Dünya kupasında milyonlarca insanı ekrana kilitliyor ama skorlardan başka değişen bir şey yok. Biz de objektifimizi futbolun farklı bir yüzüne çevirelim istedik. Siyasi olarak mimlenmiş futbol kulüpleri; yöneticileri, taraftarları ve futbolcularıyla oldukça renkli görüntülere ev sahipliği yapıyor. İsrail maçlarında stadı Filistin bayraklarıyla donatan da var, Irak’ta ölen kendi ülkesinin askerlerine askerlerine saygı duruşunda bulunmayı reddeden de…
Futbol henüz bir endüstri haline gelmeden önce işçinin yoksulun güzel bir eğlencesiydi. Çok eskilere gitmeye girek yok. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın maaşlı bir işçi olarak İETT’de futbol oynadığını bilmeyen var mı? Bugün büyük kitleler tarafından desteklenerek futbola gaz veren bir çok kulüp de asıl kulüpler ise futbolun beşiği olarak anılan İngiltere ve İtalya’daki liman işçileri başta olmak üzere emekçiler, yoksullar tarafından kurulmuştu. Ezilenler futbol kulüpleri sayesinde kendilerini ifade etme imkanı buluyordu. Bu sporun kitleselliğini ve toplumu sürükleyiciliğini farkeden diktatörler, futbolu dillere pelesenk olan 3F’den biri yapıncaya kadar, futbol sokaklarda iki taşla oluşturulan kalelerdeki saflığını korumayı sürdürdü. Ancak futbol ne zamanki endüstri tarafından keşfedildi. İşte o zaman bir ideolojisi ve inanmışlığı olan işçiler ve yoksullar nezdindeki tüm itibarını yitirdi. Ancak herşeye rağmen küresel endüstrinin bir parçası olarak faaliyet göstermeye devam etseler de, bugün yöneticisinden taraftarına, futbolcusundan teknik direktörüne kendini resmi ağızdan antikapitalist, antisiyonist olarak tanımlayan futbol kulüplerine sıkça rastlanıyor. Özellikle taraftarıyla dünya siyasetinde sıkça konuşulan bu kulüplerin başında İtalya’dan Livorno, İskoçya’dan Celtic, Fransa’dan Marsilya, İspanya’dan Atletico Bilbao, Real Socieadad gibi takımlar geliyor. Türkiye’de ise Adana Demir Spor ismi artık bir efsane…
IRAK’TA ÖLEN ASKERLERİNE SAYGI DUYMAYAN İTALYANLAR
Batı İtalya’nın liman şehri olan bu kentin en önemli özelliği 1921 doğumlu İtalya Komünist Partisi’nin bu kentte kurulması. İşçi sınıfı tarihinde saygın bir yere sahip olan Livarno kentinin takımı ise günümüzde endüstriyel futbola karşı bütün dünyanın tanıdığı en ünlü kulüp. Özellikle İtalya’nın ünlü faşist lideri Mussolini’ye olan desteğiyle tanınan Lazio ile hem sahada hem trübünde adeta savaş veren Livorno Kulübü ve taraftarları ilginç eylemleri ve duruşlarıyla adlarından sözettiriyor. Geçtiğimiz yıllarda Irak’ın Nasiriye şehrinde ölen 32 İtalyan askeri için saygı duruşunda bulunmayı reddetmiş, karşılaşmada “Nasiriye, Nasiriye ” tezahuratlarıyla trübünleri inletmişlerdi. Bu çılgınca görünen, her türlü ırkçı önyargıyı reddeden, mazlumdan ve haklıdan yana bir tavır alan duruşun, İtalya’da onlara karşı nasıl bir düşman cephe yarattığını tahmin etmek zor değil. Livornolu taraftarlar UEFA kupasında İsrail takımı Maccabi Hayfa ile oynadıkları maçta da siyonizmin Filistin topraklarındaki katliamlarına tepki olarak stadı Filistin bayrakları ve Filistin’e destek pankartlarıyla donatmışlardı.
ADANADEMİR SPOR’UN KARDEŞ KULÜBÜ
Livorno’nun kendisi kadar ünlü bir de taraftar grubu var: Otonom Tugayları. Livorno’nun emperyalizm karşıtı olan taraftarının içinden sıyrılan ve daha marjinal bir grup olan Otonom Tuğayları her maçta Che pankartları açıyor. Livorno’nun gol kralı futbolcusu Cristiano Lucarelli ise çok büyük teklifler almasına rağmen Livornoda kalmayı tercih ediyor. Lucarelli ismi taraftarın kalbine şu cümleleri nedeniyle kazınmış: “Bazı futbolcular yarım milyona bir Ferrari ya da güzel bir tekne alırlar. Ben o paraya sadece bir Livorno forması satın almak isterim. Tüm beklentim ve isteğim bu!” Çocukluğu boyunca Livorno tribünlerinde ateşli bir taraftar olarak bulunan Lucarelli, kulübün tribün grubu “Otonom Tugaylar”ın kuruluş yılı olan 1999 yılına işaret etmek için 99 numaralı formayla sahaya çıkıyor. Lucarelli, gol attıktan sonra sevincini sol yumruğunu havaya kaldırarak ifade ettiği için İtalyan federasyonundan defalarca ceza almasıyla da biliniyor. Futbolcular, medyaya verdikleri röportajlarında futboldan dem vururken, Lucarelli ise bir röportajında şunları söylüyo: “Sizin sağ ya da sol görüşlü olmanız beni temelde çok ilgilendirmiyor. Önemli olan düşüncelerinizde dürüst olmanız ve olaylara karşı hakkaniyetli bir yaklaşım geliştirmenizdir. Politik meselelere ilgi duyan tek İtalyan futbolcunun ben olduğumu sanmıyorum. Bazen görüşlerinizi gizlemek, sorunları çözmek adına daha işlevsel olabiliyor.”
