İnsan Hakları ve Mazlumlarla Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) 1991 yılında kurularak, “Kim olursa olsun zalime karşı kim olursa olsun Mazlumdan yana” sloganı ile yola koyulmuştur. Kurucularının çoğu dindar insanlardan oluşmakta, tarihi referansını Mekke’de yeminle kurulan ve ayrımsız uygulamalarla çalışan, Hz. Peygamber’in de içinde olduğu ve peygamberliğinden sonra da olumlu atıflarla bahsettiği Hilfu’l- Fudul oluşumundan alır. İktidarda kimin olduğuna bakmaksızın insan hakları mücadelesini erdemli bir şekilde yürütmektedir.
Son günlerde kuruluşun adı kamuoyuna yansıtılan birkaç ismin istifa, üyeliğini askıya alma ve kuruma yönelik eleştirel söylemleri ile gündeme geldi. Kuruluşun içerisindeki bu cılız eleştirel zemin iktidar sevici bir kısım medya patronları tarafından adeta Mazlumder’i karalama kampanyasına dönüşerek gündemde yerini aldı. Peki Mazlumder’de ne oluyordu, ne idi bu polemiğin nedeni?
Basını biraz takip edenler bilirler. Mazlumder bundan bir yıl evvel yayınladığı Suriye raporunda bugünü öngörmüş uygulanan hak gasplarına ilişkin rejimi uyararak halkın sesine kulak vermeye çağırmıştı. Ve şimdiye kadar Suriye’ye ilişkin yaptığı tüm açıklamalarda. (www.mazlumder.org.) Esed yanlısı olmamakla beraber AKP’nin Suriye’de desteklediği muhaliflerin yanında olmamış, Suriye meselesine bilhassa oradaki Kürtlerin durumunu iktidarın perspektifi ile değerlendirmemiş, vicdan ve adil duruşu esas almıştır. Hal böyleyken Mazlumder’deki iktidar seviciler Mazlumder’i meseleye iktidarın baktığı yerden bakmadığı için Esed yanlısı olarak suçlamışlardır.
Bir başka gerekçe; Mazlumder’in Gezi olaylarının ilk günlerinde polisin orantısız güç kullanıma ilişkin yaptığı eleştirel açıklamalardır. Ki Mazlumder Gezi olaylarından çok daha öncede Polis şiddetine ilişkin bir çalışma içerisindeydi. Dolayısıyla Gezi olaylarında alanda en çok olması gereken kuruluştur. Zira kullanılan biber gazlarının, göz altıların, polis şiddetinin haddi hesabı yoktur… Ve beklide Gezi olayları sırasında yurt dışında bulunan Başbakan’ın ülkeye gelişinde kendisini karşılayan Mazlumder’deki birkaç iktidar sevici Mazlumder’in kurumsal olarak bu karşılamada yer almamasını hazmedememişlerdir.
Kısacası Mazlumderdeki iktidar seviciler Mazlumder’i tıpkı Suriye meselesinde olduğu gibi Gezi eylemelerine hükümetin baktığı yerden bakmadığı için ulusalcılarla yan yana durmakla, savrulmalarla suçlayarak ya üyelikten istifa etmiş ya da üyeliklerini askıya almışlardır. Yani hükümetin arka bahçesi gibi davranmadığı için, yani kendinden olana onurlu bir şekilde muhalefet ettiği, zor zamanlarda sözünü söylemenin erdemliğini gösterdiği, kuruluşundaki Hılful-Fudul emanetine ihanet etmediği, onur ve ahlakı koltuğa tercih etmediği, iktidardaki İslamcı hükümete rağmen başörtüsüne anayasal güvence istediği, Roboski dediği, iktidar endeksli bakmadığı iktidarı kutsamadığı için…
Varın siz değerlendirin iktidardaki İslamcı söyleme rağmen, hak ve adalet uğruna İslami kesimdeki muhalefet geleneğini yitirmeyen ender kuruluşlardan biri olan Mazlumder’in böyle bir dönemde neden yıpratılmak istendiğini…
Bir başka iktidar sevici tutum kendisini Gezi olaylarında başörtülü kadın üzerinden gösterdi. Hatırlarsınız eylemlerin ilk günlerinde başörtülü bir kadının çocuğu ile birlikte tartaklandığı iddiaları vardı. Bu olay elbette ki fazlasıyla üzerinde düşünmeyi ve sert bir eleştiriyi hak ediyor. Ancak bu olay üzerinde yürütülen nefret söylemleri ve toplumu kutuplaştırma hamlesi bizzat iktidarın kendisi tarafından yürütülüyor. Nitekim Başbakan’ın Gezi’deki kalabalığa karşı evlerindeki yüzde elliye işaret etmesi, “milli iradeye saygı” mitingleri yapması, halkın değil polisin yanında durması toplumu kutuplaştıran bir siyasi basiretsizliğin tezahürüdür.
