Erdoğan tarafından İstanbul’da yapılacağı açıklanan dönüşüm programını mühendisler, “seçim yatırımı” olarak değerlendirdi. Mühendisler, deprem güvenliği ile bina güvenliğinin özdeşleştirilmesinin yeterli olmadığını kaydetti.
Osman ÇAKLI
İSTANBUL – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde ‘Yüzyılın Dönüşümü İstanbul’ projesi kapsamında yaptığı konuşmada İstanbul’un depreme hazırlanması için yol haritasını açıkladı. Erdoğan, Anadolu ve Avrupa yakasında, ayrı ayrı 500 bin binanın dönüştürüleceğini belirtirken, kentsel dönüşüme giren her konut için bir buçuk milyon TL’lik destek verileceğini söyledi. Ancak inşaat mühendisi ve şehir plancılarına göre proje bir tür seçim yatırımı. Uzmanlara göre depreme hazırlık yalnızca yeni konut inşası ile olamaz. Pek çok soru işaretini beraberinde getiren ‘kentsel dönüşüm’ projesine dair TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ile İnşaat Mühendisleri Odası ile konuştuk.
İSTANBUL’DA ACİL DÖNÜŞTÜRÜLMESİ GEREKEN 600 BİN KONUT MEVCUT
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na göre İstanbul’da acil dönüştürülmesi gereken konut sayısı 600 bin. Her an bir depremin beklendiği İstanbul’da konut stokunun eski olması nedeniyle ‘tehlikenin’ büyüklüğüne işaret edilen pek çok rapor bulunuyor. Hükümet de deprem riskinin varlığı nedeniyle Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun olan 6306 sayılı kanunda 9 Kasım’da değişikliğe gitti. Yasayla birlikte ivedi yargılama usulünden, yerleşim yerlerinin rezerv alan olabilmesinin önü açıldı. Yasa, beraberinde mülkiyet tartışmalarını da getirirken, meslek odaları ise bütünlüklü bir plan olmadığı eleştirisini yapıyor.
‘ÜST ÖLÇEKLİ ÇEVRE PLANINDA YERİ YOK’
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Pelin Giritlioğlu, Erdoğan’ın açıkladığı projede “önemli” boşluklar olduğunu ifade etti. Giritlioğlu, finans kaynağının nereden bulunacağının bilinmediğini, yani finansal modelin belli olmadığını belirterek şöyle konuştu:
“Bir takım vaatler var ancak hangi koşullarda, kim tarafından nasıl kullanılacağına dair tutarlılık yok. Bir diğer mesele ise belirleneceği söylenen rezerv alanın yeri belli değil. Ortada hayali bir plan var. Bunların hepsinin üst ölçekli çevre planında yeri yok.”
‘SEÇİM YATIRIMI’
Giritlioğlu, bütün belirsizliklere rağmen açıklanan projenin seçim malzemesi olarak kullanılacağına işaret ederek şöyle devam etti: “Yani popülist bir seçim malzemesi oluşturuluyor. 2009 Onamlı İstanbul İl Çevre Planı Düzeni’nde bu rezerv alan meseleleri yok. Zaten o zaman rezerv alan tarifi yoktu. Bu plan 2030 yılına kadar tüm mekânsal gelişimi ve demografik gelişim eşiklerini gösteren bir plandı. Resmiyette bir planımız var ama ondan bağımsız projeler gelişiyor.”
‘PROJE GERÇEKÇİ DEĞİL’
Benzer eleştirileri TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Özer Or da yaptı. Or, Erdoğan’ın “Yüzyılın dönüşümü” dediği projenin gerçekçi vaatler olmadığını şu sözlerle anlattı:
“Zaman zaman, özellikle de her seçim öncesinde gündeme getirilen bu projeler esaslı planlara, kaba gözlemler dışında ayrıntılı araştırmalara ve somut verilere dayanmıyor. Evvela yapı ve konut, yani bağımsız bölüm kavramları birbirinin yerine kullanılarak ifadeler muğlaklaştırılıyor ve toplum bu yolla manipüle ediliyor. ‘Kentsel dönüşüm kapsamında İstanbul’da 700 bin konut yaptık ama mevcut durumda 200 bin riskli yapı var’ denebiliyor. Aradaki farka dikkat etmeyen yurttaşlarımızın gözünde sanki çoğu bitmiş de azı kalmış gibi bir izlenim yaratılıyor. Bina, konut veya işyeri olarak kullanılan bağımsız bölüm dediğimiz birimlerin oluşturduğu yapı türüdür. İstanbul’da 1,2 milyon bina, 4,5 milyon konut olduğu tahmin ediliyor. Tahmin ediliyor diyoruz çünkü hükümetlerimiz ve belediyelerimiz bu binaları 1999 depreminden bu yana sayamadılar.”
