Yönetmen Zeki Ökten’in “Sürü”, Nuri Bilge’nin “Koza”, Özcan Alper’in “Momi”, Ahmet Uluçay’ın “Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak”, Ahmet Uluçay’ın “İnci Deniz”, Ahmet Soner’in “Asayiş Berkemal”, Kazım Öz’ün “Ax”, Fırat Yavuz’un “Dema Tuva”, Aziz Capkurt’un “Bêdengî” ve Ahmet Soner’in “Lastik” isimli kısa filmleri gösterildi.
Etkinliğe BDP Batman İl Eşbaşkanları Saadet Becerikli ve Şehmus Aslan, İl Genel Meclis Başkanı Salih Aktan, Belediye Başkanvekili Serhat Temel, Gercüş Belediye Başkanı Esat Öner, Kozluk Belediye Başkanı Raşit Haşimi, Bekirhan Belediye Başkanı İl Genel ve Belediye Meclis üyelerinin yanı sıra çok sayıda sanatseverler katıldı.
Yılmaz Güney Sinema Salonu’nda verilen kokteylden sonra, Yılmaz Güney’in hayatını anlatan belgesel film gösterildi. Ardından ise Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan Batman Belediye Başkanı Nejdet Atalay’ın mesajı okundu.
ATALAY: GENÇ SİNEMACILAR İÇİN SINAV
Yılmaz Güney’in yaşamı ele alış ve bunu sinemaya yansıtması bakımından, özgün düşünceleri, kişiliği anlamında Türkiye’nin sanat tarihine yaptığı katkılarıyla böylesi bir organizasyonla anılmayı hak ettiğine inandıklarını belirten Başkan Atalay, mesajında devamla şunları söyledi: “Çünkü deyim yerindeyse sistemi besleyen, sistemin çarpıklığı üzerinde icra edilen sanat anlayışını ters yüz eden, dolayısıyla yaşamı kaynağından kavrayan bu bakış açısı üzerinden edinilmiş bu kimlik, ‘Umut’, ‘Baba’, ‘Arkadaş’, ‘Sürü’ ve ‘Yol’ yol gibi hafızalarda derin izler bırakan ve aradan geçen zamana rağmen hala unutulamayan yapıtların altına imza attı.
Türkiye’de sinemanın Yılmaz Güney ile birlikte yeni bir aşamaya ulaştığı sır değildir. Yasaklı Kürt dili ile yasaklı bir sanatçıyı aynı kulvarda birleştirmek, Kürtçe’nin hala ‘bilinmeyen dil’ kategorisine havale edilerek aşağılandığı bugünlerde Kürt genç sinemacıları için bu festival ciddi bir sınav niteliğini de taşıyor aynı zamanda. Yılmaz Güney bütün baskılara rağmen ayakta kaldı, Kürt dili de yasaklamalara ve inkara rağmen bu dilin her alanda olduğu gibi sinemada da bütün sınırları da aşarak hak ettiği yeri alacağına olan inancımla hepinizi selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.”
GELENEKSELLEŞTİRECEĞİZ
Belediye Başkanvekili Serhat Temel ise “Çok önemli gördüğümüz bu etkinliği her yıl yaparak gelenekselleştirmeyi düşünüyoruz” dedi. Kürt sinemasının geriletilmesi için farklı yaklaşımların olduğunu belirten Temel, “En son her yıl yapılan Altın Portakal Fil Festivalinde Kürt filmlerine yaklaşımı, sanatsal anlamda da Kürtlerin başarılarına tahammülsüzlüğün bir göstergesi olarak değerlendiriyoruz” dedi.
BU DÜNYADA BİR İLK
Birçok filmde ünlü sinema yönetmeni Atıf Yılmaz ve Yılmaz Güney’e asistanlık yapan Ahmet Soner, Batman Belediyesi tarafından sanatsal anlamda etkinliklerin yapılmasının kendisini sevindirdiğini ifade eden Soner, “Çünkü ilk defa Türkiye’de hatta belki de dünyada ilk defa bir sinema yönetmeni adına bir sinema salonu açılıyor ve onun adına bir film yarışması organize ediliyor. Bu örnek alınması gereken bir davranış olduğuna inanıyorum. Batman Belediyesi’ni kutluyorum” dedi.
