Şehir hayatının bitmek tükenmek bilmeyen koşuşturmacasında giderek kendimize ve çevremize karşı yabancılaşıyoruz. Doğadan koptukça doğallığımızı kaybederek yapaylaşıyoruz. Sürekli tüketim çılgınlığına maruz kalarak hem doğadan kopuyoruz hem de doğaya daha çok zarar veriyoruz. Şehir hayatının koşuşturmacasında sevdiklerimize ancak iletişim araçları sayesinde, o sıcak ve samimi yüz yüze görüşmeleri erteliyoruz. Şehir hayatı hepimizi giderek kendi kabuğuna çekerken çevremizde olup bitenlere karşı donuklaşıyoruz. Sürekli bizleri koşuşturan şehir hayatının hızlı yaşantısı içerisinde kendimize bile zaman ayıramıyoruz. Sürekli üretim ve tüketim çılgınlığı bizi bize karşı ruhsuzlaştırıyor. Giderek daha monoton hayatlar yaşıyoruz. Sürekli aynı işlere maruz kalarak psikolojimiz giderek alt üst oluyor.
Bastırılmış duygular içerisinde yaşıyoruz. Duygularımızı bastırdıkça içimizde yaralar giderek derinleşiyor. Kendimizi olduğundan farklı gösterme ihtiyacı hissediyoruz. Modern hayatlarımızda bitmek bilmeyen kariyer hırsı, unvan peşinde bitip tükenen hayatlar, para hırsı bizi sınırsız bir oluşa sokarak robotlaştırıyor. Her şey metalaştıkça duygularımız yapaylaşıyor. Duygular sömürülüp ondan bile para kazanma amaçlanıyor. Sıcaklığımız, doğallığımız yerine yapaylığımız para ediyor. Sürekli bu koşuşturmacada yapaylaştıkça mekanik bir robota evriliyoruz. Teknolojik determinizme mahkûm ediliyoruz. Duygularımız doğallığını kaybettikçe kendimizi kanıtlamak için yapaylaşmak zorunda kalıyoruz.
Sürekli istediğimizden farklı hayatlar yaşıyoruz. İşlerimizi bu yapaylık içerisinde zorla yapıyoruz. Haz alacağımız zamanı bulamadıkça daha da agresifleşiyoruz. Agresifleştikçe ya kendi içimize kapanıyor ya da etrafa öfke saçıyoruz. Elde edemeyeceğimiz hazlar peşinde koşturuluyoruz. Ulaşamadıkça depresyona giriyoruz. İnsanı robota çevirmek isteyen düzen, sınırsız hazlar koyarak daha çok üretmeyi amaçlarken, insan hazlara ulaşmaya çalıştıkça vahşileşiyor.
Sürekli kendimizi avutarak boşluklarda savruluyoruz. Bu koşuşturmaca içerisinde giderek tükeniyor, tükendikçe vahşi bir hal alıyoruz. Yabancılaştıkça parçalanıyoruz. Nefes alma mücadelesi veriyoruz. Umutlarla yaşamaya çalışıyoruz. Umutlar tükendikçe intihara yöneliyoruz. Kurtuluşu tüketim cennetinde bulamadıkça intihar bir kurtuluş umudu yaratıyor. İntihar duygusu karamsarlık yerine ışık saçıyor. Bu cehennemde yapamayınca intiharla avunuyoruz. Umudumuz, sınırsız hazlara ulaşamayınca çareyi hiçlikte arıyor. Hiçbir acının olmadığı hiçlik umudu son çare oluyor.
Ahmet Özkaya kimdir?
1993 yılı Kadıköy doğumludur. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi coğrafya bölümünde bitirdikten sonra, Marmara Üniversitesi’nde Pedagojik formasyon eğitimi almıştır. Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü’nde tezli yüksek lisansa devam etmektedir. Post-Coğrafya kitabının yazarıdır. Ayrıca çeşitli dergilerde makaleler ve popüler bilim platformlarında yazılar yazmaktadır.