Adilmedya.com, 29 Kasım Pazartesi gecesi saat 22 50 sularında “alçakça” bir saldırıya maruz kaldı. Adilmedya.com’un ortaya koymuş olduğu düşünce ve söylemlerden kimlerin rahatsız olduğu belli. Dolayısıyla bu konuda pek fazla söylenebilecek bir şey yok. Ancak başlangıçta basitmiş gibi görünen bu olay aslında bizim için geleceğe dair önemli ipuçları taşıyor. Bu bakımdan öncelikle bu menfur saldırıyı gerçekleştiren zihniyet hakkında bir değerlendirme yapmak ve saldırının altında yatan nedenleri irdeleyerek söz konusu hadisenin geleceğe dair ne gibi işaretleri bünyesinde barındırdığını tahlil etmek yerinde olacaktır.
Öncelikle şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, tam anlamıyla hakikatin üzerini örtmeye çabalayan, sefil ve bir o kadar da sefih bir zihniyetle karşı karşıyayız. Öyle ki, bu zihniyetin gerçek anlamda hiçbir kutsalı yok. Ne Allah’ı var ne kitabı ne peygamberi ne de herhangi bir manevi-ahlaki kaygısı… Dolayısıyla söz konusu zihniyet açısından tam anlamıyla katmerli bir cehalet söz konusu. Kısacası bu zihniyet, suret-i haktan görünmesine karşın aslında hakikatin azılı düşmanı.
Yaşananlar bizim için sürpriz değil. Bu zihniyet, Kabil’le, Nemrut’la, Firavun’la, Süleyman Mabedi’ndeki din adamlarıyla yaşıt. Peygamberin Safa tepesine çıkışını hatırlayalım. Resulullah’ın Safa tepesinde yaptığı konuşma karşısında şaşkına dönen kalabalığın arasından yalnızca bir kişinin sesi yükselmişti; Ebu Lehep, etrafındaki kalabalığa peygamberin aleyhinde bir sürü boş ve anlamsız sözler sarf ettikten sonra eline bir taş alarak öne çıkmış, “Muhammed! Yazıklar olsun sana! Bizi buraya bunun için mi topladın?” diyerek bağırıp çağırmaya, hakaret etmeye başlamış ve elindeki taşı Allah’ın Elçisi’ne fırlatmıştı. Mekke dönemindeki davet yılları boyunca peygamberi pazarlarda, panayırlarda adım adım takip ederek onu etkisiz hale getirmek için her yolu deneyen, toplantıları sabote eden ve yer yer fiili saldırılarda bulunan Ebu Lehep’in bir tek derdi vardı: Statükonun (mevcut düzenin) devamı…
Mekke’nin kodamanları, kendilerini zengin eden, diğerlerinden ayrıcalıklı kılan, toplum üzerinde hâkimiyet kurmalarını sağlayan şeytani düzenin idamesini amaçlıyorlardı. Peygamber ise bu düzeni yerle bir etmek için gelmişti. Fesada uğramış bir toplumun ıslahı, insani değerlerin ikamesi ve her hak sahibine hakkının iadesi için. Bu nedenledir ki, Mekke’nin eşrafı Safa tepesinden dönüp geldiklerinde kendi aralarında peygamberin konuşmasını değerlendirirken şu ifadeleri kullanmışlardı: “Başımıza büyük bir iş geldi.”
Bir örnek de Ebu Cehil üzerinden verelim. Peygamberin Kâbe’de açıktan gerçekleştirdiği bilinç uyandırma faaliyeti malum zihniyeti rahatsız etmişti. Şer güçlerin başvuracağı tek çare vardı: Resulullah’ı Kâbe’de gerçekleştirdiği bu eylemden men etmek. Kontrolden çıkan cehaletin babası (Ebu Cehil), peygambere bu eyleminden açıkça vazgeçmesi gerektiğini bildirmiş ve onu tehdit etmişti. Kimdir Ebu Cehil? Peygamberin bizzat kendi ifadesiyle o, “Kavminin Firavun’udur!”