FİLİSTİN BAYRAĞI OLMAYAN CELTİC MAÇI YOK
Celtic, İskoçya’nın çok renkli, ateşli ve de devrimci karakter taşıyan en büyük takımı. Glasgow kentinde yaşayan İrlanda kökenli taraftarlar için vazgeçilmez bir kulüp. Taraftar örgütlülüğü de oldukça güçlü. Glasgow’un diğer güçlü takımı olan, ancak İngiltere-Kraliyet yanlısı ve işbirlikçi olarak tanımlanan Glasgow Rangers ile yıllardan beri ezeli bir rekabeti var. Son yıllarda lige resmen ambargo koyan Celtic’in güçlü takımının yanı sıra taraftarlarından da bahsetmekte fayda var. Başta Tal olmak üzeri onlarca siyasi tandanslı taraftar grupları var ve sık sık diğer ülkelerin siyasi yönleri ağır basan taraftar grupları ile dayanışma amacı ile organizasyonlar düzenliyorlar. Misafirperverlikleriyle de dikkat çekiyorlar. Özellikle Alman takımı St. Pauli ile ilişkileri çok güçlü olan Celtic taraftarları da İsrail takımlarıyla maç yaptıklarında tribünlerde Filistin bayrakları açmaya devam ediyorlar.
Avrupada ise kulüplerden daha çok futbolcular ön planda. Malili Omar Kanoute bunlardan biri… İspanya’daki Müslüman futbolcuların oruç tutabilmesini isteyen organizasyonun başını çeken Kanoute, bahis sitesi reklamı nedeniyle uzun süre formasındaki reklamı kapattırmıştı. Kanoute, İslam üzerine konferanslar vermiş, sabah namazı kampanyası da başlatmıştı. Geçen yıl futbolu bırakan Barcelonalı Thruram Paris’i yakan Mağribli çocuklara destek vermişti. Chelsea’nin golcüsü Didier Drogba da geçtiğimiz yıllarda Chealsea’nın teknik direktörlüğünü yapan İsrailli Avram Grantla da yine İsrail politikaları yüzünden tartışmıştı.
“ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN”
Her ne kadar günümüzde bütçesiyle ve ABD’li başkanıyla farklı bir görüntü sergilese de Liverpool 1892’de liman işçilerinin kurduğu bir kulüptü. Muhteşem taraftar grubu ‘Asla yalnız yürümeyeceksin’ sloganıyla kulübün en önemli rengiydi. 68 kuşağının sembol grubu Beatles tarafından bestelenen şarkıları ise trübünlerde bugün de yankı bulmaya devam ediyor. Liverpool’un sol fikirleriyle tanınan efsane teknik direktörü Shankly ise kulubün köklerine bağlılığını, işçinin emekçinin yanında olduğunu sıkça vurgularken ‘Kolektiflik futbolda da beraberce çalışmaktır.” diyerek ideolojisini futbola sıkça yansıtıyordu.
HER ÜLKENİN SİYASİ BİR TAKIMI VAR
Bu belli başlı takımların yanında İngiltere maden işçilerinin takımı olan Sunderland, Almanya’dan St.Pauli, Fransa’dan Marsilya, İspanya’dan Atletico Bilbao, Real Sociedad, Yunanistan’dan AEK, İtalya’dan Roma, Ancona, Genoa gibi takımlar ve niceleri endüstriyel futbola karşı olmaya devam ediyorlar. Bu kulüpler savaşa karşı duruşlarıyla futbolun, sporun birleştiriciliğini ve kardeşliğini dile getirmeyi sürdürüyorlar.
YUGOSLAVYA’NIN DAĞILMA FİTİLİNİ TRÜBÜN ATEŞLEDİ
Günümüzde tribünlerde artan siyasi söylemler aslında futbolun asla sadece futbol olmadığını gösteriyor. Yugoslavya’da ki ayrılıkçı hareketlerin ilk Sarajevo-Partizan maçlarındaki kavgalarla başladığı biliniyor. Tribün kültürü her zaman halkın nabzını gösteren ve dikkate alınması gerek bir durum olarak öne çıkıyor.
BURSASPOR’LU ERGİÇ: “ANADOLU YANIYOR”
Bursaspor’un milyonlarca dolar değerindeki endüstriyel futbolun ürünü olan İstanbul takımlarına karşı verdiği mücadelenin ardından şampiyonluğa ulaşması epeyce takdir gördü. Bunda, İstanbul’dan ‘bilinmeyen’ nedenlerle uzaklaştırılan Ertuğrul Sağlam’ın da payı büyüktü. Bursaspor’un şampiyonluğunu belki de en güzel özetleyen sözler ise Bursaspor’lu futbolcu İvan Ergiç’ten geldi: Ivan Ergiç, Alman “Der Spiegel’ dergisinde yayınlanan röportajında, Bursaspor’un fazla paranın her zaman başarı getirmeyeceğini ve beklenenin olamayacağını göstererek bir sembol olduğunu söyledi: “Şimdi Anadolu yanıyor. İnsanlar şampiyonluğumuzu bir kurtuluş gibi kutluyor”
KAAN ŞAHİN-Y.Şafak