Irritabl Bağırsak Sendromu (İng: “Irritable bowel syndrome”, IBS), bilinen organik bir hastalık olmamasına karşın kronik karın ağrısı ve değişen bağırsak alışkanlıkları ile karakterize edilen fonksiyonel bir gastrointestinal bozukluktur.[1] Hayatı tehdit eden bir hastalık olmasa da hastaların yaşam kalitesini etkiler.
En yaygın görülen fonksiyonel bozukluklar arasındaki sıklık bakımından kabızlık (%10.1) ve fonksiyonel dispepsinin (%7.2) ardından IBS genel olarak %4.1 ile 3. sırada yer almaktadır.[2] Bu hastalık herhangi bir zamanda sağlıklı kişilerin %5-10’unu etkiler. Aralığın bu kadar geniş olması; değerlendirmede kullanılan Roma tanı kriterlerine veya incelenen ülkeye bağlıdır. Herhangi bir yaş ve cinsiyette görülebilirken 20-40 yaş arasındaki kadınları daha fazla etkilediği bilinmektedir.[3]
IBS, farklı alt tiplere göre sınıflandırılır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
- IBS-D: Hızlı bağırsak hareketleri nedeniyle sık ve gevşek dışkılama,
- IBS-C: Bağırsak hareketlerinin yavaşlaması nedeniyle düzensiz dışkılama ve dışkılamada zorluk,
- IBS-M: Düzensiz bağırsak hareketleri ile dönemsel olarak kabızlık ve diyare semptomlarının kombinasyonu,
- IBS-U: IBS tanım ve semptomlarına uyan ancak diğer IBS kategorilerine girmeyenler.
Günümüzde, IBS’nin patofizyolojisi hâlâ net olarak bilinmemektedir. IBS’in etkilendiği düşünülen bazı faktörler şunlardır:[3]
- Gastrointestinal Hareketlerin Değişmesi: Bu hastalarda gözüken motilite bozuklukları; kabızlığın baskın olduğu IBS’de (IBS-C) luminal kasılmaların sıklığında artma ve düzensizlik görülmesi ile geçiş süresinin uzaması, diyarenin baskın olduğu IBS’de (IBS-D) ise kolesistokinin ve besin tüketimine karşı aşırı motor tepkisidir.
- Visseral Aşırı Duyarlılık: IBS semptomlarının olası açıklaması olarak bağırsak şişkinlikleri veya bağırsak sinirlerinin visseral aşırı duyarlılığına odaklanılmıştır. Büyük çoğunluğu IBS-C tipinden oluşmakla birlikte tüm IBS hastalarının yaklaşık yarısında şişkinlik hissi ile birlikte bel çevresinde ölçülebilir bir artış görülmektedir. Bu artış, her zaman bağırsaktaki gaz artışı ile doğduran ilişkili görülmemelidir.
- Bağırsak İnflamasyonu: Bazı IBS hastalarında; düşük dereceli inflamasyona neden olan, bazı hücrelerde ve immün belirteçlerde değişikliklerle karakterize edilen bağırsak mukozasında immün aktivasyon gösterilmiştir. Ayrıca, kolon ve ince bağırsak submukozasında artan lenfosit sayısının yanı sıra jejunum, terminal ileum ve kolonda mast hücrelerinde artış tespit edilmiştir.
- İnflamatuvar Sitokinler: Bazı IBS hastalarında TNF-a, IL-1, IL-6, IL-8 gibi proinflamatuvar interlökinlerde artış ve antiinflamatuvar sitokin olan IL-10’da azalma rapor edilmiştir. Yapılan bazı fekal transplantasyon uygulamaları IBS’li kişilerin sağlıklı kontrol gruplarına kıyasla mikrobiyota profillerinde bozulma olduğunu ve bunun IBS alt tipi ve beslenme şekline göre değişiklik gösterdiğini tespit etmiştir.
- Psikososyal Disfonksiyon: İleriye dönük bir çalışma; anksiyete, uyku sorunları ve somatik semptomlar gibi psikososyal faktörlerin daha önce komorbid hastalıklarla teşhis edilmemiş bir popülasyonda IBS gelişiminde bağımsız bir risk faktörü olduğunu göstermiştir.
