Çocukluğumuzdan itibaren bir kitap yayınlama isteği, biz kitap severler için hep hayalimizi süslemiştir.
Bir yazar olmak ve yazdığımız kitapla anılmış olmayı hangimiz istemeyiz ki!
Kendinizi hazır hissettiğinizde bununla ilgili internette birçok arama yaptınız ve Kitap nasıl yazılır? Nasıl yayınlanır? gibi yazılara bakarak şimdiden yola koyuldunuz. Ancak bu aramaları yaparken kimileri bir kitap fikrine bile sahip değilken, kimileri çoktan yazmaya başladıktan sonra araştırmalara başlar.
Bu kısa yazıda, kitap yazma ve yayınlama süreçleriyle ilgili bazı konularda bilgiler vermeyi amaçlıyorum. Ana amacım bu konuda hevesli olan yazar adaylarını umutsuzluğa düşürmek olmayacaktır ancak bazı gerçeklerin bilinmesinin de faydalı olacağını düşündüğüm için şimdiden hazırlıklı olunması gerektiğini söyleyebilirim.
Yıllardır bir kitap okuyorsunuz ve kendinize haklı olarak şu soruyu sordunuz: Neden bende bir kitap yazmıyorum?
Bu, çok güzel ve motive edici bir sorudur. Unutmayın ki dünyaca ünlü yazarlar doğar doğmaz yazar olarak dünyaya gelmediler. Birçok yazarın yaşam hikayelerine baktığımızda gerçekten önemli sorunlarla karşılaştıklarını göreceğiz. En önemlisi ise hiçbiri pes etmemiş ve mücadele yolunu seçmiştir. Çok okumuş ve birçok kere yazarak zamanla ilerlemişlerdir. Birçok kere yayınevleri kitaplarını absürt gerekçelerle bile reddetmişlerdir.
Burada yeni yazar adaylarının mutlaka bir yazarı ilham alarak bu işe başlaması, onlar için karanlık olan yolu aydınlatacaktır. Çünkü dünyaca ünlü yazarlar, edebiyatçılar hatta bilim insanları ve filozofların da başkalarını örnek alarak bu işe giriştiklerini unutmamalıyız.
Kitap yazma düşüncesine sahip olduktan sonra kendinize sormanız gereken ilk soru şu olmalıdır: Hangi konuyu seviyorum?
Her ne kadar bu soruya yanıt vermek kolay gözükse de herkes için kolay bir soru olmayabiliyor. Çünkü yazar adayı gerçekten henüz bu işlerin çok başındayken sağlıklı bir karara varamıyor. Nasıl ki üniversiteye başlayıp daha sonra seçtiği bölümden pişman olanlar gibi… Öncelikle bu soruya cevap vermeden bir adım ötesine geçmeniz sizi pişmanlığa götürebilir. Birçok kitap yazmak isteyen kişi, kitabı yazmaya başlamadan pes ettiği gibi, yolun yarısında da bu işi bırakabiliyor. Bu soruya vereceğiniz net bir cevap, sizin kitap yazarken hem haz almanızı ve yapacağınız araştırma konusunda daha verimli ve mutlu olmanızı da sağlayacaktır.
Bu soruyu yanıtlarken bu işin ticari kısmına da cevap vermiş olacaksınız. Maalesef Türkiye gibi felsefi, bilimsel ve diğer araştırma eserleri pek fazla okunmamaktadır. Türkiye, kitap okuma oranları açısından felaket bir durumda… Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin verilerine göre en fazla kitap okunan ülke yüzde 21 ile Fransa ve İngiltere olurken, Türkiye’de bu oran binde bir seyrinde. Türkiye’de kitap okunmaya ayrılan süre ortalama 1 dakikayı geçmezken, buna karşılık televizyon izlemeye 6 saat ve internette vakit geçirmeye ise 3 saat ayrılıyor. Ve Türkiye’de en fazla okunan kitap türü, aşk kitaplarıdır. Yani akademik veya popüler bilim kitapları bu listelerin en sonlarında yer alıyor. Ayrıca komplo teorileri konulu kitaplar, Türkiye gibi bilim okuryazarlığı “tam” olarak iyi olmayan ülkelerde çok rağbet görmektedir. Çünkü bilim ve felsefe gerçekleri söylerken ve insanların çoğunluğunun ilgisini çekmezken “gizemli”, “esrarengiz” adı altındaki saçmalıklar popüler kültüre daha iyi hitap edebilmektedir. Kişisel gelişim adı altında yapılan saçmalıklar da çok satanlar listesine dahildir.
Hangi konuda yazacağınıza karar vermeniz sizin bu işten gelir elde edip etmeyeceğinizi ve bu konuda asla beklentinizi yüksek tutup tutmamanızı da gösterecektir. Fazla yüksek beklenti olması ve bunun gerçekleşmemesi sizi bu işten soğutabilir. Popüler kültüre hitap etmeyen her eser yüksek satış başarısı göstermeyecektir. Ve unutmayın ki kitabın kaliteli olmasıyla satışın yüksek olması arasında hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Tam tersine akademik değeri olan kitaplar sonlarda da olabilmektedir.
Ancak unutmayın!
Popüler eserler hızla yükselişe geçip hızlıca düşüşe geçebilirler. Ancak sizin eseriniz belki fazla kişi tarafından bilinmeyebilir fakat sizden onlarca yıl sonra bile insanlığa faydalı olacaktır.