Ve yine her eril iktidarın yaptığı gibi kendi otoritesini kadın bedeni üzerinde var etme çabası. Başörtülü kadına yapılan muameleyi tüm Gezi eylemcilerine mal ederek, Gezi’deki kitlenin savunduğu değerleri itibarsızlaştırma çabası. 10 yıllık iktidarı süresince başörtüsünü anayasal güvence altına almayan ve yönetim kadrolarında başörtülü kadına çok az yer veren, “başörtülü aday yoksa oyda yok” kampanyasını başlatan başörtülü kadınları azarlayan bir hükümetin Başbakanının Gezi eylemcilerine 28 Şubat’ta neredeydiniz demeye hakkı var mıdır? Başörtüsü yasağı nedeniyle eğitim hayatına 12 yıl ara vermek zorunda kalan biri olarak neredeydiniz sorusunun cevabını ben biliyorum. Gezi eylemlerinde yer alan duran adam Erdem Gündüz, Alper Özgen ve bazı başı açık kadınlar derslere başları örtülü olarak girerek başörtülü kızların yanında durmuşlardır. (*) Aynı şekilde İnan Keser dindar biri olmamasına rağmen 28 Şubat sürecinde protesto amacı ile sakalını kesmemiş hakkında soruşturma açılmıştır. Evet, o dönemde birçok feminist gruplar ve sol örgütlenmeler başörtüsüne özgürlük bildirgelerine imza atmadılar belki ama içlerinde vicdanı ve ahlakı esas alan insanlarda vardı. Ben ve benim gibi daha birçok başörtülü buna şahittir. Ve bu şahitliği bugün borç olarak gördüğüm için bu yazıyı kaleme alıyorum.
Ve kendini iktidara teslim eden başörtülü kadınlar, siz uğrunda mücadele vermediğiniz, şahitliğinizi gerçekleştirmediğiniz sürece başörtüsü ve iktidar hastalığına yakalanmış zihinleriniz hiçbir zaman özgür olmayacaktır. Eğer iktidar size partilerinin bu gerekçeyle kapatılmayla karşı karşıya kaldığını söylerlerse, onlara bu halkın özgürlük uğruna kapatılan bir partiyi daha yüksek oranlarla yeniden iktidara taşımayı bildiğini anlatmalısınız…
AKP kabul etsin ya da etmesin bugünkü siyasal başarısının büyük bir bölümünü kadın kollarında aktif olarak çalışan başörtülü kadınlara borçludur. Hiçbir şey olmasa bile alanlarda çalışan bu kitlenin emeğine karşı duyması gereken vefa borcundan hareketle başörtüsü serbestisini yasalarla güvence altına almak zorundadır. Başörtüsü deyince bize sürekli sabırlı olmamız gerektiğini söyleyen siyasal iktidara ve İslamcı iktidar sevicilerine sesleniyorum: Sayın sayınlar! “Biz kamusal alana başımızdaki örtümüzle çıkıyoruz sabırla değil. Ve sabır üniversite kapılarındaki zihni kelepçeli nöbetçilerinizi geçemez.”
Bu yüzden sevgili devlet aklı ve sevgili iktidar seviciler! Artık başörtülü kadınlar adına demeçler vermekten, onları iktidarınızı meşrulaştırmak için araçsallaştırmaktan ve bizleri kamplaştırmaktan vazgeçin. İlla bir şey yapmak istiyorsanız, 10 yıllık iktidarınızdaki ezici çoğunluğunuzla başörtüsünü anayasal güvence altına alın, başörtülü organik aydınlarınız ve medya patronlarınızı bizim adımıza konuşturmayın, başörtüsünü politik bir malzeme olarak kullanmaktan vazgeçin…
Seher Akçınar
hurbakis.net