42 kısa filmin katıldığı yarışma kapsamında bugün “Kürt sinemasının gelişimi ve sorunları” konulu panel düzenlenecek. Festival yarın akşam düzenlenecek olan ödül töreni ile sona erecek.
KÜRT SİNEMASININ SORUNLARI
Festival kapsamında bir de “Kürt Sinemasının gelişimi ve Sorunları” konulu panel düzenlendi.
Panele yönetmenler Ahmet Soner, Yüksel Yavuz ile Kazım Öz’ün konuşmacı olarak katıldı.
Yönetmen Ahmet Soner, Türkiye’de sinemanın 1950’lere kadar İstanbul’un dışına çıkamadığını, ancak bu tarihten sonra önce Anadolu’ya ardından da Kürt coğrafyasına doğru açıldığını belirtti. Soner, “Bu ilk filimler daha çok kan davası, töre cinayetleri, cahil Kürtleri uyandıran idealist öğretmen temalı filmlerdi. Bunu daha çok Ertem Eğilmez yaptı. İlyas Salman-Kemal Sunal, Kemal Sunal-Şener Şen gibi oyuncuların yer aldığı bu filmlerde Kürtlerin küçümsendiğine tanık oluyoruz. Ancak daha sonra tek tük Kürtçe filmler görülmeye başladı. Bunlar bir elin parmak sayısını aşmıyordu. Kürt sinemasının varlığı ise ilkin Londra’da düzenlenen bir panelle tartışıldı, sonrasında Berlin ve Köln’de. Bu panellerde de esas konu ülkesi, bayrağı ve toprağı olmayan bir halkın sinemasının da olamayacağı tartışılıyordu. Biz de dil, bayrak ve toprağın sinema için geçerli ve yeterli bir kriter olamayacağını, sinemayı belirleyecek esas kriterin dil varlığı olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Çünkü toprağı, bayrağı ve hatta dili olduğu halde sineması olmayan ülkeler olduğunu söylüyorduk. San Marino, Lüksemburg, Monako örneklerini sunuyorduk. Sinemada yönetmenin, senaristin, belki oyuncular için genel olarak diyemeyiz ama oyuncuların da Kürt olması ve Kürtçe konuşması önemli. Şener Şen bile MKM’ye giderek aylarca Kürtçe çalıştı.”
KÜRT GERÇEĞİNİ ANLAMADAN KÜRT SİNEMASI YAPILMAZ
Kürt sinemasının Kürt sorunundan ayrı olarak ele alınamayacağına dikkat çeken Öz, “Somut tarihi bir gerçeklik var. Dört ülkenin bu dil üzerinde geliştirdiği sistematik bir baskı var. Kürt kültürüne ait kaynakları, müziği, hikayeleri çarpıtılıyor, Türkleştiriliyor. Dolayısıyla Kürt sinemasını bu halk gerçekliğinden koparamayız, bu halk gerçekliğini anlamadan da sinema yapamayız” dedi.
Almanya’da yaşayan Kürt yönetmen Yüksel Yavuz ise, ulus sinemasının tanımlanmasında dilin önemli olduğunu savunarak, “Bu yönlü bir soru, yani bir filmin Kürt filmi olup olmadığını yönetmene mi, senariste mi, oyunculara mı, yoksa hikayesine bakarak mı bunun bir Kürt ya da Alman filmi olup olmadığına karar vermek gerçekten güç. Ben kendi yaptığım filmleri Kürt filmleri olarak tanımlıyorum. Belki buna melez sinema da denebilir. Yaptığım bir filmde annem Kürtçe, babam Türkçe, ben ise Almanca konuşuyorum. Tüm göçmen yönetmenlerin filmlerinde bu izleği görmek mümkün. Mülteciliğin etkisi belki de. Dolayısıyla bu etki, böylesi bir soruya verilecek cevabı da sorunlu kılıyor” şeklinde konuştu.
Konuşmalardan sonra soru ve cevap bölümüne geçildi. Batman Belediyesi 1. Yılmaz Güney Kısa Kürt Film festivali kısa film yarışmasına katılan A Gurubu filmlerinin gösterimiyle sürdü.