ÇELİŞKİLERE İŞARET ETTİ
Kayıtlı nüfusunun yaklaşık 16 milyon olduğu fakat yine yaklaşık 20 milyon nüfusu barındırdığı bilinen İstanbul’da Aralık 2022’de açıklanan verilere göre 695 bin konut kentsel dönüşüm mevzuatı kapsamında yenilendi. İnşaat Mühendisi Or, “Oysa 97 deprem yönetmeliğinin, betonarme yapıların tasarım ve yapım kuralları standardının, yapı denetim sisteminin birlikte uygulanmadığı, hazır beton ve nervürlü donatının yaygın olarak kullanılmadığı 2000 öncesi dönemde yapılan binaların sayısı yaklaşık 800 bin. Bu 800 bin yapının olası bir depremde çeşitli düzeylerde hasar alma ihtimali bulunduğu için bu yapıların büyük bir kısmı riskli sayılıyor. Demek ki yenilenenler riskli olduğu iddia edilenlerin hâlâ çok azıdır” diye konuştu.
‘DEPREM RİSKLERİNİ AZALTMAZ’
Yaklaşık 800 bin riskli yapının hepsinin yenilenmesine gerek olmadığını sözlerine ekleyen Or, topluma doğru bilgilerin verilmediğini kaydetti:
“Öncelikle hızlı tarama çalışmaları ve basitleştirilmiş hesap yöntemleriyle 800 bin riskli yapı arasında ağır ve çok ağır hasar alabilecek yaklaşık 80-150 bin yapıyı tespit etmek zorundayız. Yapı stoku taranıp riskli yapı envanteri çıkarılmadan bunun tespit edilmesi mümkün değildir. 800 bin bina içinden rastgele 200 bin binayı yenilemek o binaları daha güvenli hale getirebilir ama şehrin deprem risklerini azaltmaz.”
‘DEPREM GÜVENLİĞİ İLE BİNA GÜVENLİĞİNİN ÖZDEŞLEŞTİRİLMESİ YETERLİ DEĞİL’
Risk seviyesine göre bir öncelik sıralaması yapılması, şehrin depreme hazırlanması kapsamında bu yapılar ve bölgeler için ciddi planlar dahilinde toplum bilinçlendirilerek ve riskli binalarda mecburen barınan insanlarımız ikna edilerek önlem alınabileceğini belirten Or, yıkıp yenileme yerine güçlendirmenin de düşünülmesi gerektiğini söyledi.
“Zaman içinde ve kaynaklar elverdikçe kalan yapılar da güçlendirme veya yenileme yoluyla dönüştürülebilir. Bu amaçla yapıların sahip ve sakinlerinin desteklenmesi, teşvik edilmesi söz konusu olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken bir konu şehrin deprem güvenliğinin binaların güvenliği ile özdeşleştirilmesinin doğru ve yeterli olmadığıdır.”
‘MEVZUATLAR İNSANLARI MÜTEAHHİTLERLE ANLAŞMAYA ZORLUYOR’
İstanbul’da depreme hazırlık konusunda yapı stoku değerlendirmelerinin sınır olduğunu sözlerine ekleyen Or, şöyle devam etti:
“Yarısı bizden, ‘yüzde 50+1 ile dönüşüm kararı’ gibi sloganlarla yeniymiş gibi tekrar önümüze getirilen kentsel dönüşüm mevzuatının ruhunda ciddi bir değişiklik yapılmamıştır. Kurgulanan finansal model gereği bu yasanın esası imar artışını teşvik etmekte ve kent sakinlerini müteahhitlerle anlaşmaya zorlamaktadır. 2012 yılından beri uygulamada olan kentsel dönüşüm yasası kapsamında dönüştürülen binaların bulunduğu bölgeler ile riskli olduğu bilinen bölgeler çakışmamaktadır. Riskli alanlarda imar artışı pek mümkün olmadığı için müteahhitler kentsel dönüşümü rant getirisi yüksek olan bölgelerden başlatmışlardır. 700 bin bina yenilendiği halde çok riskli yapı miktarı değişmemiştir, hatta artmıştır. On yıllık uygulamaların tecrübesini dikkate alarak diyebiliriz ki, yasa ve ilgili mevzuat amacına uygun çalıştırılamıyor. Öyleyse mevcut mevzuata göre müteahhitlerin önündeki hukuki engelleri kaldırmaya çalışmak yerine gözden geçirilip esaslı bir değişikliğe gidilmesi gerekirdi.”
Or, yapı stoku envanterine, somut verilere dayanmayan planlar veya planlardan bağımsız projelerin şehrin deprem riskini azaltmayacağını ifade ederek, mevcut yasa ve uygulamaların şimdiye kadar ortaya konan akademik çalışmalara ve şehircilik esaslarına göre önerilenlerle uyumlu olmadığını ifade etti. (ARTI GERÇEK)