Belirti ve Bulgular
IBS; karın ağrısı ve rahatsızlık hissi, bağırsak alışkanlıklarında değişiklik, gaz ve şişkinlik ile ağrının vücudun farklı bölümlerine yayılması ile ilişkilendirilebilir. Bu hastalık, yaşamsal tehlike oluşturmasa da kişilerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Beraberinde anksiyete gibi psikolojik bozukluklara, sosyal izolasyona ve beslenme yetersizliğine yol açabilir.
Hastalıkla İlişkili Genler, Etken Faktörler ve Risk Faktörleri
IBS’nin aileden geçebildiği, birden fazla nesli etkilediği, ancak majör Mendel etkisiyle tutarlı olmadığı gösterilmiştir. IBS’li bir kişinin akrabalarının IBS’ye sahip olma olasılığı 2-3 kat daha yüksektir ve hastalık her iki cinsiyeti de etkiler. Tahmini genetik etki %1 ila %20 arasında değişirken, kalıtsallık tahminleri %0 ila %57 arasında değişir. Bugüne kadar çeşitli biyokimyasal yolaklardan gelen 60’tan fazla gendeki 100’ün üzerinde varyant gen çalışmaları ile incelenmiş ve çeşitli olumlu ilişkiler rapor edilmiştir.[4]
IBS’nin patofizyolojisi önemli bir genetik bileşene sahip olmasına rağmen çok faktörlüdür. Son yıllarda çalışmalardaki örneklem grubunun artması ile genetik, epigenetik ve farmakokinetik yaklaşımlar incelenmektedir. Bunun için; COST Aksiyonu BM1106 GENIEUR (İrritabl Bağırsak Sendromu Araştırma Ağı Avrupa’daki GENler) kurulmuştur. Genetik çalışmalar büyük çoğunlukla tek nükleotid polimorfizmleri üzerinde durmuştur.[5]
Çevresel, genetik veya epigenetik düzeylerdeki çoklu karmaşıklık katmanları IBS’nin patogenezine ve eşlik eden rahatsızlıklara katkıda bulunur. Çeşitli çevresel faktörler, altta yatan genetik varyantlarla etkileşime girer ve genomu ve/veya DNA bağlayıcı proteinlerini metilasyon ve/veya asetilasyon yoluyla doğrudan değiştirerek IBS gelişimine olan eğilimi artırır. Bu yatkınlaştırıcı genler, çeşitli nörobiyolojik ara fenotiplerle temsil edilen yapı ve fonksiyonda değişikliklere yol açar. Bu fenotipler, beyin-bağırsak ekseni yoluyla çift yönlü çapraz iletişimi etkiler, HPA ekseni ve periferden merkezi sinir sistemine kadar spinal aferentler aracılığıyla sinyal gönderir.[5]
IBS alt tiplerine göre uygun tedavi yönteminin belirlenmesi için gen analizinin yapılması önemlidir ve bu konuda ileride yapılacak çalışmaların önü açılmalıdır.
Teşhis Yöntemleri
Hastalığın ilk küresel tanı kriteri Manning tanı kriterleridir. Bu kriterler IBS-C ve IBS-D’yi birbirinden ayırt etmekte zorluğa neden olduğu için bir grup araştırmacı, 1992’de Roma’da bir araya gelerek Roma kriterlerini yayınlamıştır. Daha sonra kriterler güncellenerek 1999’da Roma II kriterleri oluşturulmuştur. Roma II kriterlerindeki temel fark önceki tanıma “rahatsızlık” terimi eklenmesi ve değişen bağırsak alışkanlıklarının mevcut olduğundan emin olmak için karın ağrısı ile ilgili üç kriterin en az ikisinin bulunması gerektiğinin bildirilmesidir. 2006’da Roma III kriterleri geliştirilmiş ve bu kriterler ile IBS alt tipleri sınıflandırılmıştır. Son olarak, 2016’da Roma IV kriterleri yayınlanmıştır. Günümüzde IBS’nin teşhisinde en yaygın kullanılan kriter Roma IV kriteridir.[6]
Roma IV kriterlerine göre hastalığın bulguları, IBS tanısından 6 ay önce veya daha öncesinde (son 3 ayda; haftada ortalama en az 1 gün olmak üzere) başlamış olmalı ve tekrar eden karın ağrısı aşağıdaki üç semptomdan en az ikisiyle ilişkili olmalıdır:[7]
- Dışkılama ile ilgili ağrı,
- Dışkı sıklığında değişiklik,
- Dışkı biçimindeki (görünümdeki) değişiklik.
