İktidar hırsı insanlığı tehdit eden en büyük beladır. Bu hastalıklı ruh halinden kurtulamayan, sosyalist, liberal, Yahudi, Hıristiyan, Müslüman arasında çok büyük bir fark yoktur. Farklı biçimlerde de olsa benzer sonuçlar doğuran davranışlar sergilerler.
İnanç dünyası, iktidar hırsını frenleyen bir işlev görmesi gerekirken, tam tersine, bu ayıbı örten, meşrulaştıran bir rol üstlenebilmektedir. Bu hırsın, İslam tarihi boyunca Ortadoğu’da acı bedelleri ödendi, ödenmeye devam ediyor.
Sadece referandum sürecinde kullanılan dile baktığınızda bile, korkmaya, kaygı duymaya, utanmaya neden olacak örneklere şahit olmaktayız. Birisi sivil toplum dünyasından diğeri siyaset dünyasından iki örneğe dikkat çekmek istiyorum.
CHP’li bir belediye başkanı tarafından hazırlanıp asıldığı iddia edilen afişlerde “evet” dendiğinde rahibelere benzer bir görüntünün ortaya çıkacağı ifade edilmiş. Bu tahammülsüzlüğü, totaliter anlayışı tartışmayı bir tarafa bırakıyorum. Bu afişe tepkisini dile getiren Başbakan, sanki rahibelik ve rahibe kıyafeti utanılacak bir tablo imiş gibi değerlendirmeler yapmakta ısrar etmektedir. Rahibe kıyafetinin meşruiyetini tanımaya yanaşmayan bir zihniyetin, başörtüsünü savunmada inandırıcı olması ne kadar mümkündür?
Sakın Müslümanların “ötekine benzeme” konusundaki hassasiyetini, bu konu ile birbirine karıştırıp fotoğrafı örtmeye kalkmayın. Toplumun farklı kesimlerinin bir birine benzememe konusundaki tavrını, farklılıklarını koruma noktasındaki tercihlerini elbette anlamak gerekir.
Ancak hiçbir neden, rahibelik kurumu ve onların sembolü olarak bilinen giysilerin hakaret amacı ile kullanılmasını meşrulaştırmaz. Kendini savunurken bir başkasını dışlayan, yok sayan bir tutum içerisine girmek, ancak iktidar hırsı ve onun doğurduğu feraset kaybı ile izah edilebilir.
Gelelim ikinci örneğe. “Evet” kampanyasını yürüten bir sendika başkanı, diğer sendika ve meslek kuruluşlarını “evet” demedikleri için konsomatrislikle suçlamaktadır. Daha önce yeni anayasa isteyenlerin şimdi ortada böyle bir şey yokken neden “evet” demek zorunda olduklarına dair tartışmayı bir kenara bırakalım.
Her gün temsilcileri ile yüz yüze bakmak zorunda kaldığı kuruluşları bu denli ağır tahkir ifadeleri ile tanımlamak iktidar hırsı değilse ne ile açıklanabilir? İktidar hırsı taşımak için mutlaka iktidar koltuğunda oturmak gerekmez. Sivil görünümlü iktidarcı tutumlar, bazen doğrudan iktidar koltuğunda oturmaktan kaynaklı hastalıkların bile ötesine geçer. “Yetmez ama evet” toplantılarını basıp, yumurta ve boya atanların hırsını, öfkesini gençliklerine, heyecanlarına yoralım. Peki, yılların siyasetçi ve sendikacılarının kırdıkları potları nasıl yorumlayabiliriz?
Boykot diyenleri, tehditçilikle suçlayanlar kendi söz ve davranışlarını yeniden gözden geçirseler, her şeyden önce kendilerine büyük bir iyilik etmiş olurlar.