Türkiye’de Yahudilerin yayın organı Şalom’da, İsrail’in Mavi Marmara katliamına karşın, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerden Filistin’e kaçmak isteyen 760’ı aşkın Yahudinin içinde bulundukları Struma gemisinin İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’e açıldığı bölgede batması sonucunu yaşamlarını yitirmiş olmaları hatırlatıldı, bu olayda dönemin Kudüs Müftüsü’nün sorumluluğu bulunduğu ileri sürüldü.
Şalom’da yayınlanan Ömer Faruk RECA imzalı makalede, dönemin Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni’nin Hitler’le yaptığı görüşme çarpıtılarak, şöyle ifade edildi: “Tarihler 14 Aralık 1941’i gösterirken Struma Gemisi, Marmara açıklarında Türkiye karasularında arızalandı. Gemidekiler arızanın giderilmesini ümitle beklediler. Nazi Almanya’sı da öbür taraftan gemidekilerle ilgili olumsuz propaganda yürütüyordu. Hatta Hitleri ziyaret eden dönemin Kudüs müftüsü Hacı Emin Hüseyin’in bu ziyareti acaba Hitler’in katliamlarına zemin teşkil ettiğini söyleyebilir miyiz? Benim zulmüm meşrudur türünden bir manzara yaratan bu acı tablo ileriki yıllarda zulüm kamplarıyla ne yazık ki yüz binlerce, milyonlarca masum insanın hayatına mal olacaktı.”
HİTLER’İN TALEBİNİ REDDEDEN TEK ÜLKE TÜRKİYE’YDİ
Makalede, o dönem Türkiye’nin sözkonusu Struma Gemisi’ni, hem de müttefiki olan Almanya’nın “Gemiyi bize teslim et” talebini reddetmiş olduğuna gerektiği gibi yer verilmemesi de dikkat çekti. (Tüm dünyanın ölüme terk ettiği Struma Gemisi’ne yardım elini uzatan tek ülke Türkiye olmuştu. Türkiye, Hitler’e teslim etmeyi reddettiği Struma’yı Karadeniz’e çekerek, içindeki Yahudileri kurtarmaya çalışmış, yolcular buna karşın “Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!… Kurtarın bizi!…” yazılı çarşaflar asmıştı. Ancak gemi Türkiye’nin tüm kurtarma çabalarına rağmen, Karadeniz’e çekilirken infilak etmişti.)
Dönemin Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni ile Hitler arasında geçen görüşmenin içeriği de, Şalom’da yayınlanan makalede ileri sürüldüğü gibi değildi. Medine-i Münevvere’de yaptığı güzel hizmetlerle anılan değerli mütefekkir, şair ve gönül adamı merhum Ali Ulvi Kurucu’nun Kaynak Yayınları arasında çıkan hatıratının ikinci cildinde Kudüs Müftüsü ile Hitler arasında geçen görüşmenin içeriği şöyle açıklanıyor:
HİTLER’İN, KUDÜS MÜFTÜSÜ’NDEN RİCASI
“Hitler, İngilizlerin Filistin’e 1917 yılından itibaren Yahudi yerleştirme politikalarına direnen ve bütün bir hayatını hapishanelerde, sürgünlerde geçiren Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni’yi Berlin’de bulunduğu sıralar makamına çağırır ve şöyle der: ‘Müftü Efendi harp devam ediyor. Çok gencimiz öldü, daha da ölecek… Korkuyorum ki, harpten sonra birçok kızımız, kadınımız kocasız kalacak. (…) Bunun için kiliseye birkaç kere müracaat ettim. Kiliseye laf anlatmak zor. (…) Lütfen, İslam dininde, birden fazla kadınla evlenmenin şartları nedir, hangi haller, zaruret hali sayılıyor? Nasıl tatbik ediliyor? Bunları bana geniş bir şekilde yazıp anlatmanızı rica ediyorum…”
HİTLER’İN TALEBİNİ REDDEDEN TEK ÜLKE TÜRKİYE’YDİ
Makalede, o dönem Türkiye’nin sözkonusu Struma Gemisi’ni, hem de müttefiki olan Almanya’nın “Gemiyi bize teslim et” talebini reddetmiş olduğuna gerektiği gibi yer verilmemesi de dikkat çekti. (Tüm dünyanın ölüme terk ettiği Struma Gemisi’ne yardım elini uzatan tek ülke Türkiye olmuştu. Türkiye, Hitler’e teslim etmeyi reddettiği Struma’yı Karadeniz’e çekerek, içindeki Yahudileri kurtarmaya çalışmış, yolcular buna karşın “Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!… Kurtarın bizi!…” yazılı çarşaflar asmıştı. Ancak gemi Türkiye’nin tüm kurtarma çabalarına rağmen, Karadeniz’e çekilirken infilak etmişti.)
