Hemen ifade edeyim kimse endişeye kapılmasın. Böyle bir resmi parti yok ama aslında çok güçlü bir alt yapıya sahip. Şimdi kısaltmamızı açmaya çalışalım. Alternatifimiz oldukça fazla.
Mazbata İçin Susanlar Partisi. Mazbata İçin Satılanlar Partisi. Hadi Başbakan’ın hatırı kalmasın. Mazbata İçin Savaşanlar Partisi.
Tabi bu isimleri bulurken Başbakan Erdoğan’ın “mazbata” göndermesinden hareket ettiğimiz için önce küçük bir hatırlatma yapalım. Birilerinin Başkan’a yirminci yüzyıl silahlı mücadele ve siyasal parti süreçlerini uzun uzun anlatması gerekiyor. Dağda yaşayanların mazbata almak için kırk yıllarını feda ettiklerini sanıyorsa hiçbir şeyden haberi yok demektir. Yok eğer “eylemsizlik sürecinin sonlandırılması” yönündeki kararın, BDP tarafından KCK’ye aldırıldığı gibi bir bilgiye sahipse daha garip bir durumla karşı karşıyayız demektir.
Bir an için Başbakan Erdoğan’ın haklı olduğunu varsayalım. Bugün hala mazbata için kan dökülebilen bir ülkede yaşıyorsak bunda, son on yılın sorumluluğunu taşıyanların payını yok saymak mümkün değildir. Yani bu tablo, tevazu gösterip özür dilemeyi bilmese de iktidarın aczinin ilanıdır. Bu fotoğrafın tek sorumlusu Başbakan değil elbette.
KCK tarafından yapılan açıklamanın hemen ardından, gazete köşelerinde, bu işi en iyi bildiğini sandığımız isimlerin yazılarına bile baktığımızda vahim durumu görebiliyoruz. Ahmet Altan, sivil itaatsizliği çağrıştıran eylemlerle kitlelerin iktidar partisinin kapısına dayanması gerektiği vurgusunun hemen ardından, “silahsız çözüme silahlı güçler izin vermiyor” tespitini yapıyor ? Yazı KCK ile ilişkili olduğu için TSK değerlendirmesi yapılmadığı ortada. Bu durumda sivil itaatsizlik eylemlerini yada başkaca demokratik çözüm alternatiflerini engelleyen de KCK oluyor. Cengiz Çandar ise bu kararı “yeni anayasa” sürecinden diskalifiye olmak biçiminde ele alıyor. Ardından da “savaş baltalarını demokratların eline mi vereceksiniz ?” diye soruyor.
“Birazcık gerilim ve çatışmadan bir şey olmaz” hatta “bırakın MHP’ye oy kaymasını tam tersine çatışmalar iktidar partisine puan kazandırır” telkin ve analizlerini şimdilik bir kenara bırakalım.
Durum analizlerinin bu denli sorunlu olduğu bir ortamda, Başbakan’ın halini anlamaya çalışmaktan başka yol kalmıyor.
Gelelim, mazbata için susanlar partisine. Mutki başta olmak üzere ülkenin bir bölgesinde hangi karakolun bahçesini kazsanız, gizli mezarlara rastlıyorsunuz ve bu durum iktidar partisine yakın duran siyasal kadroları isyan ettirmiyor, hala susmayı tercih edebiliyorlar. Meclisin manevi şahsiyetini incitmek suç olduğu için, değerlendirmelerimizde “mazbatanın manevi gücünü” ele alma yolunu tercih etmemiz gerekiyor. Bir kere daha seçilebilmek için, gerçekleri gizlemeyi içine sindirebilen kadrolarla zor dönemleri aşmanın imkansızlığını görmek siyasal liderliğin olmazsa olmazıdır.
Mazbata için satılanlar partisi, aslında önceki iki gruptan da güçlüdür. Mazbata için bile olsa savaşmak cesaret ister. Korkaklar ise susarak sıfır maliyetle mazbataya ulaşmanın yolunu ararlar. Mazbata için satılmayı göze alanlar, vahşi kapitalizmin kuralları ile siyaset pazarında var olabilmenin yolunu en iyi öğrenmiş olanlardır. Bu arenada daha solcu, daha muhafazakar olmak sadece dönemsel değer artışlarını ifade eder.Siyasetin serbest piyasasında her şeyin bir fiyatı olduğu gibi, davanın da, misyonun da bir ölçülebilir değeri olmalıdır elbette ! Zaten malum iktisat teorilerinde olduğu gibi, gizli bir el , iktidar hesaplarında da optimal dengeyi sağlayacaktır.
Dengeleri gözetmekle, dengeci siyaset gütmek arasındaki fark, tarihin kırılma dönemlerinde kolayca görülebilir. Üzerinde yaşadığımız coğrafya böyle bir kırılma döneminden geçiyor.
Ortadoğu’daki ateşin Türkiye’yi de yakması, (yada daha dengeci bir dille Ankara’yı da ısıtması) an meselesidir. Prometos’un, Olimpos dağındaki ateşi Zeus’a rağmen çalarak Atina’ya getirmesi gibi. Diyarbakır’daki ateşi İstanbul’a getirecek bir siyaset tarzı ve dili yakalandığında, insanlık tarihi bir kez daha modern çağın yeryüzü tanrılarına rağmen, halklar lehine şekillenecek. Siz bunu ister Kürtler’in Newroz ateşi olarak okuyun, isterse Türklerin Ergenekon’dan gerçek çıkış yolu olarak.
Bu uzun soluklu yolda en büyük tehlike, olimpiyat meşalesinin bir gizli Mis Parti mensubunca taşınmasıdır. Tarihin zorlu dönemlerinde, içindeki iktidar hırsını yenemeyenlerin, topluma öncülük etmesine fırsat vermek ihanete eş değerdir. Yakılan köyler, kırılan kollar, gözaltında kaybolanlar, karakol bahçesinde köpeklere parçalatılan çocuklar, böylesi ihaneti önlemeye güç yetiremezler.