Türk-İş, DİSK ve Hak-İş, önceki gün ortak bir basın toplantısı yaparak emekçilerin üzerindeki vergi yükünün azaltılmasını ve ücretlerin asgari ücrete kadar olan kısmının vergiden muaf tutulmasını talep etti. Üç konfederasyon başkanı, Meclise sunulmak üzere hazırladıkları ortak “talepler metnini” de imzaladı.
Aynı süreçte DİSK Ege Bölge Temsilciliğinin çağrısıyla, bağlı sendikalara üye işçiler “Kıdem tazminatı gasbına hayır, vergi adaleti şimdi” sloganıyla yarım günlük iş bıraktı. Bu eylemin sonrasında KESK ve DİSK’e bağlı sendikaların şubeleri ile Türk-İş Bölge Temsilcisinin ve DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun katılımıyla kitlesel bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasında genel grev sloganları yükseldi.
DİSK, Türk-İş ve Hak-İş’e bağlı sendikaların oluşturduğu İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu da “İnsanca yaşama yetecek ücret, vergide adalet için mücadeleye” sloganıyla Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda basın açıklaması düzenledi. Eylemde “Birlikte daha güçlüyüz, asgari değil, insanca yaşama yetecek ücret, vergide adalet istiyoruz” pankartı açıldı, talepler dile getirildi.
BU TALEPLER BÜTÜN EMEKÇİLERİN TALEBİDİR
Gerek üç konfederasyon başkanının oluşturduğu metin, gerekse İstanbul ve İzmir’de sendika şubelerinin ortak açıklamalarında öne çıkan talepler aynı şeye vurgu yapıyor: “Bütün ücretlerden asgari ücrete tekabül eden kısım vergiden muaf olmalıdır. Asgari ücret sonrası ilk vergi basamağı için uygulanacak oran yüzde 10 olmalıdır.” Yani işçilerin en yakıcı talepleri sıralanıyor.
Bu taleplerin ne olduğu gazetemizde ayrıntılı biçimde yansıtılıyor. Dahası, üç konfederasyon başkanının alt alta yazdığı talepler, sadece bu konfederasyon üyelerinin, işçilerin değil tüm kamu emekçilerinin hatta emeği ile geçinen tüm emekçilerin ortak talepleridir. Bunun içindir ki, burada akla, “O zaman diğer sendikalar ve emek örgütlerinin, TBMM’ye gönderilecek böyle bir metnin altına imza atmaları için neden girişimde bulunulmadı” sorusu gelmektedir. Çünkü bu taleplerin altına imza atacak başka konfederasyon merkezleri ile emek ve meslek örgütleri vardır. Atmayanlar ise, herhalde sendikalar, emekçiler ve emek örgütleri, milyonlarca emekçi tarafından lanetlenecektir. En çok da kendi üyeleri tarafından!
ÖNEMLİ OLACAK BİR GİRİŞİM AMA…
Evet, Meclise iletilecek metinde ifade edilen talepler emeği ile geçinenler için yakıcı taleplerdir. Ama bundan sonra atılacak adımlar çok daha önemli olacaktır.
Konfederasyonların ve pek çok bağlı sendikanın bugüne kadar izledikleri çizgi dikkate alındığında burada çok önemli bir soru daha akla gelmektedir: “Bu birlik sadece Meclise gönderilecek bir dilekçe komisyonu oluşturmak için midir yoksa; bu talepler etrafında ortak bir mücadele için midir” sorusu!
Eğer ki atılan adım, işçinin içinde bulunduğu ağır yaşam koşulları konusunda Meclisi bilgilendirmek ve Meclis çoğunluğundan bu taleplere uygun yasalar çıkarmasını beklemek içinse bu boş bir girişimdir. Yok eğer bu girişim bu talepleri elde etmek için mücadeleyi göze alan bir girişimse (Öyle olmasını umuyoruz), sendikaların ve bu mücadeleye katılacak emek örgütlerinin işyerlerinde, hizmet kurumlarında bugünden itibaren, “Nasıl bir mücadele?” konusunu tartışması gerekir. Yani sendikaların yığınların mücadeleye çekilmesi için harekete geçmeleri gerekmektedir. Çünkü Meclis çoğunluğu, üç konfederasyon bu talepleri öne sürdü diye harekete geçecek bir çoğunluk değildir.
Bu yüzden de konfederasyon başkanlarının girişimi, sadece Meclise taleplerden oluşan bir mektup ya da dilekçe vermekle sınırlı kalırsa; emek mücadelesi açısından çok önemli olabilecek bu adım tersine dönecek ve oyalamaya dönüşecektir. Böyle bir durumda ise sendikaların güç ve itibar yitimi daha da hızlanacaktır.
İNİSİYATİF, KAPSAYICILIK, YIĞINLARIN MÜCADELEYE ÇEKİLMESİ
Üç konfederasyon genel başkanının attıkları adımın işçiler ve emekçiler açısından ete kemiğe bürünmesi için;
İstanbul ve İzmir’deki sendika şubelerinin yukarıda sözünü ettiğimiz adımları, işyerlerinde, hizmet birimlerinde ve sanayi havzalarında sınıfın ana kitlesini mücadeleye çekecek, “Nasıl bir mücadele?” sorusunun yanıtını vermeyi de kapsayan bir çalışmayı başlatmak,Sadece işçiler ve sendikaları değil yereldeki tüm emek ve meslek örgütlerini mücadeleye çekmek, bunun için yerel ilerici, demokrat çevreler ve emekten yana siyasi parti ve örgütlerin bu mücadeleye çekilmesini sağlamak,Yereldeki sendika ve emek örgütlerinin şubeleri, temsilcilikleri, yerel sendika şubeleri ve şubeler platformlarının, sendikal birliklerin harekete geçirilmesini başarmak, Emekçi semtlerinde kadınların, gençlerin de içinde olduğu geniş emekçi kesimlerini de bu mücadelenin bir parçası olduğu gerçeğini dikkate alan bir çalışmayı gerçekleştirmek gerekmektedir.
Atılması gerekli bu adımlar hareketin gelişmesi için çok önemli bir görev olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Çünkü içinden geçilen koşullar bugün; büyük küçük demeden her çevreyi mücadeleye çekecek basın toplantısı, basın açıklaması, salon toplantıları, miting, yürüyüş, kısmi ve genel grevler, protestolar dahil hiçbir mücadele biçimini reddetmeyen, her çevrenin katılımını sağlayacak bir kucaklayıcılık ve inisiyatifi kazanmayı gerektirmektedir.
Bu görevleri başarmak işçiler, mücadeleci sendikacılar, sınıf partisi, her çevreden emek dostları ve ilerici demokrat çevreler için belirleyici önemdedir.