Ben Marksistlere büyük saygı duyuyorum. Kapitalizme karşı verilen her mücadelenin din dilinde şeytana yani kötülüğe karşı verilen bir mücadele olduğuna inanıyorum. Kapitalizme karşı olan her mücadelenin insan onuru için yapıldığını düşünüyorum. Kapitalizm insan doğasına aykırı değildir, kapitalizm insan onuruna, vicdanına aykırıdır. İnsanın vicdanına, sağduyusuna zıttır. Zulmün, perişanlığın, aç gözlülüğün, sınırsız hırsların ürünüdür kapitalizm. Bu sebeple vicdanı hür, irfanı hür bir vicdan asla kapitalizmden yana olamaz. Kapitalizmin açtığı derin yaraları gören bir vicdan dini inancı olsun veya olmasın vicdan azabı çekmiyorsa onun gözleri bakar kördür. Kur’an’ın ifadesiyle “gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler.” Aslında kapitalistler görürler, duyarlar sadece işlerine gelmediği için görmemezlik, duymamazlıktan yana tavır alırlar.
Bu dünya oyununda, iyi ve kötü savaşında, kötünün iyiye karşı olan savaşını ben kapitalizm komünizm savaşına indirgiyorum. Asıl ve en öncelikli meselenin tarih boyunca hep ekonomik ve ekonomik güç olduğuna inanıyorum. Günümüzde bu, geçmişten itibaren insan doğası dediğimiz husus değişmediği müddetçe devam edecektir. Din diliyle ifade etmek gerekirse şeytan, insana kötülüğe meyletmesi için vesvese veriyor. Buna karşılık evrenin yaratıcısı Allah, Âdem örneğinde olduğu gibi ona cenneti vadediyor: Sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz; iyiliğin, güzelliğin, karşılıklı dayanışmanın, özgürlüğün, eşitliğin ve kardeşliğin olduğu cenneti. Ama Âdem yani biz insanlar kötülüğe meylederek dünyaya bir cezalandırılmak için Allah tarafından sürülüyoruz. Nasıl ki oruç tutmak bir ceza ise bu dünyadaki eşitsizliklere, zulümlere, adaletsizliklere uğramakta bir cezadır. Ancak tüm bu eşitsizliklere rağmen iyiyle kötünün, komünizmle kapitalizmin savaşında hangi safta yer alacağımızı bilmemiz gerekir. Eğer hem insan hem de bir Müslüman olarak nerede durduğumuzu bilmiyorsak asıl sorun buradan kaynaklanıyor. Müslümanların çoğunluğu maalesef nerede durduğunu ya bilmiyor bilse de menfaatine geldiği için ses çıkarmıyor. Müslüman olduğunu söylese de, kapitalizme, benim gözümle şeytana taptığını anlamıyor. Allah’a Şeytanın isyan etmesi gibi sürekli isyan ediyor. Komünizme karşı mücadele olunca sesi gürleşiyor, eyleme geçiyor ama kapitalizme karşı mücadele olunca susuyor. Her sağduyulu, vicdanlı birey Kur’an’ı okuduğunda Kur’an’ın en nihayetinde sınırsız ve sınıfsız bir dünyayı vadettiğini görecektir. Bunu bir ütopya olarak görenler varsa onlara şu ayeti hatırlatmak isterim: “Bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez.” Asıl ütopya olan zihinlerin zindaşlaşması nedeniyle olmaktadır. Öğrenilmiş çaresizlik bunları bize ütopya göstermektedir. Bu sebeple kapitalizme karşı verilen her mücadele biz Müslümanlar için şeytana karşı verilen mücadeleyle aynıdır ve bu savaşta bir Müslüman Kur’an’ın emri gereği kapitalizme karşı komünizmle aynı safta yer almalıdır.
Bu sözlerimi yadırgayanlar varsa dünyadaki çelişkilere bakmalarını öneririm. Şu an dünyada 800 milyon aç insan varken teolojik meselelerde boğulmaktansa bir komünistle aynı safta yer alıp bu eşitsizliklere karşı çırpınmayı, isyan etmeyi tercih ederim. Gelenekçi kesimin bakış açısını değiştirmek çok zor. Nitekim benim umudum bu konuda olmasa da ben asıl olarak rasyonel olarak dini savunanlara hitap etmek istiyorum. Komünizm kelimesini duyunda bir gelenekçi gibi aynı tepkiyi vermeyin. Buna ister komünizm deyin isterseniz Kur’an’dan bir ifade bulun ama durduğunuz safı netleştirin. Kur’an’da matematiksel mucizeler aradığınız kadar dünyada zengin fakir arasında birtakım istatistikleri de araştırın. Sürekli Kur’an’ı varoluşşsal konularda, teolojik meselelerde konuşturduğunuz gibi toplumsal konularda da konuşturun. Kur’an’ın matematiksel mucizelerini titizlikle incelediğiniz gibi çevrenizdeki çelişkileri de görün.
Suçlu Kim?
