aşan bir değerlendirmeye tabi tutulabilecek olması da umut vericidir. Ben yapay zekânın bilimsel araştırmaların analizinde kolaylık sağlayacağını, buna karşılık popüler olarak beklendiği gibi insanlar arası ilişkilerde ise sorunlara neden olacağını düşünüyorum. Yapay zekâ, psikiyatrinin birikimini uzun yıllara dayalı ölçümlerin konusu haline getirebilir ve tedavi protokollerinde gelişimi hızlandırabilir. Tüm bunlar avantajları ve dezavantajlarıyla değerlendirmeye muhtaç görünüyor.
***
İlaç kullanımı artıyor
Türkiye’de antidepresan kullanımı 2019 yılında 49 milyon 857 bin kutu olarak gerçekleşirken bu rakam, 2020’de 54 milyon 625 bine, 2021’de 59 milyon 641 bin kutuya, 2022 yılında 61 milyon 870 bin 998 kutuya, 2023 yılında ise 65 milyon 451 bin 831 kutuya ulaştı. 2023 yılı bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında antidepresan ilaç kullanımında kutu bazında yıllık yüzde 6 oranında artış yaşandı. Ipsos’un yaptığı bir araştırmada ise Türkiye’de yaşayanların yüzde 61’inin akıl ve ruh sağlığının geçtiğimiz yıla göre daha kötüye gittiği ifade edildi. Dünya Sağlık Örgütü’nün gerçekleştirdiği araştırmada da koronavirüs salgını öncesinde 1 milyardan fazla insanın ruhsal bozukluklar yaşadığı, pandemi sonrasında ise bu sayının yüzde 25 oranında arttığı belirtiliyor. 2023 yılı Dünya Mutluluk Endeksi’nde Türkiye 137 ülke arasında 106’ncı oldu.