Kaan Sezyum
Başka bir ülkede bir yılda olacak işler Türkiye gibi grafiklerin ve listelerin ya en tepesinde ya da en altında olan ülkelerde bir haftada bile gerçekleşebiliyor. Artık iyice neresinden tutsak elimizde kalan bir yönetim, adam kayırma, rantlaşma, adaletsizlik, mafyacılık, uyuşturucu ticareti, fakirlik, sefillik, açlık, işsizlik, çaresizlik ve kimsesizlik helezonu içinde her geçen gün daha da derine inen bir anaforda yüzmeye çalışan kazazedeler gibiyiz. Ya da ben her geçen gün böyle hissediyorum. Ülkenin özeti genelde: Haksızlıklar cezasız kalıyor, haksızlığı yapanın yanına kâr kalıyor. Kimin gücü neye yetebilirse onu yapıyor, kimse engel olamıyor. Adalet, kanun gibi şeyler sadece özel zümreler için geçerli, ya da parasını verip satın alabildiğiniz kavramlar haline gelmiş durumda. İnsanlık, medeniyet gibi kavramlara hiç girmeyeyim, gülünç olacağız. Akıllı telefonlarımız günden güne daha modernleşirken, arabalar artık “Abi sen kullanma ben sürerim” demesine rağmen, telefonları ve direksiyonları tutan ellere bağlı kafalar daha da geriye gidiyor, daha da acımasız daha da açgözlü oluyor. Ülkenin başındakiler ve çevresindeki eş dost tayfasının İsrail’e acımasızca ticaret yaptıkları, meydanlarda Gazze’ye dualar edip, ona buna boş laflar sıkıp, sırtlarını döndükleri an para sayma makinelerine taptıkları bir gerçeklik, bir acımasızlık, ikiyüzlülük ve yalanbazlık sarmalı içindeyiz. Zaten iktidarın memlekete kattığı 22 yıllık en büyük değer “Her şeyin satılabileceği” oldu. Bundan önceki iktidarlar da bir şeyler satıyordu ama arkadaş, sanki zula patlatmış gibi ülkenin deresinden, ağacına, dalından, toprağına, suyundan vatandaşlığına hepsini adeta 2. el çalıntı telefon satarmışcasına satmaya çalışmak da ne bileyim yani, pek de akılcı bir refleks değil.
∗∗∗
Akılcı dedim de, bir gülme geldi şimdi. Ekonomiyi eşe dosta, çoluk çocuğa, şive taklidi yapan post ergene teslim eden, sonrasında da gözünden lazer çıkartan bir fıkra karakterine emanet eden bir yönetimden akılcı ne beklenebilir ki? Zaten şu güne kadar ne denildiyse döne döne buhar türbinine döndük. Ümmet bile şu anda “Bu kadar da olmaz” demeye başladı. Yancılar bile lafı nasıl çevireceklerini şaşırdılar. Koskoca Ahmet Hakan’ın bile neredeyse yirmi günlük aması fakatı rezervi kalmış, bitti bitecek! Tehlikenin farkında mısınız?
∗∗∗
Ülke her bağlamda çok kötü çizilmiş, komik olmayan bir karikatüre dönüştü. Günden güne de çizgilerin mürekkebi ve kurşun kalemleri birbirine bulaşıyor, beyaz üzerine serbest teknik balçık gibi bir şey oluyor geleceğimiz. Geleceğimiz derken ülkemizde geleceğimizi, yani çocuklarımızı da unutmadık. Çolak, topal ve kafasını bebekken 5 kere kalorifere vurmuş bir evlat gibi yetişen çocuklarımız… Günden güne değiştirilen, artık iyice Frankeştayn’a benzeyen, kıt akıllı eğitim sistemimiz sayesinde, öncelikle tüm ülkeye yetecek kadar imam ve hatip yetiştirdik çok şükür. Sonrasında uzun vadede büyük İstanbul depremi gerçekleştiğinde bütün bu imamlar seferberliğe çağrılır da cenaze namazımız standartlara uygun kılınır umarım… Ne diyorduk? Gençlerimiz… Gençler zaten bitti. İnterneti keşke komple yasaklasaydık da gençler mevzunun farkına varamasalardı. Telefonlarından yurt dışındaki akranlarının yaşamlarına tanık olup, sokakta yürürken üzerine gelen motordan kaçmak zorunda olmak, gitmek istediği konsere, festivale gidememek, gidebilecek parasını denkleştirse bile gideceği ortamın yasaklanması, iptal edilmesi onları da yaralıyor. Zaten dışarı çıkmak, sosyallik gibi kavramlara da uzaklaştıkça uzaklaştılar. Cuma gecesi arkadaşlarıyla bir iki bira içse, sonra evine nasıl dönecek? Kaldı ki, alkole devlet eliyle kırbaç gibi vurulan ve bindirilen onca vergiden sonra gençlerimiz artık iki bira içeceğine bir sentetik uyuşturuculara yöneliyor. Neyse ki ülkemiz dünya narkotik trafiğinde lider konumda. Gençlerimizin geleceklerinden de ülkemizin mafyası, buna göz yuman idarecileri nemalanıyor çok şükür.
Okulunda ise içinden böcek çıkan yemekhane yemekleriyle mi yoksa kapısına kelepçe vurulan okul kapısıyla mı bu ülkenin en değerli kaynağı evlatları ‘‘gelişecek?’’ Sabahları ağır işçi misali kör karanlıkta okula gitmeye çalışan anaokulu çocuklarından ne hayır gelecek? Geleceğimiz sabahtan beri karanlık, sağ olsun şive taklidi yapan çokomel birey, sana da çok güldük ama son gülen sen oldun.