14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin seçime katılan partilerde yol açtığı gelişmeler hem ittifaklar hem de ittifak partileri içinde ciddi tartışmalara yol açtı. Bu tartışmaların daha da derinleşerek bir süre süreceği anlaşılıyor.
Seçimin “galip partisi” görünen AKP içinde bir yandan zafer havası öne çıksa da partinin genelde hemen bütün illerde istikrarlı bir biçimde oy kaybetmeye devam etmesi (Önceki seçime göre AKP’nin oy kaybı yüzde 7), eğitimli kadınlar, gençler, işçiler, içinde hızlı bir destek kaybının yaşanması… gibi stratejik önemde kayıplar yaşamaya devam etmesi, parti içinde tartışmalar olarak sürmektedir. Muhtemelen Erdoğan bu parti içi tartışmaları kişisel gücünü daha artırmak için kullanacaktır.
CHP’de ise daha 2’nci tur seçimin sonuçları belli olur olmaz “Kılıçdaroğlu istifa etmeli” çıkışlarıyla başlayan tartışmada, seçimden 1 gün sonra İmamoğlu’nun “değişim isteğine” övgü yapan basın açıklaması, CHP içindeki değişimi kastetmesi şimdilik Kılıçdaroğlu’na değilse de parti yönetimine bayrak açma olarak görünmektedir. Nitekim, CHP içindeki kliklerin muhtemelen 9 ay sonra yapılacak yerel seçim endişesiyle Kılçdaroğlu’nun genel başkanlığına itirazlarını geri çektikleri ve yerel seçime kadar bu tutumla devam edileceği bir sürece evrileceği anlaşılıyor. Dün parti MYK’sinin tümünün, Kılıçdaroğlu’nun elini rahatlatmak için istifasını vermesiyle başlayan parti içindeki “değişim”in MYK’nin yarısının değişmesiyle süreceği belirtiliyor.
İyi Partide ise “Kazanamayacak aday” üstünden başlayan Meral Akşener’in “İyi Parti birinci parti, ben başbakan olacağım”da ifade bulan amaçları etrafında yürüttüğü kampanyaya karışın yüzde 10’un altında kalması etrafındaki tartışmaların da birkaç ay sonra yapılacak parti genel kongresine kadar derinleşeceği anlaşılıyor.
DEMİRTAŞ AKTİF POLİTİKAYI BIRAKTIĞINI AÇIKLADI AMA…
“Türkiye’nin çok partili düzene geçilmesinden beri yapılacak en önemli seçim” olduğunu hemen her çevrenin kabul ettiği 14-28 Mayıs seçimine katılan bütün partiler, seçim sürecinde olup bitenler ve sandığa yansıyan sonuçlar üstünden değerlendirmelerini, özellikle de kendi öz eleştirilerini de yapacaklardır.
Ancak altı buçuk yıldır cezaevinde olan ve bu seçimde daha önceki seçimlerde görülmemiş bir biçimde siyasete yaptığı etkili müdahaleleriyle kamuoyunda dikkatle izlenen HDP’nin Önceki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 3 gün önce Artı Gerçek’te HDP’nin seçim taktiğini eleştirerek attığı adımı; önceki gün “Aktif siyaseti bıraktığı”na dair açıklaması ile sürdürmesi, HDP (ve Yeşil Sol Parti), Emek ve Özgürlük İttifakı partileri ile ilerici demokrat kamuoyunda endişeyle karışık bir merakla karşılandı.
Demirtaş, Artı Gerçek’teki yazısında HDP yönetimine ilişkin “Alarm zilleri zaten uzun zamandır çalıyordu, bu seçim sonuçları da son uyarı oldu. (…) Partimiz, oylama gününe bir ay kala seçim çalışmasına yüklendi, o da yarım yamalak ve dağınık bir çalışma şeklinde olabildi ancak…” değerlendirmesinde bulunmuştu. Ancak bu yazıdan bir gün sonra bir tweet atan Demirtaş “Aktif politikayı bıraktığını” duyurdu.
Önceki gün Demirtaş, Twitter hesabından; “Merhabalar. Yarın Artı Gerçek’te yayımlanacak röportajımdan iki paragrafını sizlerle paylaşıyorum: Ben kendi adıma, halkımıza layık bir politika ortaya koyamadığımız için içtenlikle özür diliyorum… Mücadeleyi cezaevinden her yoldaşım gibi dirençle sürdürürken, aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum” açıklaması yaptı.
