“Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi’nin, Konferans’a katılmamanın getireceği dezavantajları göze almasının arkasında İçişleri Bakanı de Maiziere’in sert çizgisi yatıyor. Bakan konferansta İslam karşıtı eleştirileri gündeme getirmek ayrıca katılımcı dernek ve kurumların radikal çevrelerle ilişkili olmadıklarına dair sözler almak istiyor. Ancak İçişleri Bakanının bunun karşılığında sunabileceği pek bir şey yok. De Maiziere Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi’nin dini bir cemaat olarak kabul edilme hedefine de sıcak bakmıyor. İçişleri bakanının bu konuda bir çalışma grubu oluşturulması fikrine dâhi karşı çıkması, tartışmaları şimdiki boyutuna taşıdı. Ancak örneğin Yehova Şahitleri’ne tanınan haklar Müslümanlar’dan esirgendiği sürece, topluma uyumları konusunda başarı sağlanamayacaktır.”
Badische Zeitung’un aynı konudaki yorumunda da şu satırlar dikkat çekiyor:
“Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi ile diğer üç örgüt; Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), Almanya Müslümanları Merkez Konseyi (ZMD) ve Müslüman Kültür Merkezleri Birliği (VİKZ), Almanya’daki tüm Müslümanları temsil ettiği iddiasında. Ancak gerçekte ülkedeki Müslümanların ancak dörtte birini temsil ediyorlar. Çünkü geriye kalan çoğunluk daha ziyade dünyevi bir anlayışa sahip ve organize de değil. Bu grubun önem verdiği şey de -toplumun geri kalanı gibi- birlikte uyumlu bir yaşamla ilgili pratik çözümler. İdeolojik savaşlar değil. De Maiziere yerinde bir adım atarak konferansa, herhangi bir örgüte bağlı olmayan bağımsız isimleri de davet ederken, İslam Konseyi’ni bu davetin dışında bıraktı. İslam Konseyi’nin en büyük üyesi Milli Görüş, anayasaya aykırı faaliyetlerde bulunduğu şüphesiyle hâlâ gözlem altında. Görünen o ki, Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi, konferansta müttefiki İslam Konseyi’nden vazgeçmek istemiyor. Bu da konferanstan çıkacak sonuçlara olumlu yansıyacaktır.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung ise bugünkü yorum sütunlarına Euro Bölgesi’nin içinde bulunduğu krizi taşımış:
“Krizin bir dönüm noktası anlamına geldiği aşikâr. Zira kriz, birleşik Avrupa düşüncesinin daha da ileriye taşınabilecek güçte olup olmadığını ya da Avrupa’nın geçmişteki reformlarla boyundan büyük işlere mi kalkıştığını gösterecek. Kesin olan bir diğer şey de İstikrar Paktı’nın şartlarının sertleştirilmesiyle üye devletlerin hareket alanlarının kısıtlanacak olması. (…)”
Hamburg merkezli Financial Times Deutschland gazetesinin aynı konudaki yorumunda da şu satırları okuyoruz: