Yıkıntılar arasında dolaşıyoruz; Sur, Cudi, Yafes ve Nur Mahalleleri 8 şiddetinde bir depreme uğramış sanki…
60’lı yaşlarında bir kadın, yanında bir kız çocuğu, karşıdan bana doğru yürüyorlar;
“Oğlum, torunumun olduğu yeri arıyorum, birinci bodrum nerde?”
Durdum, ne desem!..
Torununun ismini bile soramadım!
Siyah çarşaf giymiş, sadece yüzü görünüyor.
“Torunumun vurulduğu yeri görmek istiyorum…”
Parmağımla bodrumu işaret ettim ‘orda…’ Kız çocuğuyla birlikte ağırlaşmış vücuduyla bodruma doğru yürüdü…
Giderken teşekkür etti.
Bodrumda, torununun son kez baktığı siyah duvarlara bakacak, son nefesini verdiği mekanda nefes alacak, ağlayacak…
Geçen hafta burada Cizre bodrumlarında katledilenlerden birkaçının ismini yazmıştım. Onlardan biri de Gülistan Üstün… Sonraki gün Med Nuçe TV’ye telefonla bağlanarak Cizre’deki vahşeti anlattım. Gülistan’dan bahsettim.
Bir-iki dakika sonra telefonum çaldı, açtım; “Ben Ruken, Gülistan’ın kardeşiyim. Gülistan’ın öldüğü kesin mi?”
Sustum, boğazıma bir düğüm düştü.
“Yok, belli değil” dedim.
Ona bir internet sitesinde öldürüldüğüne dair çıkan haber ve fotoğrafını gördüğümü söyleyemedim. Aile gidip DNA tespiti içi kan vermiş lakin hala durumuna ilişkin bilgi alamamış. O nedenle yaşıyor olma ihtimali için umutlular; ‘belki ölmedi, belki saklanacak yer ve kaçacak zaman bulmuştur…’
Daha kimliği tespit edilemeyen 80’in üzerinde cenaze var. Belki o cenazelerin içinde değildir!..
Evet, Gülistan ölmedi belki de… Belki de saklanacak bir yer buldu.
Belki de Gülistan yaşıyor, evet o yaşasın!..
Herkes yaşasın, kimse öldürülmesin!..
Mahalleler harabe…
Yasak sonrası gelip toplarla tahrip edilen ve yakılan evlerine dönüp kalanlar var.
Otuzlarında bir adam eşi ve iki çocuğuyla birlikte evin sağlam kalmış tek odasına yerleşmiş.
Yıkılmamış evlerin içi darmadağın ve zarar görmemiş tek ev yok.
Devlete öfkeliler, dillerinden beddua eksilmiyor.
Hendek kazan gençlere ise sitem ediyorlar; “Benim evimin önünde hendek kazdılar, kazmayın dedik ama dinlemediler. Bir şehrin içinde ve tank topa karşı küçük silahlarla neyin savaşını vereceksin?”
Hendekler neden kazıldı sorusuna yanıtları yok!
Yanımızdan zırhlı bir polis aracı geçiyor. Yaşlı bir adam zırhlı aracı göstererek “On yıldır bu zırhlı araç mahallemize girmedi, şimdi her sokağından günde yirmi kere geçiyorlar. Hendekler kazıldı Cizre özgürleşti mi? Şehir bunlara teslim edilmiş oldu.”
KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan, iki hafta önce bir röportajında özeleştiri mahiyetinde cümleler sarfetti; “Ağır bir bilanço oldu, bu düzeyde bir saldırıyı doğrusunu söylemek gerekirse beklemiyorduk, yanılmışız…”
Kürt hareketi bu yaşananları öngöremedi.
Öngörüsüzlük devletin katmerli bir baskı ortamı yaratmasına, şehirleri yağmalamasına, yüzlerce sivil, çocuk ve genç direnişçiyi katletmesiyle neticelendi.
Yaşananlar ‘90’lı yıllardakine ve güney savaşındaki taktik hataya çok benziyor, sonuçları ise çok daha ağır. Bu süreci iyi irdelemek lazım.
Cizreliler, Nusaybin, Amed, Sur, Şırnak ve Yüksekova için kaygılılar; “Buralar yıkıldı, 300 insan katledildi, hiç olmazsa oraların yıkılmasına ve yeni katliamlara yol verilmesin…”
Silopi’de bir şehir tahrip edildi ve onlarca kişi katledildi, Amed Sur bir yıkıntı ve yüzlerce ölü var İdil’de şehir bir yıkıntı halinde ve onlarca ölü var şimdi de sıra Şırnak merkez de diyorlar!
Kimse geleceğe dair bir öngörüde bulunamıyor.
Cizreliler uzun yıllar sonra ilk kez bu kadar çaresizlik ve belirsizlik duygusu içinde…
Cizre, 60 gün o bodrumlardan Kürtlere, Türklere ve insanlığa sesini ulaştırmak için yakardı… Cizre’nin yakarışları yerini yıkıntıya, sessizliğe ve ağıtlara bırakmış durumda.
Cizre’de bakışlar hüzünlü, yürekler öfkeli ve her şeye rağmen yine de başlar dik…!
AdilMedya