Türkiye Rojava sınırı boyunca tankların namlusu ateş almayı bekliyor. Türk Cumhurbaşkanı RTE Temmuz’un son haftasında ‘Fırat’ın doğusuna operasyonu baslatıyoruz’ diyerek başında ABD’nin olduğu Uluslararası Suriye koalisyonunu ve Kürt güçlerini adeta tehdit etti. Bu tehdidin ardından taraflardan ardı ardına açıklamalar geldi.
SDG Genel komutanı Mazlum Kobane Türk Cumhurbaşkanına şu yanıtı verdi: “Herhangi bir noktadan müdahale olursa 600 km’lik sınırın tamamı cephe hattı olur.”
ABD Savunma Bakanı Mark Esper ise şu açıklamayı yaptı:
‘Turkiyenin tek taraflı müdahalesi kabul edilemez. Biz bunu önleriz.’
Bu bir tür uyarıydı.
Fransa ve İngiltere gibi koalisyon ortaklarından da ABD savunma bakanlığına benzer açıklamalar geldi. ABD-Türkiye arasında saatlerce süren toplantılar yapıldı ve taraflar arasında ortak bir mutabakata varıldı.
Kuzey Suriye yönetimi de bu görüşmelere endirekt dahil oldu.
ABD heyeti ile Türk heyetinin görüşmeleri iki gün sürdü ve 7 Ağustos günü üç maddelik bir mutabakat metni kamuoyu ile paylaşıldı:
1-) Türkiye’nin güvenlik kaygılarını giderecek önlemler alınacak.
2-) Türkiye’de ortak harekat merkezi kurulacak.
3-) Bir barış koridoru oluşturulacak.
Metnin bütünü muğlak! Türkiye’nin kaygılarını giderecek nasıl önlemler alınacak, ortak harekat merkezi ne zaman kurulacak, içinde kimler olacak, barış koridoru nereleri kapsayacak ve derinliği ne kadar olacak?
Kamuoyu bunu bilmiyor.
Şunu bir etmek lazım:
Mutabakat metninde Kuzey Suriye halklarının kaygı ve güvenliğine ilişkin bir ifade yok!
Taraflar bütün bunları masada konuşup bir harita ve takvim üzerinde anlaştı mı?
Onu da bilmiyoruz!
Bu metinde görebildiğim şu: Taraflar krizin büyümesini ertelediler. Anlaşılan siyasi ve psikolojik krizi şimdilik derinleştirmek istemiyorlar. Bu metne bakılınca şunu söylemek mümkün: Ağustos’ta bir işgal harekatı olmayacak.
Eylül’de ne olur?
Bunu bilmiyoruz.
Şu bir kere daha açığa çıktı: ABD herşeye rağmen Türkiye’yi kaybetmek istemiyor ve bunun için büyük gayret içinde. Ancak ABD Türkiye ilişkileri kötü değil; çok kötü!
Bu krizden kim kazançlı çıktı?
Belli değil.
Türkiye’nin talebi 490 km uzunluğunda 30 km derinliğinde bir işgal bölgesiydi.
Kuzey Suriye halklarının ise talebi Türkiye’nin olası işgal harekatına karşı Kuzey Suriye hava sahasının kapatılması ve Turkiye sınırı boyunca Uluslararası koalisyonun 5 km derinliğinde bir tampon bölge kurmasıydı.
Anladığım kadarı ile mutabakat metninde bu ikisi de yok. Mutabakat metni taraflar arasında bir tür ara formül gibi! Yine de Türkiye’nin hassasiyetleri gozetlenmiş.
Bu mutabakatın sahadaki yansıması ne olur?
Yakında izleyip göreceğiz.
Anlaşmada bir Al-Ver durumu var mı? Bu konuda bilgi sahibi değilim. Yine de bu hususta bir süredir kamuoyunda dozajı düşükte olsa bir beklenti oluşturuluyor.
Mutabakatın açıklandığı gün Öcalan’ın avukatlarının İmralı adasına gittiklerinin basın ile paylaşılması bu beklentiyi arttıran bir husus.
Türkiye’nin yeni işgal harekatı tehdidi bitmedi; sınır boyunca Türkiye’nin büyük bir askeri yığınağı var ve parmaklar tetiğe bastı basacak bekliyorlar. Kuzey Suriye sınırına yapılan askeri yığınak ve yüksek tonda tehdidin bir yanı Bahçeli-Erdoğan ikilisinin iç siyasete dönük motivasyon bir yanı da bölgesel hesaplar!
Durum karışık ve Türkiye kadar Kuzey Suriye yönetiminin de işi kolay değil.