Diğer bir durum ise sizin ne kadar popüler olduğunuzla da ilgilidir. Eğer popüler birisiyseniz çeşitli safsatalar bile yazsanız binlerce kişi tarafından hızla tüketilecektir. Üstelik kitabı sizin yazmanıza bile gerek yok. Hayat hikayenizi editörlere anlatın onlar da sizin hikayenizi profesyonelce kâğıda döksünler. Tabii bu iş için belirli bir miktar ücret gerekiyor. Yani anlaşılacağı üzere kalite bu işin en sonunda yer alıyor.
Diyelim ki düşüncenizdeki soruları netleştirdiniz ve uzun bir süreç sonunda kitabı çıkardınız. Sizi en az kitap yazmak kadar zor süreçler bekliyor olabilir. Elbette bu işte şans faktörü olmakla birlikte sizin popülariteniz yoksa, işler giderek zorlaşmaktadır. Kitabınızın dosyasını yayınevlerine attığınızda 1-6 ay arasında da cevap gelebildiği gibi, çok kısa süre içerisinde de cevap gelebilir. Ancak kısa sürede cevap yazanlar bu işi ücret karşılığında yapacaklardır. Sizden belirli bir ücret talep edecekler ve kitabınızı yayınlatacaklardır. Bu işi salt kâr amacıyla yapan yayınevleri sizin kitabınızın iyi olup olmadığına bakmayacaktır. Onların tek amacı kâr elde etmektir. Kısacası özetlemek gerekirse bir yayınevi sizden ücret talep ediyorsa kitap yazmanın hakiki manada hiçbir ehemmiyeti olmayacağını unutmayın.
Peki büyük yayınevleri buna dahil midir?
Büyük yayınevleri sizin kitabınızı çıkarmanız için ücret talep etmeyecektir. Aslında büyük yayınevleri de her zaman kaliteye çok bakmazlar. Onların ilk bakacağı husus, sizin tanınan bir kişi olup olmamanızla ilgilidir. Eğer tanınmayan birisiyseniz zaten büyük yayınevleri kitabınızı basmayacaktır. İsim yapmış yayınevlerinde kitap çıkarabilmek için önceki kitap/kitaplarınızın belli bir satış başarısına ulaşması gerekiyor. Görüldüğü gibi büyük yayınevleri de kaliteden çok kâra odaklanabilmektedir.
Kitap yazarak para kazanabilir miyim?
Kitap yazarak para kazanmak Türkiye şartlarında çok zordur ancak imkânsız değildir. Tıpkı serbest piyasa anlayışında olduğu gibi “güçlü olan kazanır” prensibi kitap piyasasında da baş roldedir. Okurlar yeni olan yazarları okumamaktadır. Çünkü kitabın reklamı, yazarın tanınırlığı ve yayınevinin ismi önemli olsa da, diğer bir etken kitabı okuyanların tavsiyesi olmaktadır. İşte bu sebeple siz kaliteli bir eser ortaya çıkarmış olsanız da çok dar kitleye hitap edeceğiniz için eseriniz hep alt sıralarda olabilir.
Umudunuzu hiçbir zaman yitirmeyin!
Yazımın başında da söylediğim gibi büyük yazarlar da bu işlere girişirken birçok sorunlarla karşılamıştır. Hatta ünlü eserlerin bazıları büyük yayınevleri tarafından ilk başta ciddiye bile alınmamıştır (Bununla ilgili örneklere bakılabilir).
Eğer amacınız para kazanmaksa ve tanınmıyorsanız bilim kültürü tam olarak yerleşmemiş Türkiye gibi bir ülkede çeşitli kişisel gelişim saçmalıkları adı altında tanınmayan bir yazar olarak evet, şans faktörü devreye girerek para kazanabilirsiniz. Ancak amacınız uzun vadeli bir başarıysa, diğer bir deyişle insanlığa bir eser verme niyetiyle yola çıkılmışsa para kazanamayabilirsiniz ancak sizi nesiller boyu anacak kişiler kazanabilirsiniz.
Hedefinizi iyi belirlemelisiniz. Hızlıca popüler olacak olan ancak hızla çöp kovasına gidecek bir kitap mı yazmak istersiniz yoksa belirli bir çevreye hitap eden ancak popüler kültüre esir olmayan uzun vadeli ve nitelikli bir eser mi? Bu soruyu cevaplarken kütüphanenizdeki kitaplara bakabilirsiniz. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen değerini ilk gün ki gibi koruyan nice eserler bulunmaktadır. Onlara bakmak size yardımcı olabilir.
Hızla yükselip hızla düşmek yerine, emekleyerek ilerleyip sağlam bir kale edinmek daha sağlıklıdır. Dikenli yollar sizin canınızı acıtacaktır. Evet, unutmayın birçok yazar bu dikenli yollardan geçti: Yani yalnız değilsiniz. Bence en makul olan emekleyerek ilerlemek ve insanlığa faydalı olmaktır. Ve başarının önemli bir kısmı doğuştan yetenek değil, önemli birçok yazarında belirttiği gibi çok okumak, anlamak ve azimle dolu olmaktır.
Şimdi, eğer yazma yeteneği ve hırsıyla doluysan niçin şimdiden emeklemeye başlamıyorsun? Dikenli yollar uzun ama sonunda büyük bir ödül seni bekliyor. Bu ödüle eğer ulaşabilirsen nesiller boyu hatırlanabilirsin.
Ahmet Özkaya kimdir?
1993 yılı Kadıköy doğumludur. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi coğrafya bölümünde bitirdikten sonra, Marmara Üniversitesi’nde Pedagojik formasyon eğitimi almıştır. Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü’nde tezli yüksek lisansa devam etmektedir. Post-Coğrafya kitabının yazarıdır. Ayrıca çeşitli dergilerde makaleler ve popüler bilim platformlarında yazılar yazmaktadır.