Cumartesi Anneleri, Türkiye’nin 80’li ve 90’lı yıllarına damga vurmuş, “bir devlet politikası” olduğu dönemin en yetkili ağızlarınca ifade edilmiş gözaltında kayıp ve faili meçhul cinayetler sonucu, evlatlarını, eşlerini, ebeveynlerini kaybetmiş sayısız insanın sesi oldu.
Yıllardır, sorumluların yargı önünde mahkum edilmesini talep ettiler, fakat yine yıllarca devlet şiddetine maruz kaldıkları yetmezmiş gibi, katı bir sessizlikle sindirilmeye çalışıldılar, görmezden gelindiler. Boyalı basında yer bulamadılar, yakınlarının akıbetini araştırmalarını istedikleri tüm devlet kurumlarında kapılar yüzlerine kapandı, tehdit edildiler.
Şimdi bir başbakan çıktı, ellerinden tuttu… Tuttu mu acaba?
Cumartesi Anneleri’nin AKP iktidarındaki geçmişi
Türkiye Cumartesi Anneleri ile ilk kez, 27 Mayıs 1995 tarihinde tanıştı. İstanbul Beyoğlu’ndaki Galatasaray Lisesi önünde küçük bir meydanda her hafta cumartesi günü saat 12.00’de toplanmaya başladılar. Polisin, 170. haftada başlayıp 30 hafta boyunca devam ettirdiği, gözaltı, kötü muamele ve dayaktan biber gazı kullanımına kadar varan saldırısının ardından, 200 hafta boyunca devam eden eylemlerine 13 Mart 1999 tarihinde ara verdiler.
Sadece AKP hükümetine karşı darbe teşebbüsüyle sınırlandırılan Ergenekon Davası kapsamında “feda edilmiş” birkaç kontrgerillanın itiraflarının ardından tartışmalar başlayınca, 10 yıl aradan sonra, 31 Ocak 2009 tarihinde yeniden eylemlerine başladılar.
Bu, geçtiğimiz Aralık ayında 300. buluşmalarını gerçekleştiren Cumartesi Anneleri’nin, bugüne kadar 100 eylemi de AKP iktidarı döneminde gerçekleştirdikleri anlamına geliyordu. Ara verilen 10 yılın, yine yakınlarının kaybından sorumlu olanların ortaya çıkarılarak cezalandırılmaları için verdikleri mücadelenin 7 yılı da, yine AKP iktidarı dönemine denk geldi.
Yine 2002’den 2011’e, dokuz yıllık AKP iktidarı döneminde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, birçok gözaltında kayıp ve faili meçhul cinayet davasında Türkiye’yi suçlu bularak cezalandırdı. Suçluların isimleri dava dosyalarında, AİHM kararlarında geçti.
Koramiral Atilla Kıyat’ın, 2 Ağustos 2010 günü bir televizyon programında, “faili meçhuller, gözaltında kayıplar bir devlet politikasıydı” itirafı da AKP hükümetinin tutumunu değiştirmedi, birkaç soruşturma ve dava dışında faili meçhul cinayetlerin, gözaltında kayıpların, işkencelerin, faili meçhul cinayetlerin sorumluları yargı önüne getirilmedi. Böylelikle, bu türden olayların kendi iktidarları döneminde yaşanmadığını söyleyerek kendisini pazarlayan AKP, bu devlet politikasının yeni ve başka türde bir devamcısı olduğunu gösterdi.
25 Aralık 2010 tarihinde 300. buluşmalarını gerçekleştiren Cumartesi Anneleri, AKP iktidarı süresince belki fiziki bir saldırı ile karşı karşıya kalmadılar ama, derin bir sessizlikle görmezden gelinmeye çalışılmaları, “Ergenekon” operasyonu ile start alan demokrasicilik oyununu sahneye koymuş olan AKP iktidarının ikiyüzlülüğünün yeterli kanıtı oldu.
“Ben Cumartesi Anneleri’ni tanımam”
Görmezden gelinmeleri konusunda katı bir tutum sürdürülürken, daha önceki hükümet başkanlarının yapmaya cesaret edemediğini yaptı “cesur başbakan” Erdoğan: Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık Ofisi’nde düzenlediği “Demokratik Açılım” toplantıları dizisinin kadınları davet ettiği birinde, Cumartesi Anneleri’ni “yönlendiriliyorlar” diyerek külliyen “terörist”likle itham etti.
Yaklaşık altı ay önce, Temmuz 2010’da düzenlenen bu toplantıda, Başbakan Erdoğan, önce, “anneliğin ideolojisi yoktur” demiş, Arjantin’de faşist cunta döneminde öldürülen 30 bin kişinin hesabını sormak için mücadele veren Plaza de Mayo Anneleri’ni örnek gösterip şöyle konuşmuştu:
“Hükümet binasının bulunduğu ‘Plaza de Mayo’, yani Mayıs Meydanı’nda bir araya gelen anne ve büyükanneler, beyaz başörtüleriyle sessizce oturma eylemiyle kayıp oğullarını, kardeşlerini ve torunlarını istedi. Gözaltı ve dayaklara rağmen eylemden vazgeçmediler, sayıları giderek arttı ve Arjantin’deki ‘kayıp insanlar’ gerçeğini bütün dünyaya duyurdular. Cuntacılar bu sayede yargılanmaktan kurtulamadı.”
Bir katılımcının, Arjantin’dekine benzer bir mücadeleyi yıllardır sürdüren Cumartesi Anneleri’ni gündeme getirerek, onlarla neden görüşmediğini sorması üzerine ise, “Onlar kim? Ne yapıyorlar? Sadece oturuyorlar. Tüzel kişilikleri yok. Arkalarında kimler var biliyor musunuz” dedi.