Bununla birlikte, hastada aşağıdaki belirtilerden hiçbiri bulunmamalıdır:
- 50 yaşından büyük olmak ve IBS semptomlarının varlığında daha önce kolon kanseri taraması yapılmamış olması,
- Yakın zamanda bağırsak alışkanlığının değişmesi,
- Açık gastrointestinal kanama varlığı (Örneğin melena veya hematokezya),
- Gece ağrısı veya dışkı geçişi,
- İstenmeyen ağırlık kaybı,
- Ailede kolorektal kanser veya inflamatuar bağırsak hastalığı bulunması,
- Palpabl karın kitlesi veya lenfadenopati,
- Demir eksikliği anemisi,
- Dışkıda gizli kan.
Tedaviler veya İdare Yöntemleri
IBS tedavisi kişinin IBS alt tipine göre belirlenir. Örneğin; IBS-D’li bireyler için rifaximin kullanılırken IBS-C için klorür kanalı aktivatörleri ve guanilat siklaz aktivatörleri kullanımına başvurulur. Tedavi çoğunlukla hastaların semptomlarına göre bireyselleştirilmekle birlikte genel semptomları hafifletmek için düşük FODMAP diyeti, farmakoterapi, psikoterapi ve bazı besin desteklerinin kullanımı gibi yöntemler izlenir.[8]
Başvurulan tedavi yöntemlerinden bazıları şu şekilde sıralanabilir:
- Düşük FODMAP Diyeti: Bu diyet genel olarak fermente edilebilir oligosakkaritler, disakkaritler, monosakkaritler ve poliollerden kısıtlı bir beslenme biçimidir. Temel hedefi; IBS semptomlarının şiddetlenmesine neden olan besinleri saptamak ve bunları uzun vadede elimine etmektir. Bu diyeti uygulayan kişilerde; lif ve kalsiyum, demir, çinko, folat, D vitaminleri ve antioksidanlar gibi bazı mikrobesin ögelerinin alımında azalma riski olabileceğinden diyet, bir beslenme uzmanının desteği ile uygulanmalıdır.[9]
- Farmakoterapi: Yaşam kalitesini bozan orta veya şiddetli IBS geçiren hastalara farmakoterapi önerilir. Diyare sıklığını azaltmada loperamid, diyarenin kontrolünde rifaximin kullanılırken konstipasyonun baskın olduğu IBS tedavisinde alışılagelmiş osmotik laksatiflerin dışında linaklotid kullanılmaktadır.[10], [11]
- Antispazmotik Ajanlar: Nane yağı, psilyum gibi bazı antispazmotik ajanların IBS semptomlarını azaltmada etkili olduğu görülmüştür, ancak uzun vadeli etkinliklerinin kanıtlanması için daha fazla çalışma yapılmalıdır.[12], [13]
- Probiyotikler: Probiyotik kullanımının karın ağrısı ve şişkinlik hissi üzerinde etkili olabileceği gösterilmiştir, ancak mikrobiyota profiline göre spesifik suşları içeren probiyotiklerin etkinliğini değerlendirmek için daha fazla çalışma yapılmalıdır.[14]
- Psikolojik Destek: Bilişsel Davranışçı Terapi, gevşeme terapisi, çok bileşenli psikolojik terapi, hipnoterapi ve dinamik psikoterapi gibi yöntemlerin IBS semptomlarında iyileşmede etkili olabileceği görülmüştür.[3]
Müddet Tahminleri (Prognoz)
IBS için tedavi ve yönetim stratejilerinin kişiselleştirilmesi ile IBS semptomlarında azalma sağlanabilir. Kişiselleştirilmiş tedavi planı; IBS semptomlarına yönelik farmakoterapötik ajan kullanımı, düşük FODMAP diyeti ile semptomların artmasına neden olan besinlerin belirlenmesi ve bunların beslenme planından uzaklaştırılması, fiziksel aktivitenin artırılması, psikoterapi gibi yöntemler ile gerçekleştirilebilir.
