Emperyalist ülkelerin ortaya çıkardığı kriz, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumu daha da derinleştirmiş ve özellikle güney yarımküredeki ülkelerde IMF, Dünya Ticaret Örgütü, ABD ve Avrupa Birliği’nin dayattığı politikalar bu ülkelerin ekonomisini yok olmanın eşiğine getirmiştir.
– İlerici ve halkçı hareketlerin zayıf olması nedeniyle emperyalist güçlerin müdahaleleri sonucu, ülkelerde temel ihtiyaçlar için devlet harcamaları tasfiye olmakta, eğitim ve sağlık özelleştirilmektedir.
-Krizin etkilerini önlemek üzere emperyalist ülkelerde devletler bankalara ve tekellere milyarlarca dolar mali yardım yapmakta, bu durum ülkeleri daha büyük bir krize sokmaktadır. Başta Avrupa olmak üzere tüm kapitalist ülkelere yayılma ihtimali olan Yunanistan’daki kriz, AB içinde güçlü ve güçsüz ülkeler arasındaki eşitsizliği daha da arttırmaktadır.
– Başta “demokrasinin zaferi” olarak sunulan Lizbon Anlaşması’nın sermayenin çıkarlarına hizmet ettiğinin açıkça görülmüştür. Yunanistan AB’nin işçi sınıfına karşı hareket labaratuvarına dönüştürülmüştür. Sermaye krizden çıkış için emekçilere yönelik sömürüyü arttırmaktadır.
– Krizden çıkartılacak başlıca derslerden biri de, küreselleşme sürecinde kapitalist devlerin güçsüzleştiği tezinin büyük darbe almasıdır. Kriz emperyalistler arasındaki çelişkileri de derinleştirirken, ABD süper güç konumunu korumak amacıyla NATO’yu kullanmaktadır. Başta Çin olmak üzere rakiplerine karşı Ortadoğu, Latin Amerika, Afrika ve tüm dünyada askeri varlığını arttıran ABD’nin nükleersizleştrmeyle ilgili tutumu da baştan beri ikiyüzlüdür. Nükleer silahların modernizasyonuna giderek daha çok kaynak harcayan Barack Obama yönetimi, nükleer silaha sahip olmayan ülkelere saldırmama politikasına İran ve Kore Demokratik Halk Cumhuriye’ni dahil etmemiştir.
– Krizin sorumlusu olmayan sosyalist ülkeler ise düzenli bir şekilde gelişmeye devam etmektedir. ABD ablukası gibi zor koşullarla karşı karşıya olsalar da, krizin halkları üzerindeki etkisini en az seviyeye indirebilmeleri, sosyalizmin kapitalizm üzerindeki üstünlüğüün bir göstergesidir. Venezuela, Bolivya, Ekvador ve Latin Amerika’daki diğer ilerici ülkeler, anti emperyalist politikaların kriz döneminde bile ilerleme sağladığını kanıtlamaktadır.
– İşçi sınıfı ve dünya halkları, krize, emperyalist baskı ve savaşlara karşı çeşitli şekillerde ayağa kalkmaktadır. İşsizlik, toplumsal hakların azaltılması ve yaşam koşullarının kötüye gitmesi sonucu memnuniyetsizlik ve protestolar giderek büyümektdir. Sömürülen ülkelerde de halklar, emperyalistlere ve ülkedeki kukla yönetimlere karşı direnişi sürdürmektedir.
Metinde, krizin komünist partileri işçi sınıfına öncülük etme görevini bir an önce üstlenmeye zorladığı, bu nedenle sömürülen kitleleri örgütleme ve harekete geçirme sorumluluğunun partilerin önünde durduğu vurgulandı. 1989’daki antikomünizm dalgasının ardından yaşanan bu en büyük krizin, sosyalist kadroların örgütlenmesinde eşsiz bir olanak yarattığı kaydedilen sonuç metninde, komünist partilerin antikomünist kampanyaya ve tarihi yeniden yazma girişimlerine sessiz kalmayacağı ifade edildi.
Seminere katılan komünist partiler, sınıf mücadelelerinin merkezi durumuna gelen Yunanistan’da, krize karşı halka öncülük eden Yunanistan Komünist Partisi (YKP), Tüm İşçilerin Militan Cephesi (PAME) ve diğer işçi sınıfı merkezli hareketleri kutladı. Burjuvazinin Yunanistan’da işçi sınıfına karşı başlattığı kampanyayı kınayan komünist partiler, ABD ablukası altında yaşayan Küba, İsrail işgali altındaki ülkelerinin kurtuluşu için mücadele veren Filistin halkı ve Arap ülkelerindeki komünist partilerle de dayanışma içinde olduklarını vurguladılar.