Kim Bu “Ecdad”?
Didem Aydın
Egemenlerin kendi iktidarlarını temellendirmek için tarihi yeniden yeniden yazmaları yeni bir şey değil… Kendilerini destekleyecek, büyük ve kusursuz bir şeyin parçası olduğu zannıyla gururlanacak, ihtişamı karşısında titreyecek en nihayetinde koşulsuzca itaat edecek geniş toplulukları yaratmak için tarihin eğilip bükülerek yeniden şekillendirilmesi her çağ ve toplumda karşımıza çıkıyor.
Şimdi bizim muhatabı olduğumuz “Yeni Osmanlıcılık” akımı da bu çabanın sonucu. Bugün yoksul ve tarihle bağı koparılmış halklara, tv kanalında tarih dizilerinde, iktidar partisinin mitinglerinde ve hatta okul kitaplarında bir “Ecdad” güzellemesi sergileniyor. Bunun karşılığında sol muhalefetin önemli bir kesiminde tarih alanına genel bir ilgisizlikle beraber “Ecdad aslında kötüydü” benzeri cılız seslerden başka bir karşı çıkış da duyulmuyor.
“2016’da Edirne’de yapılması düşünülen Şeyh Bedrettin heykeline Edirne Baro’sundan yükselen “Cumhuriyet Türkiyesi’nin şeyhlerle işi olamaz, O zamanının Fetöcüsüydü” itirazı çok can yakıcı bir örneğidir bunun.” diyor yazar Ragıp İncesağır.
3 kıtada destanlar yazan, her yerde eserler inşa eden kahraman Osmanlı tüm bunlar olup biterken yalnız mıydı? Kimler gidiyordu o seferlere? Kimler çalışıyordu o eserleri yaparken? Gerçekten anlatıldığı gibi miydi herşey? Hiç kimsenin bir itirazı olmamış mıydı olan bitene?
Hangi Ecdad?
Kitabın önerdiği bakış açısı, sol muhalifler olarak tarafı olduğumuz emekçilerin geçmişte bıraktıkları izleri takip ederek binlerce yıldır sürdürülen özgürlük ve eşitlik mücadelesini yeniden hatırlamak. Yola çıkış amacını “Bugün nasıl egemenlerin ideolojik hegemonyasına karşı insandan ve emekten yana ideolojik alanda da mücadele veriyorsak; tarih de farklı düzey ve kanallarda böyle bir ideolojik mücadelenin hem kaynağı hem şahidi. Osmanlı’nın da öncesine uzanarak, tüm toplumların birbirini nasıl etkileyerek, fikir ve ideallerini birbirlerine miras bırakarak ilerlediklerine göz atmadan, sadece erkeklerden bahseden tarihe Kadıncık Ana’yı, Bacıyan-ı Rum hareketini, Kibele’yi hatırlatmadan yani tarih içindeki “biz”i ortaya çıkarmadan “ecdad” masalına itiraz etmek mümkün olmayacaktır.” sözleriyle özetliyor Ragıp incesağır. Elbette bir tarihçi olmadığını ve tarihi olay ve karakterlere özgürlük ve eşitlik açısından bakan bir hatırlatma amacını taşıdığını da vurguluyor.
Bir kitap tüm bu yükü kaldıramaz elbette ama mağluplardan ve mazlumlardan yana bir tarih okuması için çağrı olabilir.
Öncelikle ataerkil tarih algısına baştan itiraz ediyor kitap. Hem Türk toplumunun hem de anadolu medeniyetlerinin anaerkil kökenini hatırlatarak başlıyor söze. “Umay Ana da, kibele de bizim” diyor. Bacıyan-ı Rum, Amazonlar, Kadıncık Ana hakettikleri saygıyı görüyor. Yeni Osmanlıcılık, yarım yamalak andığı Hacı Bektaş’ın “benim eşim değil eşitimdir” dediği Kadıncık Ana’nın Osmanlının kuruluşunda kılıç sallayan Abdal Musa’yı yetiştirdiğini elbette es geçiyor.
Tarihi ve düşünce dünyasını etkilemiş pek çok “buralı” karakterin yanında geçmişten günümüze devredilmiş şaşırtıcı direniş geleneklerini de örnekliyen “Ecdadımız” inanç dünyasının da eşit ve adil bir dünya için verdiği savaşa dikkat çekiyor. Bu mistik alanda oluşan “kula kulluk etmem” itirazlarının egemenler tarafından nasıl acımasızca cezalandırıldığını da okuyoruz. Selanikli devrimci Zealotlarla, Şeyh Bedrettin isyanı arasındaki benzerlik ve devamlılığını görmezden gelebilir miyiz?
Tarihin ilk ütopyasını Bergama’da kuran isyancı kölelerin altın madenine direnen köylülerin ecdadı olduğunu söylemek ne kadar yanlış olur?
Anadolu derviş geleneğinin hem düşünce dünyası hem de yaşam biçimleriyle cürretkar karşı çıkışları, islamiyet içi eşit ve özgür dünya mücadeleleri, tarihin nasıl akışkan bir bütün olduğunu ve birbirinden kopararak değerlendirilemeyeceğini büyük bir merak ve heyecan uyandırarak hatırlatıyor.
Zealotlar, Yunus, Kadıncık Ana, Abdal Musa, Dadaloğlu, Bergama’lı Aristonikos, Şeyh Bedrettin, Baba Tahiri Üryan, Hallac-ı Mansur, Ebuzer El Gıffari, Köroğlu ya da Pir Sultan ve daha niceleri… hepsi farklı dönemlerde, farklı şekillerde hakça eşit ve özgür bir dünya özlemiyle mücadele eden bizim ecdadımız.
Kitap bol görsel destekle ve her bölüm için önerilen çalma listesiyle adeta canlı bir anlatı deneyimi yaşatıyor. Yazara ait kolaj-illüstrasyonların yanı sıra minyatürler, gravürler ve resimlerle dönem, olaylar ve kişiler ete kemiğe bürünmüş. Dinamik sayfa yapısı ile konuya ait farklı görüşleri, farklı yazarlardan alıntıları, çeşitli söylence ve notları konunun akışı sırasında takip etme fırsatı veriyor. Şiirler, maniler de cabası… Böylece tariha farklı bakışın yanında klasik kitap algısına da canlı, asık yüzlü olmak zorunda hissetmeyen bir önermede bulunuyor.
“Ecdadımız” tarihe yeniden bakarken asık yüzlü ve karamsar olmadan umut besleyebileceğimiz bir kapı aralıyor. Özgürlük ve eşitlik mücadelesinin çağlar boyu süren haklı ve çok güçlü bir direnç barındırdığını hatırlamak için bile okunmalı, seyredilmeli hatta dinlenmeli…
adilmeyda.com