Suçlu olan bireyler değildir, sistem bireylere bu onursuz yaşamı dayatmaktadır…
Bir ara popüler olan ancak medyanın bukalemun gibi değişmesi nedeniyle unutulan bir gençten bahsetmek istiyorum: Henüz hayatın acımasızlığını yeni tanıyan 18 yaşında olan Furkan, bu savaşa katılmadan intiharı seçti. Sözleri son derece acı verici ama bir o kadar gerçekti: “Bir araba, bir ev ya da herhangi bir şey uğruna yıllarımı, aylarımı harcamak istemiyorum. İş hayatı bana çok yorucu geliyor. Hem içten hem dıştan yıpranıyorum.” Furkan bir ev ve araba sahibi olabilmek için ömür boyu çalışmak zorunda olan milyonlarca gençten birisi. Sadece çalışmak yetmiyor, köle gibi çalışılması isteniyor. Ali Şeriati’nin sözüyle “modern köleler” isteniyor. Bir taraftan iş bulamama sorunu varken diğer taraftan iş bulanlar yine umutsuzluğa düşüyor. Çünkü insani çalışma şartları ancak çok az kurumda bulunuyor. Kapitalist akıl bunu “iş beğenmeme” olarak söylemleştiriyor, bu sayede resmileştiriyor. Nitekim 5 milyon kişinin KPSS sınavlarında heba edilmesinin sebebi de buradan gelmekte. Çünkü özel sektör modern köle arıyor. Ayrıca üniversite mezunlarının iş bulamaması artık sıradanlaştı/sıradanlaştırıldı. Daha trajik olan Yüksek lisans ve doktora öğrencileri/mezunları iş bulamıyor. İş bulsa da kendi alanında bulamıyor, bu nedenle verimli olamadığı gibi sevmediği işlerde verimsiz çalışıyor. Binlerce genç beyin heba ediliyor. Tüm bu uğraşlar ise gençler yıllarını sadece asgari ücretin biraz üstünde maaş almak için feda ediyor/ettiriliyor. Peki ben soruyorum sizlere: Böyle bir zamanda Kur’an gelseydi ne derdi? Acaba bu sorunlarla ilgili ayetlerden ziyade bir takım teolojik meselelerle ilgili ayetler mi gönderirdi bizlere? Bunu anlayabilmek için iki yönteme başvurmamız gerekir. İlki Kur’an’ın toplumsal konularla ilgili ayetleri, diğer bir deyişle en çok vurguladığı konulara bakmamız gerekir. İkincisi ise yaşayan Kur’an perspektifiyle toplumsal ayetleri günümüzde de konuşturarak ne dediğini anlamamız olacaktır. Türkiye’de bunu yapanlar olsa da maalesef bir türlü gündeme gelmiyorlar. Gelse de komünist, dinsiz, kafir diye damgalanıyorlar. Tüm bu süreçler yaşanırken dini rasyonel olarak savunan bazıları da bu duruma sessiz kalıyor hatta onlarda iş komünizme gelince aynı safa geçiyor. Niçin böyle oluyor? Çünkü şeytanın vesvesesi insan doğasının en hoşuna giden yerini gıdıklıyor. Nedir en sevdiğimiz şey? Paradır. Şerati’nin ifadesiyle çağın büyük putu budur. Bu konuda değişen hiçbir şey yok. Bilim gelişiyor, teknoloji gelişiyor, uzaya roketler fırlatılıyor, hastalıklara çare bulunuyor ama iş paraya gelince orada bir gelişme olmuyor. Zaman geçiyor, çağ değişiyor, düşünceler değişiyor, ideolojiler dönüşüyor ama bu anlayış bir türlü değişmiyor. Düşene kimse elini uzatmıyor. Hatta sloganlarda komünist olanlar, solcu olanlar, iş icraata gelince kapitalistleşiyor. Sloganlarda “yaşasın eşitlik” diyen birtakım cenahlar işyerinde patron koltuğuna oturunca vahşileşiyor.
Şu dönemde artık ben eşitlik fikrinden vazgeçtim. En azından kapitalist ülkelerdeki sosyal devlette olduğu gibi bir düzen olsun. Ancak başkalarını sömürmeden. Yine zengin, zengin olarak kalsın ancak fakirde olmasın. Zenginle fakir arasındaki uçurum azalsın. Çelişkiler sıfırlanmasa bile olabildiğince azaltılsın. Komünizme ütopya diyenler bu saydıklarıma ütopya diyecekler midir? Tekrar belirtiyorum: Asıl ütopya o sığ düşünceleri ölene dek değişmeyecek olan putlaşmış zihinlerdir.
Ahmet Özkaya kimdir?
1993 yılı Kadıköy doğumludur. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi coğrafya bölümünde bitirdikten sonra, Marmara Üniversitesi’nde Pedagojik formasyon eğitimi almıştır. Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü’nde tezli yüksek lisansa devam etmektedir. Post-Coğrafya kitabının yazarıdır. Ayrıca çeşitli dergilerde makaleler ve popüler bilim platformlarında yazılar yazmaktadır.
mail: [email protected]