DEMİRTAŞ: ARTIK BAŞKA BİR AŞAMAYA GEÇİLDİ!
Demirtaş’ın bu açıklaması gerek HDP gerekse seçim süreci boyunca onun siyasete günü gününe müdahale eden mesajlarını dikkatle izleyen her kesimde merakla karşılandı; “Demirtaş siyaseti tümden mi bırakmış?” “HDP’den de mi istifa etmiş?” gibi soruları gündeme getirdi.
Artı Gerçek’ten İrfan Aktan’a verdiği uzun röportajda son dönemde siyasette tartışılan başlıca konulardaki sorulara yanıt veren Demirtaş “Ben HDP’liyim öyle de kalacağım” diyerek HDP’den istifa yorumlarını boşa çıkarırken “aktif siyaseti” de kalıcı olarak değil bir süreliğine bıraktığını söylüyor.
İrfan Aktan’a verdiği röportajda güncel her konuda düşüncelerini ifade eden Demirtaş, Aktan’ın bunda sonra nasıl bir mücadele yolu izlenmesi gerektiği sorusuna; “Artık başka bir aşamaya geçildi” diye yanıt verdikten sonra şunları söylüyor: “Bizim de toplumsal, siyasal mücadeleyi hızla örgütlememiz, buna öncülük etmemiz gerekiyor. Yani partilere ve Meclise sıkışan muhalefet anlayışı hızla terk edilip mitingden yürüyüşe, grevden boykota kadar tüm sivil siyasi mücadele yöntemlerini öne çıkaran toplumsal mücadeleyi esas almalıyız…”
ELEŞTİRİ VE ÖZ ELEŞTİRİ ÇOK ÖNEMLİ AMA ZAMANA YAYMADAN YAPILMALI
Gerek 14-28 Mayıs seçiminin ortaya çıkardığı Türkiye tarihinin en gerici güçlerinin Mecliste kazandığı pozisyon gerekse Erdoğan ve tek adam yönetiminin daha sandıkta sonuçlar tam olarak ortaya çıkmadan 2024 mart ayında yapılacak yerel seçiminde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehirleri geri alma amacını öne çıkarması, önümüzdeki yerel seçimi, yerel seçim olmanın ötesine taşımış bulunmaktadır. Çünkü tek adam yönetimi sadece “Seçimi kazanmak” istemiyor aynı zamanda her renkten muhalefeti ezerek etkisizleştirmeyi de amaçlıyor. Önümüzdeki yerel seçimi de bu amaçla kullanacak. Ki, bunun için polis, jandarma, valiler, kaymakamlar, savcılar, mahkemeler, YSK, TRT, yandaş medya, paramiliter karanlık güçler… dahil; her yolu kullanmaktan imtina etmeyecek. Yaptıkları yapacaklarının garantisidir!
Bu yüzden de muhalefet güçleri, içlerinde yapacakları eleştiri ve öz eleştiriyi zamana yayma konforuna sahip değildir. Tersine hızla iç sorunlarını çözerek yığınlara yönelik çalışmaya seferber olmaları gerekmektedir.
Bu kapsamda mücadeleci sendikacıların yönetiminde olduğu her kademeden sendikaların, emek ve meslek örgütlerinin, yerel emek demokrasi platformlarının, yerel sendika şube platformlarının, gençlik ve kadın organizasyonlarının… tüm emek ve demokrasi güçlerinin talepleri etrafında birleşerek, harekete geçerek grev, direniş, miting, yürüyüş… gibi yollarla siyasete doğrudan müdahil olacakları mücadele hattına yönelmeleri için seferber olunması gerekmektedir. Ve bu mücadele bir yandan yerel seçimlere yönelik güçleri seferber etmeyi amaçlarken aynı zamanda iktidarın özgürlüklere, demokratik kazanımlara işçi sınıfı ve emekçilerin ekonomik taleplerine yönelik saldırılarını püskürtmeyi, yığınların siyasete doğrudan müdahale edecekleri bir mücadele hattına geçmeleri için gereken girişimleri zorunlu kılmaktadır.