Aynı zihniyet peygamber ve arkadaşlarını Kâbe’ye sokmak istemiyordu. Ebu Bekir’e Rabb’ine duvarlar arasında ibadet etmesini, duyulmadan ve görülmeden namaz kılıp Kur’an okumasını dikte ediyordu. Aynı zihniyetin uzantıları bugün bizim sesimizi kısmak istiyorlar. “Mahalle”li ortaya koymuş olduğumuz düşünce ve söylemlerden bir hayli rahatsız. Şu bir gerçek ki, tarih boyunca hâkim sınıf ve yardakçıları tarafından yalanlanan şey adalet, eşitlik ve özgürlük olmuştur. Değişmez bir kural olarak “yalanlayanlar, yalanladıkları değerler doğrultusunda hareket edenleri yasaklarlar!” Yasakçı (men edici) zihniyet, bu doğrultuda her yolu meşru görür ve bırakın konuşmayı yeri geldiğinde karşısındakine hayat hakkı dahi tanımaz. Tek tipçilik, bağnazlık ve saldırganlık bu zihniyetin genel karakteristiğidir.
Sünnetullah gereği tarihin her döneminde olayların hep aynı eksen üzerinde cereyan ettiğini görüyoruz. Yazılarımda da yer yer ifade etmeye çalıştığım gibi Kur’an’da zikredilen isimlerin her biri yaşadıkları dönemle sınırlandırabileceğimiz tarihi şahsiyetler olmaktan öte belli bir zihniyeti temsil ederler. Bu bakımdan Ebu Lehep ve Ebu Cehil -ki, onun adı Kur’an’da zikredilmemiştir ancak hakkında nazil olan birçok ayet vardır- toplum içerisinde nüfuz sahibi olan, servet ve refahı topluma karşı zulüm aracı olarak kullanan, yeryüzünde tesis ettikleri şeytani düzen vesilesi ile insanları birbirlerine karşı suç işlemeye teşvik eden, menfaatleriyle çatıştığı için hakikate muhalefet ederek mesajın toplumda yankı bulmasını engellemek adına her yolu deneyen, sömürgen ve zorba zihniyetin sembol isimleridir.
Peki, bunların Adilmedya.com’a yapılan saldırıyla ne alakası var? Çok alakası var! Her şeyden önce zihniyet aynı zihniyet, amaç aynı amaç. Çok açık bir biçimde söylüyorum; saldırıyı gerçekleştirenler, Ebu Lehep ve Ebu Cehil’in “abdestli” uşaklarıdır. Dönemin Mekke’sinde karanlık zihniyet olaylara maşa kullanmaksızın doğrudan müdahale ediyordu. Aynı zihniyetin uzantıları bugün ellerini yakmamak için maşa kullanıyorlar.
Bununla birlikte saldırıyı internet ortamında gerçekleştirilen sıradan bir saldırı olarak nitelendirmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla saldırı, sadece Adilmedya.com’a yönelik bir saldırı olarak düşünülmemelidir. Zira Adilmedya.com, toplum içerisinde adaletçi, eşitlikçi ve özgürlükçü bir İslam düşüncesini temsil ediyor. Bu nedenle adaletçi, eşitlikçi ve özgürlükçü bir İslam düşüncesine sahip olan tüm unsurlar bu saldırının boy hedefidir. Statükocu zihniyetin sanal ortamda dahi adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün sesine tahammül edemeyecek duruma geldiği aşikâr. Bugün sanal ortamda gerçekleştirilen saldırının yarın bu sesi susturmak adına daha değişik boyutlarda gündeme gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Ancak bu noktada şunu önemle belirtmek isterim ki, ilahi adaletin yeryüzünde insan eliyle gerçekleşeceğine inanmış insanlar olarak bu yolda karşılaşabileceğimiz her türlü sıkıntıya hazırlıklıyız.
Özellikle son tartışmalardan sonra statükocu zihniyet söylem iktidarını kaybetmenin korkusunu yaşıyor. Bu nedenle adaletçi, eşitlikçi ve özgürlükçü söylemin toplum içerisinde yaygınlaşmasını kendi varlığı açısından büyük bir tehdit olarak görüyor. Bu bakımdan Adilmedya.com’un ortaya koymuş olduğu düşünce ve söylemler statükocu zihniyeti rahatsız etmiştir ki, bunu da gayet doğal karşılıyoruz. Zira henüz yolun başında olsak da, bir okuyucu yorumunda da dile getirildiği üzere gelenekçilik, entegrizm, Muaviyecilik, Osmancılık, Abdurrahmancılık ve bilumum köhne düşünceler için tehlike çanları çalıyor. Korkunun ecele faydası yok.
Bu vesileyle tehdit ve baskılara boyun eğmeyeceğimizi bir kez daha beyan ve taahhüt ediyoruz. Taviz vermeksizin yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. “Her şeye rağmen yola devam” diyor, özellikle sitenin yeniden yayına girmesi için harcadığı yoğun çabadan ötürü Mehmet Lütfü Özdemir‘e ve göstermiş oldukları ilgiden dolayı tüm okurlarımıza teşekkür ediyorum.
Kadir Bal: “Söylemiştik, bir daha söyleyelim”
Adilmedya.com olarak fildişi kulelerin bihaber olduğu arka sokaklardan Anadolulu bir “zenci öfke”yle çıkmıştık yola.
Sitenin “Hakkımızda” başlıklı bölümünde “Adilmedya, insanlığın derin bir bunalım yaşadığı, kapitalizmin insanı özne olmaktan çıkarıp nesne haline getirdiği, emeğin sömürüldüğü, zengin-fakir arasındaki uçurumun derinleştiği, servet ve iktidar sahiplerinin rızık kaynaklarını yağmaladığı, hulâsa zulmün had safhaya çıktığı bir dönemde “adaletli ve ilkeli habercilik” sloganıyla ezilen kitlelerin sesi olmayı amaçlayan bir yayın kuruluşudur” demiştik. Dediğimiz gibi de oldu. Adilmedya için aldığımız olumlu tepkiler bu yönde idi.
Yine “Hakkımızda” başlıklı bölümde şunu belirtmiştik: “Adilmedya, tarih boyu insanlığın yaşadığı bunalımın temelinde “mülkiyet” adı altındaki hırsızlığın yattığını düşünmektedir. Bu nedenle ticari bir kuruluş olmamakla birlikte herhangi bir kişi veya gruba değil, tamamen halka ait olan bir yayın kuruluşudur.”
İşte ne olduysa bu ilke çizgisinde sesimizi yükseltmemizden sonra oldu ve söylem çizgimiz bir mihenk noktası olarak mülkiyete dokunduğu andan itibaren mevcut söylem iktidarlarına da dokunmaya başladı. Yer yer hakaret, hatta tehdit içeren mesajlar, yorumlar ve bir dizi tartışmayla beraber geçtiğimiz 1 Mayıs’ta yayın hayatına başlayan sitemiz ilk 7 ayını doldurdu. Nihayet sanal saldırılara da muhatap olmaya başladık.
Söylemiştik ama bir daha söyleyelim:
Bırakın sanal saldırıları, günlük hayatta da karşımıza aldığımız gerek “abdestsiz laik kapitalist”, gerek “abdestli kapitalist” zihniyetin emek(çi) ile olan ilişkisini masaya yatıracağımızı ve karşılaşacağımız her türlü dışlama, yok sayma, tehdit ve saldırılar karşısında kararlılık bir tavır sergileyeceğimizi ifade etmiştik. Bu zihniyetin “teo-iktidar” algılarını eleştirip gerçek hayatla yüzleştireceğimizi söylemiştik.
