Türkiye’de sadece eleştiren, “Olmaz” deyip hiçbir çözüm önermeyen muhalif bir kesim oluştu.
Bu kimselerin son zamanlarda memnun oldukları tek şey, Yunanistan’daki sol iktidar SYRIZA’nın stratejiden uzak slogandan öteye gitmeyen davranışları.
7 Haziran’da Türkiye uçurumun kenarında durdu. Dikkatinizi çekerim “Uçurumdan döndü” demiyorum, “Uçurumun kenarında durdu.”
Ülke olarak tek nefeslik zamanımız var. Ülkeyi uçurumun kenarından uzaklaştırmak için herkesin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerekiyor.
Fakat kimileri hiç oralı değil. “CHP, AK Parti’yle koalisyon kursun” denildiğinde “Olmaz” diyorlar. HDP, AK Parti ile diyalog başlatıp pozitif mesajlar verdiğinde, kabul edilemez buluyorlar. MHP zaten uzlaşmaz tavrıyla tüm denklemlerin dışında.
“Peki öyleyse erken seçim mi istiyorsunuz?” diye sorulduğunda “Hayır, erken seçim de ülke için felaket olur”diyorlar. Şikayet ettikleri bu gidişatı nasıl durduracağımız konusunda hiçbir şey önermiyorlar.
En büyük haksızlığı Kılıçdaroğlu’na yapıyorlar
Akıl almaz bir tavır içerisindeler. Çözüm önerisi getirtmeden, sadece itiraz edip tüm formüllere burun kıvırıyorlar. Burun kıvırmakla kalmayıp elini taşın altına koymaya niyetlenenleri de sorumsuz ve çocukça duygularla yaftalıyorlar. En büyük haksızlığı da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yapıyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun AK Parti’yle koalisyon kurmaya istekli davranmasına, Saray’ı ve yolsuzluk iddialarını koalisyon şartı olarak sunmamasına bakarak “Kılıçdaroğlu AK Parti ile koalisyona çok istekli. İktidar ortağı olmaya çok hevesli”diyorlar.
Hatta daha ileri gidip şöyle diyorlar: “Kılıçdaroğlu kendini kurtarmak için koalisyona muhtaç.”
Yanılıyorlar.
***
Hepimiz biliyoruz ki Erdoğan’ın amacı belli: AK Parti’nin tek başına iktidarını sağlayıp, başkanlık sistemini fiili olarak uygulamaya fırsat bulmak için erken seçime gitmek istiyor. Bunun için her yolu deniyor. Kural-kanun tanımıyor. Barış sürecini gözden çıkardı. Hatta ülkeyi 90’lı yıllara döndürecek sözler sarf etmekten bile imtina etmiyor.
Erken seçime giderken de topluma, esasında seçim isteyenin kendisi değil, ‘uzlaşmaz muhalefet liderleri‘ olduğunu göstermek istiyor. Çünkü erken seçim kampanyasını bunun üzerine bina edecek. Hepimiz görüyoruz.
Peki bu durumda muhalefet partileri açısından en doğru tavır hangisi? Tam da Erdoğan’ın dediği gibi uzlaşmaz bir politika benimsemek mi? Yoksa uzlaşmacı ve elini taşın altına koymaya hazır olduklarını gösteren bir tavır takınmak mı? Söyler misiniz, hangisi?
Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın kurduğu oyunu boşa çıkarmaya çalışıyor
Şimdiye kadar ‘CHP strateji geliştirmiyor‘ diye eleştirmiyor muyduk? “İktidar olmaya niyetli değil, şirket gibi parti, maaşlarını alıp sorumluluktan kaçıyorlar” demiyor muyduk? “Erdoğan’ın peşine takılıp onun kurduğu oyun planına göre siyaset yapıyorlar” demiyor muyduk?
Şimdi, Kılıçdaroğlu bir strateji uyguluyor ve Erdoğan’ın kendilerine kurduğu oyunu boşa çıkarmaya çalışıyor. Elbette daha zekice, daha derinlikli, daha güçlü taktikler uygulayabilirler. Bu tür eleştirilere katılıyorum. Fakat yine de Erdoğan’ın oyununu bozacak tek yöntemi Kılıçdaroğlu uyguluyor.
Erdoğan’ın oyununu bozacak bu yönelişe ihtiyacımız var. Bunu anlamıyor musunuz?
***
Kemal Kılıçdaroğlu seçim öncesi bir değişim başlattı. CHP’yi daha demokrat ve özgürlükçü bir çizgiye çekti. Toplumun her kesimiyle diyalog geliştirecek politikalara yöneldi.
Tamam, yeterli olmasa da ciddi bir mesafe kat etti. Seçim öncesi başlattığı uzlaşmacı ve barışçı politikaları devam ettiriyor.
Ülke yanarken partisini mi düşünecek?
Kaldı ki bir siyasi partinin iktidar olmak için heveskar olmasından daha doğal ne olabilir ki? Ne yapacak? Ülke yanarken partisini mi düşünecek? “Gönlüme göre bir ortak bulana kadar elimi taşın altına koymam” mı diyecek?
İdeolojik hassasiyetle kırmızı çizgiler ileri sürüp Erdoğan’ın ekmeğine yağ mı sürecek?
***
Hiç kimse iktidar olmaya, iktidarda kalmaya Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’dan daha fazla hevesli olduğunu söyleyemez.
Ülke için birşey yapmaya çalışan siyasetçilere “Sen bir şey olmak için bu kadar uzlaşmacı tavır takınıyorsun” demek, hele böyle bir dönemde sorumsuzluk ve aymazlıktır.
Erdoğan’ın çatışmacı, ideoloji öncelikli siyasetinden şikayetçi olup Kılıçdaroğlu’nun uzlaşmacı, barışçı, icraat öncelikli siyasetine burun kıvırmak…
Derdiniz üzüm yemek değil bağcıyı dövmek
Sanırım sizin derdiniz üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. Hiçbir şey düşünmüyorsanız bari memleketi, çocuklarınızın geleceğini düşünün. Artık bu saçma sapan ideolojik takıntılarınızdan vazgeçin. İdeolojik kazanım peşinde koşarken ülkeyi felakete attığınızı görün artık.
Mesele sadece bir iktidar değişimi değil, ülkenin selameti. Kimseyi beğenmez, herkese burun kıvıran, çözüme değil tıkanıklığa hizmet eden bu tavrınızdan vazgeçin.
***
Koalisyon kurulmasına bir siz karşı çıkıyorsunuz, bir de Erdoğanistler. Bunu neye yormalıyız? Bir düşünün bakalım nasıl oluyor da hem Erdoğan’a karşısınız hem de Erdoğan’la aynı saftasınız?
Üzülerek belirteyim ki bu uzlaşmaz, ne istediği belli olmayan muhalif kimselerin arasında kimi CHP’liler de var. Bu CHP’lilere göre, CHP’nin AK Parti ile koalisyon kurması parti için büyük felaket.
Niye? Siz AK Parti’yi doğruya çekemeyeceksiniz de, onlar sizi yanlışa mı çekecek? Bundan mı korkuyorsunuz? Kendinize güvenmiyor musunuz? Yoksa elinizi taşın altına koymaya cesaretiniz mi yok?
Kendi liderinizin ne yapmaya çalıştığını bile anlamıyorsanız, ne işiniz var siyasette, medyada söyler misiniz?(diken)