Dönemin Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni ile Hitler arasında geçen görüşmenin içeriği de, Şalom’da yayınlanan makalede ileri sürüldüğü gibi değildi. Medine-i Münevvere’de yaptığı güzel hizmetlerle anılan değerli mütefekkir, şair ve gönül adamı merhum Ali Ulvi Kurucu’nun Kaynak Yayınları arasında çıkan hatıratının ikinci cildinde Kudüs Müftüsü ile Hitler arasında geçen görüşmenin içeriği şöyle açıklanıyor:
HİTLER’İN, KUDÜS MÜFTÜSÜ’NDEN RİCASI
“Hitler, İngilizlerin Filistin’e 1917 yılından itibaren Yahudi yerleştirme politikalarına direnen ve bütün bir hayatını hapishanelerde, sürgünlerde geçiren Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni’yi Berlin’de bulunduğu sıralar makamına çağırır ve şöyle der: ‘Müftü Efendi harp devam ediyor. Çok gencimiz öldü, daha da ölecek… Korkuyorum ki, harpten sonra birçok kızımız, kadınımız kocasız kalacak. (…) Bunun için kiliseye birkaç kere müracaat ettim. Kiliseye laf anlatmak zor. (…) Lütfen, İslam dininde, birden fazla kadınla evlenmenin şartları nedir, hangi haller, zaruret hali sayılıyor? Nasıl tatbik ediliyor? Bunları bana geniş bir şekilde yazıp anlatmanızı rica ediyorum…”
MÜSLÜMAN DÜNYASININ BAŞINA GELEN OSMANLI’NIN BEDDUASI
Merhum Ali Ulvi Kurucu’nun kaleminden aktarmaya devam ediyoruz:
“Hacı Emin el-Hüseyni ile daha sonraları muhtelif zamanlarda beş-altı defa görüştük. 1962 yılında Mekke-i Mükerreme’de kurulan Rabıtatü’l el-Alemiyye teşkilatına kurucu üye olarak katılmıştır. (…) Müftü efendi daima Türkiye için dualar eder; ‘Türkiye’yi ben de sizin kadar takip ediyorum, Türkiye dua almış bir beldedir.’ derdi. Hatta bir keresinde Şeyh Şamil’in torunu Sait Bey’e şunları söyledi: ‘Türkiye bozulmakta Müslüman dünyasına örnek oldu, düzelmekte de örnek olacak inşallah.’ Hacı Emin el-Hüseyni sonra şöyle demişti: ‘Müslüman dünyasının başına gelen Osmanlı devletinin bedduasıdır. Biz Müslümanlar bilhassa Araplar masum ve mazlum Osmanlı Devleti’nin bedduasına uğradık. Babasının bedduasını alan bir evlat gibi. Başımıza gelen felaketler bu yüzdendir…”
Merhum Ali Ulvi Kurucu’nun kaleminden aktarmaya devam ediyoruz:
“Hacı Emin el-Hüseyni ile daha sonraları muhtelif zamanlarda beş-altı defa görüştük. 1962 yılında Mekke-i Mükerreme’de kurulan Rabıtatü’l el-Alemiyye teşkilatına kurucu üye olarak katılmıştır. (…) Müftü efendi daima Türkiye için dualar eder; ‘Türkiye’yi ben de sizin kadar takip ediyorum, Türkiye dua almış bir beldedir.’ derdi. Hatta bir keresinde Şeyh Şamil’in torunu Sait Bey’e şunları söyledi: ‘Türkiye bozulmakta Müslüman dünyasına örnek oldu, düzelmekte de örnek olacak inşallah.’ Hacı Emin el-Hüseyni sonra şöyle demişti: ‘Müslüman dünyasının başına gelen Osmanlı devletinin bedduasıdır. Biz Müslümanlar bilhassa Araplar masum ve mazlum Osmanlı Devleti’nin bedduasına uğradık. Babasının bedduasını alan bir evlat gibi. Başımıza gelen felaketler bu yüzdendir…”
HaberVaktim