Görülme Sıklığı ve Dağılımı (Epidemiyoloji)
IBS’in küresel yaygınlığını belirlemenin pek mümkün olmadığı ve bölgesel araştırmalar yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre 2017’de Roma IV kriterleri baz alındığında IBS prevalansının; Asya’da %1.3-3.4, Avrupa’da; %3.4-5.9, Amerika’da %3.5-5.3, Avustralya’da %3.5, Mısır’da; %7.6 Güney Afrika’da ise %5.9 olduğu, ayrıca birçok çalışmada IBS prevalansının kadınlarda erkeklerden daha yüksek düzeyde görüldüğü bildirilmiştir.[15]
- ^ A. F. Peery, et al. (2012). Burden Of Gastrointestinal Disease In The United States: 2012 Update. Elsevier BV, sf: 1179-1187.e3. doi: 10.1053/j.gastro.2012.08.002. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. D. Sperber, et al. (2021). Worldwide Prevalence And Burden Of Functional Gastrointestinal Disorders, Results Of Rome Foundation Global Study. Gastroenterology, sf: 99-114.e3. doi: 10.1053/j.gastro.2020.04.014. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c J. J. S. Domingo. (2022). Síndrome Del Intestino Irritable. Medicina Clínica, sf: 76-81. doi: 10.1016/j.medcli.2021.04.029. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Y. A. Saito. (2011). The Role Of Genetics In Ibs. Gastroenterology Clinics of North America, sf: 45-67. doi: 10.1016/j.gtc.2010.12.011. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b M. Gazouli, et al. (2016). Lessons Learned — Resolving The Enigma Of Genetic Factors In Ibs. Nature Reviews Gastroenterology & Hepatology, sf: 77-87. doi: 10.1038/nrgastro.2015.206. | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. E. Lacy, et al. (2017). Rome Criteria And A Diagnostic Approach To Irritable Bowel Syndrome. Journal of Clinical Medicine, sf: 99. doi: 10.3390/jcm6110099. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. J. Schmulson, et al. (2017). What Is New In Rome Iv. Journal of Neurogastroenterology and Motility, sf: 151-163. doi: 10.5056/jnm16214. | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. E. Lacy, et al. (2020). Acg Clinical Guideline: Management Of Irritable Bowel Syndrome. Official journal of the American College of Gastroenterology | ACG, sf: 17-44. doi: 10.14309/ajg.0000000000001036. | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. Catassi, et al. (2017). The Low Fodmap Diet: Many Question Marks For A Catchy Acronym. Nutrients, sf: 292. doi: 10.3390/nu9030292. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. C. Ford, et al. (2014). American College Of Gastroenterology Monograph On The Management Of Irritable Bowel Syndrome And Chronic Idiopathic Constipation. Official journal of the American College of Gastroenterology | ACG, sf: S2-S26. doi: 10.1038/ajg.2014.187. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Chang. (2018). Short-Course Therapy For Diarrhea-Predominant Irritable Bowel Syndrome: Understanding The Mechanism, Impact On Gut Microbiota, And Safety And Tolerability Of Rifaximin. Clinical and Experimental Gastroenterology, sf: 335-345. doi: 10.2147/CEG.S167031. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Z. Z. R. M. Weerts, et al. (2019). Efficacy And Safety Of Peppermint Oil In A Randomized, Double-Blind Trial Of Patients With Irritable Bowel Syndrome. Elsevier BV, sf: 123-136. doi: 10.1053/j.gastro.2019.08.026. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Gunn, et al. (2022). Psyllium Reduces Inulin-Induced Colonic Gas Production In Ibs: Mri And In Vitro Fermentation Studies. Gut, sf: 919-927. doi: 10.1136/gutjnl-2021-324784. | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. Konstantis, et al. (2023). Efficacy And Safety Of Probiotics In The Treatment Of Irritable Bowel Syndrome: A Systematic Review And Meta-Analysis Of Randomised Clinical Trials Using Rome Iv Criteria. Elsevier BV, sf: 800-809. doi: 10.1016/j.clnu.2023.03.019. | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. Huang, et al. (2023). Irritable Bowel Syndrome: Epidemiology, Overlap Disorders, Pathophysiology And Treatment. World Journal of Gastroenterology, sf: 4120-4135. doi: 10.3748/wjg.v29.i26.4120. | Arşiv Bağlantısı