“Görüşme sözü, ama referandumun hatırına”
Başbakan, Anayasa değişikliği referandumundan beş gün önce katıldığı, 7 Eylül 2010 tarihli bir NTV canlı yayında da, “Cumartesi Anneleri görüşmek isterse, yaklaşımlarınız ne olur?” sorusuna, “elinde bilgisi belgesi olanlar da bize yardımcı olsun, biz bunları sonuca kavuşturmaya gayret edelim. Cumartesi Anneleri’nin genelinin faili meçhullerin mensubu olduğu noktasında değilim. Aldığım bilgiler şudur, Cumartesi Anneleri’ni istismar edenlerin olduğu konusudur. Cumartesi Anneleri o faili meçhullerin kendileri olmaları halinde bilgi, bulgu ne varsa, bunların üzerine gideriz. Eğer randevu talep ederlerse Cumartesi Anneleri’yle seve seve görüşürüm” cevabını verdi.
Başbakan: Meclis’e yürüyenler kim? Emniyet: Onlar terörist…
Başbakan bunları söyleyip, Meclis’ten de, Meclis Komisyonlarından da, partisinden de haberdar olmadığını ortaya koyarken, doğrudan Emniyet’ten “bilgi” almayı tercih ettiğini açık ediyordu.
Erdoğan’ın, her diktatörün yapacağı şeyi yaptığı, yakınları siyasi cinayetleri kurban giden ve işin peşini bırakmama inadını sonuna kadar sergileyen insanları “terörist” ilan etme refleksiyle davrandığı görüldü.
Oysa, sekiz yılı geride bırakan başbakanlığı boyunca, Galatasaray’dan kendisine seslenen, mektup yazan, görüşme talep eden Cumartesi Anneleri, Başbakan’ın bu iki ayrı platformda dillendirdiği sözlerinden kısa bir süre önce, Haziran 2010’da, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden başlattıkları, bir hafta süren yürüyüş sonunda Meclis’e gelmiş, yürüyüşlerinde kendilerine panzer “tahsis edilen” anneler, Meclis’te Erdoğan’ın partisinin Meclis Grup Başkan Vekili Ayşenur Bahçekapılı ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun AKP’li başkanı Zafer Üskül ile görüşmüşlerdi.
Bahçekapılı ve Üskül’e taleplerini içeren bir dosya sunan Cumartesi Anneleri daha sonraları, bu girişimlerinin de Başbakan tarafından cevaplanmadığını bildirmişlerdi.
2004’te de faili meçhul var ama Başbakan’dan saklanmış!
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz gün Cumartesi Anneleri ile yaptığı görüşmeyi anlatırken ise, “bizim dönemimiz içerisinde faili meçhul yaşamadık. Ama maalesef dün orada bir faili meçhulü yaşadığımıza müşahede oldum. 2004’de Tolga adlı bir gencimizin durumunu annesinden dinledim. Bana bugüne kadar ulaşmış bir şey yoktu. Meğer annesi bana da bir mektup göndermiş ama o mektup bana ulaşmamıştı. O konu üzerinde de yoğunlaşacağız. Diğer konular üzerinde yoğunlaşmamızı devam ettireceğiz. Alacağımız her netice bizi çok daha huzurlu kılacaktır” dedi.
Cumartesi Anneleri eyleminde bir AKP’li!
Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun AKP’li Başkanı Zafer Üskül, 15 Mayıs 2010 tarihinde Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray’daki 268. buluşmasına katılarak dikkatleri üzerine çekmişti.
Üskül, merak uyandıran bu ziyareti hakkında, “Cumartesi Anneleri’nin burada toplandığını eskiden beri biliyoruz. Açıkçası benim fırsatım olmadı şimdiye kadar. Ben Mersin milletvekiliyim. Zamanımın büyük bir bölümü kendi seçim bölgemde geçiyor. İstanbul’a geldiğimde de ya bir toplantı için ya da başka bir nedenle geliyorum ama bu defa böyle bir fırsat çıktı ve geldim. Meclis, bu konularla ilgisiz değil” dedi.
Cumartesi Anneleri’nin eylemine gelmesine AKP’den bir tepki gelip gelmeyeceği sorusunu soran gazetecilere ise, “Neden gelsin? Nerede insan hakkı sorunu varsa oradayız. Başbakanımız hep bunu söylemiyor mu? ‘İşkenceye, kötü muameleye sıfır tolerans’ diyen bir başbakanı yok mu bu ülkenin? Neden bir tepki olsun” dedi.
Fakat Üskül’ün oradaki mevcudiyeti öyle iğreti ve tedirgindi ki, AKP’yi tanıyan herkesin şaşırdığı bu destek, Vakit yazarı Sibel Eraslan’ın bile köşesinde konu olmuş, Eraslan, durumun özetini sunan şöyle bir ayrıntıyı da vermişti:
“Epey uzun zamandır ‘Cumartesi İnsanları’ adı altında Taksim’de her Cumartesi beş dakikalığına toplanıp, kayıplarını aradıklarını hepimize ilan eden ‘bazı insanlar’ var. ‘Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon’ üyeleri, elindeki kayıp fotoğraflarını dağıtıyor rastgele orada bulunanlara. Ak Parti milletvekili Zafer Üskül, ‘Cumartesi İnsanları’nı ziyarete gittiğinde, ona da bir fotoğraf uzatılınca, Zafer Bey, almak istememiş. Oysa kabul etmeyerek refüze ettiği resimde yazar Sabahattin Ali varmış…”
Sol