İzmir’deki Medya ve Yargı Sempozyumu’nda konuşan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tijen Dündar Sezer, gazetecilerin özgür haber yapması için mahkemelerin, düşünce özgürlüğüyle ilgili kanun maddelerini geniş yorumlanması gerektiğini söyledi.
Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO)’nda Türk ve Alman bilimadamlarının katıldığı sempozyumun ilk oturumunda, Türkiye ve Almanya’da anayasa kapsamında medya özgürlüğü ele alındı. Yrd. Doç. Dr. Tijen Dündar Sezer ise 1982 Anayasası’ndaki özel sınırlama sebeplerinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne paralel olarak ayrı ayrı sıralandığını kaydetti. Sezer, “26. maddede düşünceyi açıklama özgürlüğü, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması gibi yaklaşık 10 tane sınırlama sebebi vardır. Bu sınırlamalar, basın özgürlüğü için de geçerlidir. Aslında Türk Anayasa Mahkemesi, basın ve medya özgürlüğüne ilişkin kanunların Anayasa’ya uygunluk denetimini yaparken özel sınırlama sebeplerinden çok, ölçülülük gibi hakkın özü, demokratik toplum düzeninin gerekleri gibi kriterlere dayanmakta, bunlara aykırılık olduğu için kanun maddelerini iptal edebilmektedir.” şeklinde konuştu.
Türkiye’de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca hiyerarşik olarak kanunların üzerinde olduğunu hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Sezer, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin düşünceyi açıklama özgürlüğüne bakış açısının kışkırtıcı, şok edici, rahatsız edici de olsa düşüncelerin ifade edileceği şeklinde olduğunu söyledi. Özellikle siyasi düşünceyi açıklama özgürlüğü söz konusu olduğunda 10. maddeyi çok geniş yorumlamadığını vurgulayan Sezer, şunları söyledi: “AİHM’nin bu bakış açığı ışığında, özellikle eski TCK 159 ve 312. maddeleri ve yürürlükten kaldırılan Terörle Mücadele Kanunu’nun 8. maddesine dayalı cezalarla ilgili olarak Türkiye, pek çok kararda mahkum olmuştur. Bu 8. madde yürürlükten kaldırılmış, TCK’da da iyileştirmeler yapılmıştır ancak mahkemenin genel bakış açısı, şiddeti teşvik etmeyen her düşüncenin ifade edilmesi yönündedir. Ben AİHM’nin, düşünceyi açıklama özgürlüğüne ilişkin kararlarıyla Türkiye’ye çok dar bir takdir marjı bırakıldığı düşüncesindeyim ancak yine de bu kararlar, yargı organları tarafından mutlaka gözönüne alınmalı, gazetecilerin özgürce haber yapmasını sağlamak üzere düşünceyi açıklama özgürlüğü geniş olarak yorumlanmalıdır. Anayasa hükümleri bazında sorun görmüyorum, özgürlükler lehine yorum yapılmalı.”Oturumu yöneten DEÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Karakoç ise medyanın Türkiye’de de Almanya’da da özgür olduğunu ancak bunun keyfilik anlamına gelmeyeceğini söyledi. Karakoç, “Özgürlüğü kötüye kullanma söz konusuysa ya da özgürlüğün kullanılması toplumsal birtakım sorunlara yol açacaksa, Anayasa ve kanunlarla sınırlandırılması mümkündür. Basın özgürdür ve özgür olmalıdır ama bunu kötüye kullanmamalıdır.” dedi.
Alman konuşmacı Prof. Dr. Helmut Goerlich de kanun maddelerinin, özgürlüğün değerini muhafaza edecek şekilde yorumlanması gerektiğinin altını çizdi. Goerlich, basın ve bulvar basınının çok fazla varlığını sürdürebilecek durumda olmadığına, bugünlerde devletin sübvansiyonu gerekli mi değil mi tartışmaları yaşandığına değindi, Basının sübvanse edilmesinin yönlendirmeyi de gündeme getirdiğini anlatan Prof. Dr. Goerlich Almanya’da bazı gazetelerin kooperatifleri olduğunu, bu konunun toplumun meselesi haline gelmesi gerektiğini kaydetti.