Çok öfkeli olduğumuzu, gerek “iktidar eksenli klasik İslamcılığı” gerek tüm “mülkiyetçi, despotik yapılanmaları” karşımıza alacağımızı peşinen beyan etmiştik.
Bu noktada yine “Hakkımızda” başlıklı bölüme dönerek sitemizin kuruluşunda beyan ettiğimiz şu maddeyi dosta-düşmana tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum:
“Adilmedya, hiçbir baskı ve tehdit karşısında boyun eğmeyeceğini ve yüklendiği misyonun gereğini layıkıyla yerine getireceğini peşinen beyan ve taahhüt eder.”
Adilmedya, sadece emekçiler, açlar ve yoksullar için değil, aynı zamanda sokak çocukları, arka sokaklara itilmiş fahişeler, kimsesiz yaşlılar ve terk edilmişler için de haykırır.
Adilmedya, ellerini sömürülenlerin, işsizlerin, faturalarını ödeyemeyenlerin, hulâsa tüm ezilenlerin elleriyle birleştirmek için vardır. Her türlü hak arayışının ve kurtuluş çabasının yanındadır.
Adilmedya’nın yolu, Türkiye’nin doğusundan batısına tefecilerin ve faizcilerin çöreklendiği tüm bataklıklardan geçer.
Adilmedya’nın çığlığı, dünyanın muhtelif yerlerinde başkaldıran emekçilerin, bir başka ifadeyle her türlü emek kavgasının çığlıdır.
Evet, isyanımız var ve hiçbir şey bizi durduramaz…
Ve yine demiştik ki:
“Adilmedya, ilahi adalet iradesinin yeryüzünde insan eliyle gerçekleşeceğine inanır ve bu mücadelenin önderliğini yapan peygamberler ve onların yarenleri başta olmak üzere, yeryüzündeki tüm “devrimci, özgürlükçü ve kurtuluşçu teolojiler”i selamlar.”
Ülkemizde ve yurt dışında bizi takip eden, ay sonu geldiğinde maaş telaşı içerisinde ev kirasını nasıl ödeyeceğini, çocuklarının beslenme ihtiyacını nasıl karşılayacağını düşünen, egemen sistemin tüm dayatmaları karşısında ellerini ellerimizde birleştiren tüm okuyucularımıza ve Adilmedya’ya emek veren tüm arkadaşlarıma selam ederim.
Eren Erdem: “Gerçeklere ışık tutmaya devam edeceğiz”
Adaleti, tarafsızlığı ve bağımsız düşünceyi ilke edinen sitemiz, Pazartesi gecesi 23 00 sularında, yoğunluğu sürekli artan bir saldırıya maruz kaldı.
Özellikle yayınladığımız haber ve makalelere gelen tehdit içerikli eleştiri ve yorumların, bu gibi bir eylemin habercisi olduğu gerçeği ile yüzleşmiş olduk.
Ancak şunu yürekten belirtmek isteriz ki, Adilmedya, ilkelerinden hiçbir surette ödün vermeksizin yükselecek bir vicdan kalesi olmaya devam edecek. Tavrımız ve duruşumuz, bu gibi saldırılarla zedelen(e)meyecek.
Düşüncelere pranga vurmayı adet edinmiş zorbaların baskı ve müdahaleleri, gerçeği haykıran yazar kadromuzun sesini kısmaya yetmeyecek, aksine direnci güçlendirmek sureti ile gerçeğe olan bağlılığımızı arttıracak.
Yapılan saldırı sonrası sunucumuz yenilendi. Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için yeni ve daha güçlü bir sunucudan yayın yapma kararı aldık.
Saldırıyı bertaraf etme adına sabaha kadar yoğun çaba içinde olan Mehmet Lütfü Özdemir’in gayretleri ile yeniden yayına giren sitemiz, hız kesmeden gerçeklere ışık tutmaya devam edecek…