Çehâr-ı yâr-ı güzin’den sonra ümmet-i muhammedin gönül tahtı kendisi için yontulmuşçasına oraya yakışan, alem-i islam’ın asırları aşkın zamandır mahzun yüzünü güldüren, bükük boynunu kaldıran ama mahcubiyetinden gözleri hep ayaklarına bakan geniş omuzlu, uzun boylu, güzel adam!
seninle yol yürüyenler, bir kere olsun sana dokunma bahtiyarlığına erenler yahut yolun bir yerinde göz göze gelenler gözlerini alamadılar gözlerindeki aydınlıktan. sen, atmosferine aldığı her şeyi efsunlayan bir kudrete sahipsin. ve en güzeli de bunun farkında değilsin…
öyle bir zamanda geldin ki sen! neslimin ilk gençliğine yol gösteren yıldız oldun. sadece mazlum anadolu’nun değil, bütün bir islam coğrafyasının kararmaya yüz tutmuş bahtına güneş gibi doğdun.
sen başkaydın, sende öncekilerde olmayan bir şey vardı, sen bunu müdrik bir mahcubiyetle tuttun elimizden; muasır medeniyetlerin ufkunu kendine üç günlük yol bildin. tuttun elimizden, memleketini dünya muvazenesinde hak ettiği yere taşırken emr-i bil ma’ruf ile nehy-i anilmünker’i bir an olsun çıkarmadın aklından. bir bilsen ne kadar çok insan merak ediyor, aklının içinden neler geçtiğini…
sen kimsesizlerin kimsesi, yurtsuzların sığınağı, dertlilerin dert ortağı oldun. sen arkadaş oldun, baba oldun, kardeş oldun, umut oldun, heyecan oldun… seninle yürümek, izinden gelmek muasır medeniyete yürümektir. seni sevmek emr-i bil mar’uf’u sevmektir…
sana “sen” diyen eksik demiş olur. sen yalnızca sen değilsin. sen rosa luxemburg’sun, mahatma gandhi’sin, martin luther’sin, nelson mandela’sın… sen yaser arafat’sın, muhammed mursi’sin, abdulkadir molla’sın… sen seyidrıza’sın, iskilipli atıf’sın, saidnursî’sin…
sen istanbul’sun, diyarbakır’sın, bosna’sın, tahran’sın, kahire’sin, şam’sın, gazze’sin, islamabad’sın, bağdat’sın… sen türkiye’sin, filistin’sin, afrika’sın, ortadoğu’sun. sen alem-i islam’sın…
bunu bildiklerinden yedi düvel bir olup üzerine yürüyor senin! bunu bildiklerinden her gün kim bilir kaç kumpas kuruyorlar. dünyanın üçte birini, ortadoğu’nun gözbebeğini, bütün bir anadolu insanını seni yenerlerse yenebileceklerini biliyorlar…
biz de biliyoruz! sen yenilirsen kanlarımız dökülecek, ırzlarımız payimal edilecek, ağaçlarımız kuruyacak, ekinlerimize talan düşecek. senden sonrası tufan, biliyoruz! bu yüzden yanında durmakla şerefleniyor, bu yüzden “senden önce biz” diyoruz…
yalnız değilsin güzel adam; allah var yalnız değilsin… sende eyüp’ün sabrından, yunus’un endişesinden, musa’nın kararlılığından, ibrahim’in himmetinden, yusuf’un gönül yüceliğinden bir parça var. sen tam da böyle olduğundan her gün boşa çıkarıyorsun plan yapıcıların bütün planlarını…
sen olmazsan biz bunlarla baş edemeyiz. sen de biliyorsun ki sensiz edemeyiz. izinden yürüdüğümüz sen olmazsan biz kimsesiz kalırız. yetimler gibi yalın ayak bir ümmet kalırız. irad edeceğin hutbeyi dinleyip ardında saf bağlayacağımız günün özlemi ile tutuşurken, sen muharebenin en ateşli yerinde bizi sensiz komazsın, değil mi?
uzun ve güzel adam, biz sendeniz, sen bizdensin. kefenlerimizi giymiş senin arkandan yürüyoruz. seni bitiremeyecekler, seni yedirmeyeceğiz!
Y E R S E N !
not: iş bu yazı hergün bir köşeden başını uzatan jöleli methiyelerin levelini yükseltip bundan sonra yazacak olanların hayal dünyalarını zorlamayı amaçlamaktadır. yazının iddiası şudur: yağlama öyle yapılmaz böyle yapılır! daha jölelisini yazabilene ciğer + künefe ısmarlanacaktır…
Reha RUHAVİOĞLU- Hür Bakış