Kısa yazacağım. Ama çok yeterli yazacağım:
Taksim Gezisi İsyanında toplumda bahsedilen doğru gibi görünen yanlışların doğrusu şöyle: İş sadece “yaşam tarzıma dokunma” ile sınırlı değil. Zaten yaşam tarzı ekonomik bir alt yapının üst yapısıdır, bir ifade tarzıdır.
İfade ettiği mesele şu: AKP+BDP ile CHP+MHP olarak çatlamış olan bir toplum var: Burada AKP+BDP, toplumun: (1) Vergi ödemeyen; (2) Katma değer üretmeyen (3) Vatandaşlık iddiasında bulunmayan [kendini 2. Sınıf vatandaş olarak görme ve konumlama da dahil] kesimlerinin temsilcileri, aldıkları oy oranı % 55 civarında. Öte yanda CHP+MHP ise: (1) vergi veren, (2) katma değer üreten ve (3) kendini vatandaşlık ile ülkeye bağlı hisseden ve daha iyi vatandaşlık talep eden kesimlerin temsilcisi. Bu savaş ve ayrışma bu iki eksen olarak ortaya çıkıyor. Oy olarak da, Taksim olarak da…
Türkiye’nin ekonomik politik şeması:
AKP+BDP+vd. (%55) CHP+MHP+vd. (%45)
(1) Vergi vermeyenler (1) Vergi verenler
(2) Katma değer üretmeyenler (2) Katma değer üretenler
(3) Vatandaşlık talep etmeyenler (3) Vatandaşlık talebinde bulunanlar
Yani Mağdurlar/Mağrurlar ikileminin ekonomi politik resmi bu.
Bu nedenle Taksim’de vergi veren tüm kesimler, yani devletin kapitalist anlamda gerçek sahiplerinin her rengini görüyorsunuz: Sanayicilerin çocukları ile Çarşı grubunun fanatikleri bir arada. Anti-kapitalist Müslümanlar da, bu gruba dahil; MHP’li ülkücüler de. İşçi Partisi de, TKP ve ÖDP de. Kimse şaşırmasın. İşin ilginci AKP’ye oy veren ve ideolojik olarak destekleyen Cemaat de AKP’den bu desteği kerhen çekmiş ve Taksim’i destekler veya sesszilikle Erdogan karşıtı bir tavır almıs durumda. Neden? Çünkü Cemaat de vergi veren, katma değer üreten ve vatandaşlık bağını önemseyen bir ekonomik politik grup. Bu ayırım üzerindenTaksim Gezisi İsyanı analizi yapılmadan, Türkiye anlaşılamaz.
Vergi verenler, devleti finanse ederek devlete sahip olanlar diyorlar ki, “Ey AKP+BDP ve ona oy verenler, siz devleti finanse etmiyorsunuz; bizim paramızla inşa edilmiş tüm kamu mallarını satıyorsunuz, ondan sonra çıkıp IMF’ye borcu biz ödedik diyorsunuz. Devletin sahibi değilsiniz ama onu bizim paramızla yönetiyorsunuz. Bize neyi ne zaman yapacağımızı söylüyorsunuz. Hangi hakla? Sahibi misiniz devletin? Parasını mı ödediniz? Bundan vaz geçin. Oyla falan olmaz bu iş”.
Mesele budur. Gerisi ideolojik, inançsal, çıkarsal ve entelektüel gürültüdür. Özetle, Taksim’de gaz yiyenler, yedikleri gazın parasını ve onlara o gazı yedirtenlerin maaşlarının ödeyenlerdir. Tayyip ve etrafı bunu göremezse, gider. Kapitalizmde politikanın ekonomi politiği budur. Taksim bu ekonomi politiğin isyanıdır. AKP’li Direnişçi Bülent Peker, işadamı, vergi veriyor, katma değer üretiyor ve vatandaşlık talebi var, Tayyip Erdoğan’a yazdığı açık mektupta imzasını şöyle atmış: “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı-Taksim Direnişçisi”.
Anladınız mı?
Yeni bir Türkiye mi?
Bu ekonomi politik, kapitalizm yok olmadığı sürece devam eder. Vesselam.