Ülker Grubu’nun başında bulunan Murat Ülker’in kurduğu ve Davutoğlu’nun bir dönem yöneticiliğini yaptığı Bilim Sanat Vakfı’nın üniversitesi, İstanbul Şehir Üniversitesi kuruluşunun üzerinden 2 yıl geçmeden, jet hızıyla hem arsayı aldı, hem de planını Büyükşehir Belediyesi’ne onaylattı.
Neyi amaçladığı kurulurken ortaya çıkan İstanbul Şehir Üniversitesi, 2008 yılı ortasında kurulur kurulmaz, satışa çıkarılan TEKEL Yaprak Tütün İşletmelerinin Cevizli’deki kampüsüne gözünü dikmişti. Üniversite, zaman kaybetmeden Temmuz 2008’de TEKEL arsasını yağmalamaya çalışmış, TEKEL’in Cevizli Kampüsünü maliye hazinesinden talep etmişti. Ancak o dönem ana kampüsün 45 hektarlık arsası Özelleştirme İdaresi’ne devredilmiş durumda olduğundan sonuç alamamıştı.
Fakat bu girişim bile Özelleştirme İdaresi’ni harekete geçirmeye yetti, Özelleştirme Yüksek Kurulu, talebe 4 ay sonra çözüm üretmeyi başardı.
TEKEL’in vergi borcunu bahane eden Özelleştirme Yüksek Kurulu, Kasım 2008’de kampüsün yaklaşık 30 hektarını maliye hazinesine devretti.
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararın gerekçesinde “muhtesatı ile birlikte kamu yararına kullanılması kaydı ile bedelsiz olarak Maliye Hazinesi’ne devredilmesi” kaydı bulunuyordu. Fakat hiçbir kamu yararı bulunmadığı açık olan satış işlemine hemen başlandı. Nisan 2009’da aday açıkca bellirlenmiş gibi, Hazineye devredilen 30 hektar için arsaya sadece İstanbul Şehir Üniversitesi teklif verdi. İrtifak Hakkı İhalesi’nde 2.900.000.000 TL olan tahmini bedeli, İstanbul Şehir Üniversitesi 2.000 TL arttırarak kullanım hakkını kaptı.
49 yıllığına kiralama işleminin hemen ardından, emekleri ile Tekel’i varetmiş ve kampüsü yaşama ortamına dönüştürmüş işçilerin gözlerine baka baka, mevcut Tekel binalarını yıkmak için proje hazırlandı.
Beş ayda bitirilen 1/5000 ölçekli planı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne teklif edildi. Plana göre, Belediye’den arsaya 240.000 metrekarelik inşaat yapabilme izni isteniyordu; yani kampüsteki tüm tekel binalarının inşaat metrekare büyüklüğü olan 114.600 metrekarenin iki katından fazla. Üstelik pek çok ofis binasındaki imar usulsüzlüklerinde olduğu gibi Üniversite de birden fazla bodrum kat yapılabilecek ve bunlar inşaat metrekaresinden sayılmayacaktı.
Belediye Meclisi’nin bu ay yapılan görüşmelerinde ise, İmar Komisyonundan kısmen değiştirilerek gelen 1/5000’lik plan hemen kabul edildi. Komisyon değerlendirmelerinde bodrum katın birden fazla olması üzerinde durarak, bunun İmar Yönetmeliği’ne uygun olmadığı belirtti. Böylelikle inşaat alanı 210.000 metrekareye düşürüldü. Bodrumların inşaat metrekaresine dahil edilmemesi uygulamasına ise devam edilmesi önerildi. Bodrumun kaç katlı olacağı konusunda top Koruma Kurulu’na atılmış oldu.
Yeni eğitim-öğretim döneminde öğrenci almak için uğraşan Üniversite, iki ay önce Altunizade’de plaza kiralamıştı. Öğrenci çekmek için internet sitesinde de tanıtım yapan Üniversite, eğitim değil, tüccarlık yapacağı başlarken gösterdi. Değme inşaat şirketlerine taş çıkartan Üniversite sitesinde şunları belirtti: “İstanbul’un içinde kalan son yeşil alanlardan, 60 futbol sahası büyüklüğünde, Marmara Denizi kıyısında, adalar manzaralı. Kara, deniz ve demiryolunun kesiştiği, toplu taşıma araçlarıyla kolayca erişilebilir,… Sabiha Gökçen Havalimanına yakın.”
Yapmayı taahhüt ettiği işin eğitim olmayacağı daha başından belli olan rantiye üniversitesi, yazdığı şeyin tüm pişkiniliği ile bu satırların abartısız olduğunu ifade etti: “Pahalı konut projelerinin reklamlarında rastlanan bu cümleler, İstanbul Şehir Üniversitesi’nin yerleşkesini abartısız olarak tarif ediyor.”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çokca tepki toplayan bir başka planı ise geçtiğimiz günlerde basına yansımıştı. Bu defa Fatih Koleji için geçtiğimiz Eylül ayında taşan Ayamama deresi üzerinde imar izni verildi.
Konunun medyada işlenmesi üzerine sadece yargı kararları üzerinden açıklama yapmakla yetinen Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı ve Topbaş, planın yasalara uygun biçimde hazırlandığını ifade etti. Oysa Ayamama çevresindeki yapılaşmanın büyük oranda kaldırılması gerekliyken, Eylül ayından bu yana basit müştemilat ve duvar yıkımları dışında bölgede hiçbir önlem alınmamıştı.